Zannediyoruz ki eski çağlarda yaşamış olan insanlar, ellerinde taşla sopayla sadece hayvan öldüren ilkel varlıklardı. Hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şeyden anlamıyorlar, yabanlardı. Diğer yandan kendimizi ise dünya tarihinde en ileri seviyede görüyor, eski insanlara yukarıdan bakıyoruz. Peki ya insanlık tarihi çizgisel ilerlemiyorsa? Ya uygarlık bir yükselip bir alçalıyorsa? Defalarca tam yükselmişken bir anda bir afetle yıkılıp sil baştan başlamak zorunda kalıyorsa? Zaman zaman -tıpkı İskenderiye Kütüphanesi’nin defalarca yakılmış olması, dünyada yaşamın birkaç kez tükenip yeniden başlamış olması gibi, insanlık sıfırlanıyorsa? Peki ya bu durumda biz milattan önceki bazı dönemlere göre çok daha gerideysek, o başlangıçlardan birinin en dibindeysek? Bunları bana düşündüren, son günlerde ziyaret ettiğim Taş Tepeler oldu. Yani Şanlıurfa ve çevresindeki Göbeklitepe, Karahantepe, Soğmatar başta olmak üzere 12 adet Taş Tepeyi... Ziyaretlerim boyunca her zamanki gibi etrafımdan “O dönemde insanlar bu devasa anıtları nasıl yapmışlar?” nidalarını duydukça onlara şunu söylemek istedim: Belki de o dönemki insanlar bizi görebilseler, “2024’te daha hâlâ bunu yapamıyorlar mı?” diye düşünürlerdi, kim bilir?
İLK TARIM VE YERLEŞİM
Urfa’ya ilk kez gittiğim 1999 yılında Göbeklitepe kazılarını gördüğümden beri, sık sık oradaydım sanki. Beni o derece etkisi altına almıştı. Geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davetiyle Şanlıurfa Kültüryolu Festivali’nin açılışına katılmak için yine gittiğim Urfa’da, kazılarda o yıldan bu yana kat edilen yolu görünce hayran kaldım. Kazı çalışmalarının ana sponsoru olan Doğuş Grubu’nun ve buradaki bilgileri rehberliğiyle açığa çıkaran Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nin katkılarıyla, Göbeklitepe ciddi ölçüde gün yüzüne çıkmış. Burası dünya çapında bilinen en eski anıtsal yapı. İnsanoğlunun ilk mimari inşası. Tam 12 bin yıl öncesine dayanıyor. Yani Mısır piramitlerinden 7 bin 500 yıl öncesine... İnsanoğlu ilk kez burada avcılıktan tam donanımlı çiftçiliğe geçmiş. Düşünün ki insan dediğimiz canlı 2.5 milyon yıldır dünyada. Göbeklitepe’ye kadar ise avcı, yani gezginci olarak yaşamış. İlk kez burada tarım ve hayvancılığa başlamış ve böylelikle sabit yerleşime geçmiş. İlk kez burada bitkiler ve hayvanlar evcilleştirilmiş, besin üretimi başlamış.
UYGARLIĞIN TEMELİ
Tabii buna göre de tüm mimari yapılar ve evler gelişmiş. Dolayısıyla, tarım ve üretim etrafında kurgulanan kentlerin ve devletlerin temeli burada atılmış. Yani bugünkü uygarlığın temeli. Bu da “insanlığın beşiği” denilen Anadolu’nun gerçekten öyle olduğunu, uygarlık tarihindeki yerini ortaya çıkarıyor. UNESCO’nun Göbeklitepe’yi 2018’de Dünya Mirası Listesi’ne alması bundan. Doğuş Grubu’nun hazırladığı kısa belgeselde konuşan ve kazılara katılan Alman arkeolog, “Ne desem Göbeklitepe’nin önemini yeterince anlatamam” derken bu önemi vurguluyor.
İNANÇTAN DOĞAN UYGARLIK
Ancak tüm bunlardan çok daha kritik bir kırılma noktası Göbeklitepe. Zira bugüne kadarki genel-geçer inanışı tam tersine çeviriyor. Şöyle ki: Buranın aynı zamanda insanoğlunun ilk kültür ve inanç merkezi olduğu ortaya çıkarıldı. Yeryüzündeki ilk tapınakların, tören alanlarının burada yapıldığı anlaşıldı, ki bu tüm dünyada büyük şaşkınlık yarattı. İleri düzeyde mimarlık gerektiren tapınaklar, o dönem bölgenin farklı yerlerinden insanların Göbeklitepe’ye ibadet için geldiğini gösteriyor. İşte tam da bu, hakim teoriyi altüst ediyor: Daha önce tarımın ibadete yol açtığı düşünülürken, Göbeklitepe ibadetin yani inancın tarımın doğuşuna yol açtığını ortaya çıkarıyor. Yani inancın medeniyete giden yolun en başında yer aldığını bize gösteriyor. Kısacası, insanoğlu ilk kez Türkiye’nin güneydoğusunda, ‘Bereketli Hilal’ denilen bu noktada inancı uğruna harekete geçmiş ve bu uğurda uygarlığı başlatmış.
SEN NEYE İNANIYORSUN?
Gördüklerimiz ise göreceklerimizin kim bilir ne kadarı... Düşünün ki daha 1963’te Göbeklitepe diye bir yer tespit edilmiş (İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortak çalışmasıyla). Ama asıl Heidelberg Üniversitesi’nden bir araştırmacı 94’te burayı ziyaret edince önemi anlaşılmış. Kazılara da 95’te, yani sadece 25 yıl önce başlanmış. Göbeklitepe bizi önce bu toprakların ne kadar kıymetli olduğunu fark etmeye, hatırlamaya çağırıyor. Sonra da insanoğlunun kendisine, ortak mirasına sahip çıkmaya... İnsanın inancının ne kadar kudretli olduğuna bizi şahit ediyor. Sanki o günkü insanlar bize şimdi soruyor: Peki sen neye inanıyorsun? Bu uğurda ne yapıyorsun?