Yüzyılın Felaketi en çok neyi gösterdi biliyor musunuz? Ne kadar güzel bir millet olduğumuzu. Her felakette bir anda aramızdaki çizgileri unutup kenetlendiğimizi. Büyük bir fedakarlıkla, hiç düşünmeden harekete geçip elimizden geleni ihtiyacı olanlara verdiğimizi.
Ne var ki bu cömert hayırseverliğimizde büyük bir sorun var. Yardımımız ilk aşamada hızlı ve büyük miktarda olsa da, normal yaşantılarımıza dönme refleksiyle aynı hızla azalıyor ve o felaketin etkileri devam ederken bir noktada sonlanıyor ki maalesef bu refleksimiz çok kuvvetli. Oysaki “yardım” dediğiniz şey bir kereliğine olmaz. Olmamalı. Bir meseleye yönelik bir yardım/hayırseverlik o mesele çözülene dek devam etmeli. O hayrın ulaşması gereken etkiye ulaşması için, bir afet sonrasında hasar alan bölgeye yardımı sürdürülebilir kılmamız yaşamsal önemde. Ancak tabii ki bunu bireysel olarak yapmamız mümkün değil. Peki o zaman nasıl bir yardım modeli kurgulamalıyız? Bundan sonraki krizlerde, afetlerde, felaketlerde ne yapmalıyız?
SÜRDÜRÜLEBİLİR YARDIM
1’incisi; yardım modeli kişilere bağlı değil, kurumsallaşmış olmalı ki uzun vadeli, kalıcı olabilsin. Nesilden nesile aktarılabilsin. 2’ncisi kapsayıcı olmalı. Tek dert o meseleyi çözmek olduğu için, siyaset-üstü kalarak herkesi kapsamalı ve o meselenin hem etkilediği hem de o meseleden etkilenen herkesi içine almalı. Yerelde muhtardan imama, bakkaldan kooperatife; genelde ise iş dünyasından sivil topluma, sanatçılardan mimarlara, o meseleyle doğrudan ya da dolaylı ilgili tüm paydaşları çözüme dahil etmeli, ki amacına ulaşsın. Yani tek kriter, ortak amaç ve değerler birliği olmalı.
“3’üncüsü; esnek olmalı. Yani meseleye göre paydaşlar değişmeli. Mesela konu depremse başka, yangınsa başka aktörler bu hayırseverlik ağında yer almalı. Son olarak; o yardım modelinin aktörleri, mesele çözülene kadar süreci takipte kalmalı” deyip ‘etki odaklı hayırseverliği’ diyerek sorumuzu yanıtlıyor Etki Çemberleri Vakfı’nın Kurucu Başkanı Aylin Gezgüç. Önemli bir ekleme de yapıyor: Bir afet sonrasında o bölgedeki yaşam yeniden kurgulanırken, bunun “sürdürülebilir bir model” olması gerektiğini söylüyor . Yani mesela deprem sonrasında kurulan çadır-kent ve konteynırkentlerin bir kereliğe mahsus olmaması, orada yaşayanların tarım ve hayvancılık gibi yerel üretime devam etmesinin sağlanması, böylelikle orada 1-2 yıl yaşayanların kendi yaşamlarını döndürerek kendi kendilerine yetmelerine ve o alana kalıcı fayda bırakan bir yaşam oluşturmalarına fırsat vermesi.
100. YIL KÖYÜ
İşte tam da bu yardım modelini sadece 1 yıl içinde hayata geçirmeyi başarmış birileri var: 100. Yıl Köyü Platformu. Daha önce emsali görülmemiş bir işbirliği modeli oluşturan platform, tam da Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına yaraşır bir köy inşa etmişler. Hatay’da Mustafa Kemal Üniversitesi, Jandarma Asayiş Vakfı (JAV), Gülmek İyileştirir Derneği, Blocks for Hope gönüllüleri ve iyilik elçileri sanatçı Uğur Aslan ve sanatçı İlker Ayrık’ın elele vermesiyle 255 ev ve 2000 kişi kapasiteli 100. Yıl Köyü’nü kurmuşlar. Bu köydeki yapılar depremzede ailelerin ücretsiz kullanımına sunulduktan sonra, uzun vadede öğrenci yurdu ve çeşitli üniversite birimleri olarak kullanılmaya devam edilecek. Yerleşkelerden elde edilecek gelir de, ihtiyaç sahibi öğrencilere aktarılmak üzere üniversitenin burs fonuna devredilecek. Aynı zamanda içerdiği atölyelerle yerel üretimin kalkınmasına ve istihdamın artmasını da hizmet edecek. Hatay Jandarma Asayiş Vakfı’na 10 yıllığına tahsis edilen Mustafa Kemal Üniversitesi’nin arazisi üzerindeki köyün altyapısını ise AFAD tamamlıyor.
FARKLI PAYDAŞLAR BİR ARADA
Bu yardım modelini bu kadar etkili kılan en önemli şey ise, bu kadar farklı paydaşların aynı ruhta buluşması. “Düşünün, sadece 10 arkadaş yola çıktık Verda Hanım. Depremin 2’nci gününden itibaren bölgede yardım çalışmalarına katıldık. Hatay hepimizin 2’nci evi oldu. 1 ay sonra ise geçici yardımların ötesine geçmemiz gerektiğine karar verdik ve bu köyü projelendirip fon toplamaya başladık. Bugün devlet kurumları, kolluk kuvvetleri, sivil toplum temsilcileri, üniversite, gönüllüler ve sanatçıları bir araya getiren bir köy haline geldi. Yani 100. Yıl Köyü, hepimizin- herkesin projesi” diyerek işin ruhunu özetliyor 100. Yıl Köyü Platformu İcra Kurulu Üyesi Sinan Güreli.
100. YILDA YÜZDE 100 DÖNGÜSEL
Cumhuriyet’in 100. yılına yaraşır tam anlamıyla sürdürülebilir, döngüsel bir köy olarak da bence geleceğin köylerine ışık tutuyor. “Doğa ile beraber hareket ettik ve bütün fiziksel ihtiyaçları doğada kaybolacak şekilde bu köyü tasarladık. Nasıl ormanda gezerken sıcaktan rahatsız olmazsanız, 100. Yıl Köyü’nde de ısı dengesini ormandaki gibi tasarladık. Bunun için toprağın gücünü kullandık. Kerpiç duvarlar sayesinde enerji kaybını da ciddi oranda düşürdük. Kültürel mirası sürdürmek adına Hatay’ın sosyokültürel kimliği ve geleneksel yapılaşmasıyla modern mimariyi birleştirdik” diyor 100. Yıl Köyü Platformu İcra Kurulu Üyesi ve Proje Mimarı Burçin Gürbüz.
Gördüğüm o ki; bu depremden çok daha sağlam çıkıyoruz. Geleceğe sağlam tohumlar atıyoruz.