Verda ÖzerSözde değil özde yeşil

HABERİ PAYLAŞ

Sözde değil özde yeşil

Bugünlerde birçok şey tepe taklak oluyor. Herkeste bir “Dünya altüst oluyor” endişesi hakim. Oysa ki hiçbir şey yıkılmıyor, yok olmuyor, bir yere gitmiyor. Sadece değişiyor. Kapitalist sistem değişiyor. Küreselleşmenin şekli şemali değişiyor. Devletlerin sorumlulukları değişiyor. İnsanlara düşen görevler değişiyor. Şehirler, hayatlarımız değişiyor. E tabii tüm bunların içinde bizler de değişiyoruz. Bu dönüşüm de kolay gelmiyor. Bizi sıkıştırarak yeniliğe hazırlıyor.

Sözde değil özde yeşil

Aslında yerküreye yeni bir anlayış indir, iniyor. Yeni değerler sarıyor dünyayı. En basit örneği şu: Eskiden “büyük balık küçük balığı yutar” denirdi. Şimdi ise büyük olmak makbul değil, aksine hantallık getiriyor. Artık hızlı olan balık kazanıyor. Bu da işte “dijital dönüşüm”le oluyor. Bununla birlikte artık makbul olan akçe, gerçeklik. Mış, miş gibi yapan süpürülüp gitmeye mahkum.

Haberin Devamı

Bu da “yeşil dönüşüm” dediğimiz süreç işte. Yani çevreyi, doğayı, tüm canlıları düşünerek yaşayan ayakta kalacak bundan böyle. Sonsuz kaynak varmışcasına tüketen ise küçülüp gidecek. İşte tüm dünyayı saran bu yeni değerler ağının adı aslında “sürdürülebilirlik”. Pandemi de bu değişimi hızlandırmaya yaradı. İnsan sağlığını, temiz havayı, çevreyi en ön sıraya koyarak; tüm sistemi hizaya getirdi. Bundan böyle bu değerleri benimseyen, içselleştiren devletler ve kurumlar yükselecek.

Hukuk sisteminde, ekonomik ve sosyal düzeninde insanı merkeze alan ülkeler, şirketler yakınlaşacak. Birbirini ticaretten teknolojiye tam anlamıyla “kayıracaklar”. Tüm sektörlerde daha fazla işbirliği yapacaklar. Birbirlerinin ürünlerine öncelik verecekler.

Bu da beraberinde küresel üretim ve tedarik zincirlerinde, ittifaklarda ciddi kaymalar getirecek. Tüm bu yenilenme için de elbette finansman gerekiyor. Yani para! İşte şu an tüm dünya ve tabii Türkiye de Birleşmiş Milletler’in (BM) 2015’te belirlediği Sürdürülebilir Kalınma Hedefleri’ne ulaşabilmek için harıl harıl finansman arıyor. Hele ki Paris İklim Anlaşması’nın ve Avrupa Birliği’nin 2019 sonunda imzaladığı Yeşil Anlaşma’nın baskıları arttıkça...

Haberin Devamı

SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANSMAN

Sürdürülebilirlik finansmanına ulaşmanın aslında iki ana yolu var. 1’incisi; devletlerin kendilerinin ve uluslararası kuruluşların onlara sağladığı kaynaklar. 2’ncisi de özel sektör. Geçtiğimiz hafta, 23 Kasım’da Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum-WEF) sayfasında gördüğüm bir makale dikkatimi buna çekti.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu’nun yazdığı yazıda, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım stratejisinin merkezinde artık Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri olduğu yazıyordu. Yani Türkiye’nin yeşil dönüşümüne hizmet edecek yatırımların çekilmeye çalışıldığını anlatıyordu.

Bunun üzerine telefonda görüştüğüm, Türkiye’nin yurtdışındaki Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin ABD Ülke Danışmanı Necmettin Kaymaz da bu günlerdeki “yeşil yatırım” stratejilerini anlattı. Nasıl yoğun lobi yaptıklarını; BM, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) gibi birçok küresel kuruluşla işbirliği yaptıklarını paylaştı.

Haberin Devamı

PARA KENDİNDEN GELİR

İyi güzel hoş; devletler yeşil finansman arıyor da... Peki bu parayı sağlayan özel sektör gerçekten ne kadar yeşil? Çevreci? BM’nin belirlediği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni ne kadar benimsiyorlar? Ki bu; yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitliği, iş güvencesi, akıllı kentler gibi hayati başlıkları kapsayan geniş bir “sürdürülebilirlik paketi”.

“Mesele ‘Yeşil finansman almak için ne yapmalıyım? Bu parayı nasıl alırım? Bu ortamda nasıl tutunurum?’ değil. Olmamalı. Gerçekten kendini dönüştürdüğünde, daha çevreci olduğunda, zaten o para da kendiliğinden gelecek. Çünkü mekanizma bu” diyor telefonda konuştuğum Dr. Bahadır Kaleağası. Eski TÜSİAD Genel Sekreteri olan Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Bey, bu konularda duyarlı olan bir kurumun finans ilişkilerinin daha sağlıklı olduğunu, daha rahat kredi bulduğunu, dolayısıyla genel rekabet ortamında rakiplerinin hızla önüne geçtiğini anlatıyor.

21’inci yüzyılın değerlerini benimseyen bir şirketin ürünlerinin sadece marka/ticari değerinin değil, toplumsal değerinin de arttığını söylüyor. “Yeşil dönüşüm beraberinde yeşil finansmanı zaten getiriyor. Kısacası bir şirket içinde bulunduğu eko-sisteme nasıl davranırsa, o da ona öyle davranıyor” diye özetliyor.

Finansmana erişime “borçlanma” olarak bakılmaması gerektiğini, “finans kaynaklarını iyi kullanmak” olarak bakılması gerektiğini ise özellikle vurguluyor. Yani aslında bu paranın hizmet edeceği değerlerin farkında olmak gerektiğini söylüyor. Merkeze parayı değil, o değerleri koyuyor.

VİTRİN

Aslında tüm hikaye şu: Bugünlerde bütün büyük markalar “En sürdürülebilir biziz” diye birbiriyle yarışıyor. Tüm dünyada hızlanmış olan yeşil trene binmek zorunda oldukları için, vitrinde herkes çok çevreci görünme derdinde. Ama kendilerini gerçekten dönüştürmedikleri ve çevreye-insana duyarlı olmadıkları sürece, ne kalıcı olabilirler ne de uluslararası kaynaklara erişebilirler. Zira artık Hanya da Konya da ortada.

Sözde değil özde yeşil

NOT: Daha çok bilgi edinmek için Argüden Yönetişim Akademisi’nin düzenlediği şu paneli izlemenizi tavsiye ederim:

https://argudenacademy.org/etkinlikler/surdurulebilirlik-yonetisim-karnesi-2020-raporu-sonuclari-tuyid

Sıradaki haber yükleniyor...
holder