Bugün 21 Kasım Dünya Balıkçılık Günü olunca, bir kadın olarak merak ettim. Neden ‘balıkçı’ denince akla hep erkekler gelir? Türkiye’de hiç kadın balıkçı yok mu? Ya dünyada?
Öğrendim ki ülkemizde resmi kayıtlara göre 400, Kadın Balıkçılar Derneği’ne göre sahada 1000 civarında kadın balıkçı var. Peki nerede bu kadınlar? Siz hiç kadın balıkçı gördünüz mü? Ya da varlıklarından haberdar mıydınız? Ben değildim...
Bunun en büyük sebebi de kooperatiflere üye olmamaları ve balıkçı eşlerinin, erkek kardeşlerinin, babalarının gölgelerinde kalmaları. Yoksa şu an denizlerde halat çeken, ağ atan, yakaladığı balıkları pazara taşıyan ve tabağımıza gelmesi için kesip ayıklayıp paketleyen çok sayıda Türk kadını var Türkiye sularında.
KOOPERATİFLERE ÜYELİK ÖNEMLİ
Sürdürülebilir balıkçılık denince akla elbette hemen yanlış avlanma geliyor. Ama aslında bu sektördeki kadın-erkek eşitliği, balıkçılığın sürebilmesi için en az avlanma kadar önemli. “Su ürünlerinin işlenmesinde çalışan işgücünün yüzde 80-90’ı, genellikle meşakkatli işleri yapan kadınlardan oluşuyor” diyor telefonda konuştuğum Ayşe Oruç.
WWF-Türkiye’de (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Deniz ve Yaban Hayatı Programı Müdürü olan Ayşe Hanım, kadın balıkçıların çalıştıkları şartları iyileştirmek ve sayılarını arttırmak için kooperatiflere üyeliklerinin arttırılması gerektiğini söylüyor.
“Bunun için pozitif ayrımcılık yapılması ya da kadın üye sayısı için kota konulması gerekir” diyor. Ki Birleşmiş Milletler’in belirlediği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi arasında toplumsal cinsiyet eşitliği başlığı ve altında balıkçılıkta cinsiyet eşitliği önemli yer tutuyor.
12 METRE VE ALTINDAKİ TEKNELER
- Balıkçılık deyince, belki de en sıkıntılı sektörlerden birine dokunuyorsunuz. Düşünün şu an dünyada balık stoklarının üçte ikisinden fazlası, aşırı derecede av baskısı altında. Sadece Akdeniz, son 50 yılda balık nüfusunun yüzde 34’ünü kaybetmiş. Bunun en başlıca sebebi de avlanma.
- Aslında iki tip balıkçılık var: Küçük Ölçekli Balıkçılık (KÖB) ve Endüstriyel Balıkçılık (EB). KÖB, kıyısal alanlarda 12 metre ve altındaki teknelerle yapılan kıyı balıkçılığı. Dünyada ve ülkemizde balıkçılık filosunun yüzde 90’ını oluşturuyor. EB ise 12 metreden büyük olan gırgır ve trol denilen balıkçı tekneleriyle yapılan ticari balıkçılık.
2022 ONLARIN YILI
Bugün dünyada KÖB gitgide daha çok destekleniyor. Hatta o kadar ki Birleşmiş Milletler 2022’yi ‘Uluslararası Küçük Ölçekli Balıkçılık Yılı’ ilan etti. Neden mi? Her şeyden önce daha çevreciler. Tekneleri daha küçük olduğu için daha az mazot yakıyorlar ve avladıkları balıklar dışındaki deniz canlılarına zarar vermiyorlar. Ayrıca kıyılardaki pazarlara, lokantalara balık satarak yerel ekonomiyi destekliyorlar ve kendi sayıları itibarıyla ciddi ölçüde istihdam sağlıyorlar.
NELER YAPILMALI?
Buna mukabil EB sektörün sadece yüzde 10’unu oluşturmasına rağmen, avlanan balıkların yüzde 80’ini sağlıyor. Elbette bu kadar büyük bir insan nüfusunu doyurabilmek için EB hayati önemde. Ama doğru şekilde yapılırsa. Nasıl mı? Telefonda görüştüğüm İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Profesörü Saadet Karakulak, kıyısal alanların KÖB’e bırakılması, EB’nin de açık denizlerde ve okyanuslarda yapılması gerektiğini anlatıyor.
Sebebi de şu, sudaki canlıların büyük bölümü kıyılara yakın yaşıyor. EB’de kullanılan troll ve gırgırlar ise bu canlılara büyük zarar veriyor. Zira troller denizin dibindeki çok geniş bir alanda zemini tamamen kazıyor; gırgır da çok geniş ölçekli bir ağa sahip. Dolayısıyla EB’nin kıyılardan uzak durması hayati önemde.
ÖMÜRLERİ KISALIYOR
Karakulak, “Elbette her iki balıkçı grubuna da ihtiyaç var. Ancak troller 3 milin ötesinde, gırgır da 24 metreden açık alanlarda yapılmalı. Böylece hem canlılar korunur, hem balıkçılar mağdur olmaz” diyor. Yoksa hem tükettiğimiz miktardan çok daha fazla balık ve üstüne çok sayıda canlı ölüyor. Hem birçok balık türü yok oluyor. Hem de ömürleri kısalıyor. Bugün Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ni okuduğunuzda, adı geçen birçok balık artık yok. Daha ne olsun..
DENİZLER KORUNMALI
Balık nüfusunun bu kadar azalmasının diğer sebepleri de denizlerdeki kirlilik ve küresel ısınma yani iklim krizi. Deniz sularındaki artan sıcaklık hem kitlesel balık ölümlerine sebep oluyor hem üremelerini ve göçlerini etkiliyor. Mesela Kızıldeniz’de su sıcaklığının çok artması, buradan Türkiye’ye yüzlerce istilacı türün gelmesine neden oluyor.
Eskiden yılda 2-3 tür balık gelirken, şu anda yılda 300 yabancı tür Türkiye denizlerine geliyor. Bu yeni gelenler de varolan balıkların beslenememesine ve yok olmasına sebep sağlıyor. Kıyısal yapıların bozulması, yani inşai faaliyetler de bir diğer önemli faktör elbette. Unutmayalım ki denizlerin hali sadece balıkları değil bizleri de etkiliyor. Soluduğumuz oksijenin yarısı, denizden geliyor. Bilmem farkında mıyız? Sağladığı gıda ve geçim kaynağı da cabası...
Ayşe Oruç, bu gidişatı durdurmanın en etkili yolunun denizleri korumak olduğunu söylüyor. Türkiye’de koruma altında olan 32 deniz ve kıyı koruma alanı bulunduğunu, Türkiye’nin karasularının yüzde 4’ünün yasal koruma alanı statüsüne sahip olduğunu anlatıyor. “Bu alanların yüzölçümü 2030’a kadar en az yüzde 30’a yükseltilmeli” diye noktalıyor.