Verda ÖzerNe yediğini nerden biliyorsun?

HABERİ PAYLAŞ

Ne yediğini nerden biliyorsun?

Bir lokantada önünüze gelen tabakta ne olduğundan, size söylenen malzemeleri yediğinizden nasıl emin oluyorsunuz? Nasıl ve neden güveniyorsunuz? Ya da marketten satın aldığınız bir ürünün içinde gerçekten neler var? Sahiden size söylenen yerden mi geldi? Daha kötüsü, bunları sorgulayabileceğiniz bir yöntem de yok. Güvenmek zorunda olduğumuz için güveniyoruz. Bütün dünyada egemen olan bu durumun sebebi ise şu: Mevcut beslenme rejiminde, üreticiyle tüketici arasında büyük bir mesafe var. Ürün yetiştiği topraktan sofranıza gelene kadar, sayısız aktör devreye giriyor.

Haberin Devamı

Ne yediğini nerden biliyorsun

PANDEMİYİ UNUTMAYIN

O zaman asıl soru şu: Neden kaynakla aramıza bu kadar çok mesafe girdi? Sebebi, bu devasa nüfusu doyurabilmek için kurulmuş olan gıda sistemi. Artık şehirler hiçbir gıda ürününde kendi tüketim ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayamıyor. Mesela bugün İstanbul; buğdayı yüzde 5, yaş sebze-meyveyi yüzde 1’in altında bir oranla kendi üretiyor. Bu yüzden Türkiye’nin dört bir tarafından ve yurtdışından gıda ürünlerinin tedariğine bağımlı durumda. İşte bu durum da tüm şehirlerimiz için geçerli. İçinde bulunduğumuz bu bağımlılık ise gıda sistemimize dair alarm zilleri çalıyor. Hatırlayın pandemi döneminde neler yaşadığımızı... Bir anda küresel tedarik zincirleri durmuştu. Dünyanın en büyük buğday ihracatçısı olan Rusya, tüm tarım ve gıda ürünü ihracatını yasaklamıştı. Tüm dünyayı “ekmek bulamayacağız” korkusu sarmıştı. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), salgının başından itibaren yerkürede açlık krizi olabileceğini, bu krizin en az 55 ülkede yaşanacağı uyarısında bulunmuştu. Kısacası; bir kriz anında bir ülkenin gıdada kendine yetebiliyor olması, her şeyden önce yaşamsal varlığı için olmazsa olmaz.

Ne yediğini nerden biliyorsun

SEBZE-MEYVE UZAKTAN

Ancak gıdada kendine yetmenin başka yaşamsal anlamları ve sonuçları da var. Bunu ortaya koyan, Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi ve Greenpeace Akdeniz oldu. 3 yıl önce başlattıkları kampanyayla derinlikli bir saha araştırması yapmışlar ve sonucunda çok geniş kapsamlı bir rapor hazırlamışlar. ‘İstanbul Nasıl Beslenir: Üretici Pazarları Odağında Alternatifler ve Olanaklar’ raporu çok çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Bir kere İstanbul’da ve Marmara Bölgesi’nde aşırı sanayileşme yüzünden tarım alanları-faaliyetleri son derece azaldı ve bu yüzden İstanbullular sebze-meyveye uzak mesafeler sonucunda ulaşabiliyorlar. “Düşünün ki 1970-80’lerde şehir yüzde 30-40 oranında gıdada kendine yetiyormuş. Özellikle 90’larda yaşanan çok hızlı sanayileşme ve hızlı nüfus artışıyla birlikte, bu oran yüzde 1’e kadar düşmüş” diyor Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi’nin kurucu ortaklarından Orkun Doğan.

Haberin Devamı

İSRAF VE KARBON SALIMI

Gıdanın uzak mesafeden gelmesinin ise sayısız olumsuz etkisi var. Bir kere gıdanın besin değeri yolda düşüyor. Ciddi bir bölümü de bozuluyor/çürüyor. Düşünün ki yaş meyve-sebzenin 3’te 1’i daha markete/ bakkala/ eve gelmeden heba oluyor. Bu uzun yolda kamyonların, tırların sebep oldukları muazzam karbon salımı da cabası. Dahası; bu gıdaların mesafeye dayanabilmesi için içlerine koruyucu maddeler, kimyasallar katılıyor. Bu yüzden sağlığımızı ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Gıda fiyatlarını da taşıma maliyetleri çok arttırıyor. Yani bugünlerde çok konuşulan yüksek gıda ücretlerinin ana sebebi aslında zannedildiği gibi aracılar değil; gıdanın uzak mesafeden geliyor oluşu.

Haberin Devamı

ÜRETİCİ-TÜKETİCİ BULUŞMALI

Gıdanın üreticisiyle tüketicisini bir araya getirmek ise belki de en önemlisi. “Gıda tedarik zincirinde ilk ve son halkayı birleştirmek, gıda sistemini demokratikleştirir her şeyden önce. Üreticiyle tüketicinin doğrudan iletişim kurması, toplumsal kalkınmaya büyük katkı sağlar” diyor araştırmacı Orkun Doğan. Sebebi de şu: Aracıların ortadan kalkmasıyla üreticiyle tüketici kendi aralarında istedikleri fiyatı belirleyebilir. Tüketici aracıya vereceği miktardan kurtulur. Dahası; dilerse üreticiye daha yüksek fiyat ödemek isteyebilir. Üretici de aracıya para vermek zorunda kalmaz, o nedenle fiyatını o kadar düşük tutmayabilir. Dolayısıyla genel olarak tarımsal ekonomi canlanır. 2’ncisi; doğrudan temasla tüketici üreticiden gıdayla ilgili birebir bilgi alabilir.

KAYNAKLA BAĞ KOPUYOR

3’üncüsü ve bence en önemlisi ise şu: Ürününü uzak diyarlara gönderen üretici, onu tüketiciye doğrudan ulaştıramayınca ürettiği şeyin değerini tam olarak göremiyor. Algılayamıyor, ona yabancılaşıyor. Oysa diğer türlü belki üretimde çok daha fazla özen gösterecek… Tüketici de bu şekilde aldığı ürüne uzaklaşıyor. Tıpkı zamane çocuklarının markette satılan paketteki tavuğun o markette üretildiğini zannetmesi gibi. Gıdanın kaynağı ile aradaki mesafe ne kadarsa; kümesteki tavuğa yani öze, doğaya olan mesafe de o kadar artıyor. Tam da bu yüzden üretenle tüketenin birbirinin gözünün içine bakmaları gerekiyor.

BÖLGESEL PLANLAMA

“Tabii ki İstanbul tüm gıdasını kendi üretsin, demiyoruz. Bunun mümkün olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama üretim potansiyeli çok daha fazla arttırılabilir ve daha kısa mesafeli tedarik zincirleri planlanarak gıda kaybı önlenebilir, fiyatlar da çok daha düşürülebilir. Yalnız bunun için ulusal değil; çok daha küçük çaplı, bölgesel planlama yapılması şart” diyerek sözlerini bitiriyor Orkun Doğan. Her şey dönüp dolaşıp planlamaya geliyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder