Yarının köyleri sizce nasıl olmalı? Bunu sormanın tam vakti çünkü bugünün köyleri hızla azalıyor. Tarımın ve köyde üretimin bu kadar zayıflamış olmasının arkasındaki ana sebeplerden biri, gençlerin bu alandan gitmeleri ve aile çiftçiliğinin nerdeyse bitmiş olması. Gençler tarımla uğraşmak ve köyde yaşamak istemiyor. Getirisi onları tatmin etmiyor. Fiziksel zorlukları da onlar için cabası. Ammavelakin tarımı-çiftçiliği cazip hale getirmenin yolu, gençlere ulaşmaktan geçiyor. Bunun için de üretimi “akıllı” hale getirmek, yani teknolojinin nimetlerinden yararlanmak zorundayız. Dahası, “akıllı tarım”ın ekonomik maliyeti de daha düşük. Ama diğer taraftan; bugün köyde yaşayan yaşını almış çiftçilerin teknolojiyle araları çok kötü. Dijital okur-yazarlıkları çok zayıf. Dolayısıyla “akıllı tarım”a adapte olamıyorlar. O halde bu uçurum nasıl kapatılacak? Yaşlanan kırsal nüfusla teknoloji, gençlerle köy arasındaki kopukluk nasıl onarılacak? Üretmeye devam etmek istiyorsak yarının köyleri nasıl olacak?
YEREL ÜRÜNLER DÜNYAYA AÇILIYOR
Bu kopukluğu ancak bir e-ticaret devi giderebilirdi ve öyle de oldu. Tarımla teknoloji arasındaki uçurumu kapatmak üzere Türkiye’nin e-ticaret devi Trendyol, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte ‘Yarının Köyleri’ projesini Adana’daki Kürkçüler Köyü’nde başlatarak ilk adımı attı. Bu ay açılan ilk ‘pilot köy’de hem akıllı tarım uygulamaları yapılıyor hem de içinde yer alan dijital merkezde dijital okur-yazarlık eğitimi veriliyor. Önümüzdeki aylarda Diyarbakır ve İzmir’de açılacak olan diğer köylerden sonra, bu projenin 5 yıl içinde Hatay’ın da içinde olduğu 10 köy- 1 milyon kişiye ulaşılması hedefleniyor. “Bu çalışmamızla bu illerdeki e-ticaret girişimcisi yüzde 60 artacak. Böylelikle bu topraklarda üretilen yerel ürünler doğrudan dünya pazarlarıyla buluşacak. Azerbaycan, Almanya ve Körfez ülkelerine (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman ve Bahreyn) açılan Trendyol vesilesiyle; mesela Diyarbakır’da bir çarşıda kumaş satan bir tüccar bu ürününü bırakın tüm Türkiye’yi, artık bu dünya pazarlarında satabilecek” diyor Trendyol Grubu Kurumsal İletişim Direktörü İrem Poyraz.
MARKALAŞMA ÖNEMLİ
Peki bu dijital okur-yazarlık tam olarak ne işe yarayacak? Her şeyden önce Anadolu’nun yöresel ürünlerinin markalaştırılmasına yönelik eğitimler verilecek. Böylelikle yerelde yetiştirilen ürünlerin, zanaat eserlerinin ve el emeği ürünlerin doğrudan tüketiciyle buluşması sağlanacak. Yöresel tarım, tekstil ve zanaat ürünleri için e-ticaret olanakları ve becerileri geliştirilecek. Bu da bu ürünlerin katma değerini artıracak. “Yani kısacası yereldeki teknolojik imkanlar güçlendirilecek, üretim-istihdam artacak ve kültürel değerler korunarak kırsal kalkınma desteklenecek” diye hedeflerini özetliyor İrem Poyraz.
KAPSAYICI BÜYÜME
UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton da projenin özellikle kapsayıcı büyüme kısmına vurgu yapıyor. “Bu proje kadınların üretimde daha etkin rol almasına büyük katkı sağlayacak. Dijital eğitim sayesinde gençlerle yaşlılar arasındaki açığı kapatacak. Yerel ürünlere küresel pazarları açarak fırsatları eşitleyecek. Köy ile şehir arasındaki yaşam kalitesi uçurumunu kapatmaya yardımcı olacak” diye konuşurken aslında yarının köylerinin nasıl olması gerektiğini özetliyor.
AKILLI TARIM
Gelelim “akıllı tarım” uygulamalarına. Teknolojiye dayalı olan tarım uygulamaları üretimin sürdürülebilir olmasını kolaylaştırıyor. Örneğin sulama sistemi sadece gereken miktardaki suya göre ayarlanarak otomatik açıp kapanıyor. Yine toprağa sadece gerektiği kadar gübre-ilaç atılıyor. Tüm bunları algoritmalar ve sensörler ayarlıyor. Yani kaynakları daha etkin kullandığı, doğa dostu olduğu için toprağa fayda, çiftçiye de kolaylık sağlıyor. Tükenmekte olan köylerin yarına taşınabilmesinin yolu işte tüm bunları uygulamaktan geçiyor.
VARDA KÖPRÜSÜ
Bu proje vesilesiyle gördüğüm Adana hakkında kısa da olsa yazmadan geçemeyeceğim. Sadece tarihi-kültürel değil, manevi olarak da çok değerli mekânlara ev sahipliği yapıyor. Bunların başında; Kanuni Sultan Süleyman’ın ve 4. Murat’ın konakladığı, Ramazanoğulları Beyliği döneminde saray / meclis olan Ramazanoğulları Konağı ve yanındaki Medresesi geliyor. Konağın hemen yanındaki, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde geniş yer verdiği Ulu Camii ise Atatürk’ün resim çektirdiği çok ender manevi mekânlardan biri. Yerim dar olduğu için son olarak bir de Varda Köprüsü’nden bahsetmek isterim. Toroslardaki bu köprü Sultan II. Abdülhamit’in kutsal topraklara Hac için kolay gidilip gelinmesi, uzak beldeleri bağlayıp imparatorluğu ayakta tutma, gerekli durumlarda asker ve mühimmat gönderme hayaliyle… Almanların petrol, maden gibi kaynaklara ve yeni pazarlara ulaşma arzusunun birleşmesinden doğmuş. Osmanlı-Alman İmparatorluğu işbirliğinde inşa edilmiş. Bağdat- Hicaz Demiryolu Hattı’nın en uzun köprüsü olan Varda, Şam’a kadar uzanıyor. Kurtuluş Savaşı’nda Çukurova’nın kurtuluşunda da önemli rol oynamış.
Tüm bu bilgileri bana aktaran Mimarlık Tarihçisi Gözde Ramazanoğlu, araştırmacı/ iş insanı Selçuk Ramazanoğlu ve rehberim Fatih Kara’ya çok teşekkür ederim.