“Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil (üretici) olan köylüdür.” “Milli ekonominin temeli ziraattır.”
Yukarıdaki sözler elbette Mustafa Kemal Atatürk’e ait. Temelini attığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini, tarımı merkeze alarak inşa etmişti. Tarım politikalarını tamamen çiftçinin üretimi üzerine kurmuş, bu yüzden köylüyü ülkenin gerçek efendisi bellemişti. Neden mi? Çünkü insanoğlunun ilk büyük derdi beslenme olmuştur. Bu yüzden politikalar da aslında hep bunun üzerine kurulmuştur. Tarım da beslenmeyi hep daha iyileştirecek şekilde yapılmaya çalışıldığı için en öncelikli mesele olagelmiştir. Bugün ise bu gerçekliğin çok gerisindeyiz. Zira toprağı elbirliğiyle katlediyoruz. Düşünün; 1970’ten bu yana yerküre üzerindeki toprağın üçte biri yok olmuş. Tek sebebi ise beslenme şeklimiz. Yani gıdamız.
YANLIŞ GIDA = YANLIŞ TARIM
Önce şunu anlayalım: Toprak gıda vermek dışında bizim için ne yapıyor? Toprağın üzerinde yaşayan bitkiler ve ağaçlar, havadaki karbondioksidi alıp toprağa aktarıyor. Toprak da onu karbona çevirip havaya geri veriyor. Böylelikle bizim için zararlı olan karbondioksit toprakta hapsolmuş oluyor. Bu nedenle bizler toprağı yanlış sürünce, ormansızlaştırınca ya da yok edince, havadaki karbondioksit oranı hızla yükseliyor. Bu da hem sağlığımızı olumsuz etkiliyor hem küresel ısınmaya sebep oluyor hem de toprak yağmur suyunu tutamadığı için seller yaşanıyor. Kısacası, toprağın zarar görmesi ya da yok olması bizde sayısız hastalığa, küresel ısınmaya, çölleşmeye, erozyona, sellere, denizlerdeki ve okyanuslardaki cansızlaşmaya neden oluyor. Üzerinde yiyecek bir şey bulamayan hayvanların yok olmasından bahsetmedim bile.
ZARAR VERİYORUZ
Peki, bizler toprağa neden, nasıl zarar veriyoruz? Aslında insanoğlu yaptığı tek bir faaliyetle yani tarımla toprağı yok ediyor. Bunun ise farkında değil. Yanlış şekilde beslendiğimiz için tarım da yanlış yapılıyor. Yani toprak da yanlış ekilip biçiliyor. Şöyle ki tek tip yani çeşitsiz beslenince, toprakta da hep aynı şeyler ekilip biçiliyor. Mesela bir tarlaya sürekli domates ekilirse, domates o topraktan hep aynı mineralleri çekiyor. O zaman da o toprakta o mineraller azalıyor. Bu da toprağı fakirleştiriyor ve zayıflatıyor. Tıpkı bir insanın bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi. Tam da bu yüzden çeşitli beslenmemiz, böylelikle toprağa farklı bitkilerin ekilmesi gerekiyor. Ne var ki bugün insanoğlunun tükettiği şeylerin yüzde 75’i sadece 12 adet bitki ve 5 adet hayvan türünden çıkıyor. Tüketilen kalori miktarının yüzde 60’ı da sadece 3 adet bitkiden geliyor. Bitki ve hayvan sayısının, yani bioçeşitliliğin azalması da toprağın yok olması anlamına geliyor.
KİMYASAL İLAÇLAR
Sadece beslenme şeklimiz değil, kimyasal ilaçlar yani pestisit kullanımı da ciddi zarar veriyor. Bunlar toprağın altına iniyor ve orada yaşayan mikroorganizmaları öldürüyor. Oysa bu canlılar, toprağın karbondioksidi emmesini sağlıyor. Dolayısıyla onlar ölünce toprak da işleyemez hale geliyor. Birçok Birleşmiş Milletler (BM) raporu, böyle devam edersek toprağın 60 yıl içinde tamamen yok olacağını öngörüyor. Dahası, bu zehirlerin yeraltı sularına ya da yakındaki bir dereye karışarak denizlere ulaşması da toplu balık ölümlerine varan sonuçlara yol açıyor. Tabii ki yediklerimiz üzerinden bedenimize girerek sayısız hastalığa da sebep oluyor.
KÜRESEL BİLİNÇLENME
İşte tam da bununla ilgili bugün büyük bir uyanış var. Birçok ülke ve kurum hızla harekete geçiyor. Toprağın sağlıklı kalması ve tarımın sürdürülebilir yapılması için tamamen ‘onarıcı tarım’a geçtiklerini açıklıyor. Böylelikle hedefleri, tarımsal sera gazı salınımını sıfıra indirmek. Mesela Kuzey Avrupa ülkeleri, 2022’ye kadar ‘dünya dostu’ beslenme şekline geçtiklerini, yani insanın ve toprağın sağlığını birlikte ele alan yeni bir tarım stratejisi uygulamaya başladıklarını açıkladı. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) açıkladığı rakamlara göre, tüm ülkeler bunu uygularsa yeryüzünde karbon salınımı en az yüzde 30 azalacak, hayvanların ve bitkilerin ölümü yüzde 45 oranında düşecek, tarımsal alan en az yüzde 40 artacak ve hayvanların erken ölümü en az yüzde 20 azalacak.
YENİ STRATEJİ
Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı da ülke çapında bir reform başlatıyor. Toprağın sağlığını merkeze koyan yeni bir tarım politikası uygulamasına geçiş yapıyor. Hem tüm dünyada patlak veren iklim krizinin gerçeklerine göre, hem de ülkemiz topraklarının zayıflıklarını dikkate alarak yeniden bir tarım stratejisi kurguluyor. Bakanlık, toprağa iyi davranmak ve onu doğru kullanmak için ‘iyileştirici/onarıcı tarım’ uygulamalarını hızla desteklemeye ve yaygınlaştırmaya başlıyor. Bunun içinde ‘perma-kültür’ ve ‘anıza ekim’ gibi uygulamalar da var. Amaç; erozyonu önleyen, toprağın organik madde içeriğini artıran ve nem içeriğini, çeşitliliğini koruyan, iklim dostu tarım tekniklerine en yakın zamanda geçmek.
SAĞLIĞIMIZ ONLARA BAĞLI
Kısacası; toprağın da canlı olduğunu, içinde sayısız canlı barındırdığını, ihtiyaçlarının bulunduğunu ve bizim sağlığımızla onun sağlığının birbiriyle tamamen bağlantılı olduğunu artık anlamamız gerekiyor. Hadi diyelim toprağı, bitkileri, hayvanları sevmiyor ya da önemsemiyorsunuz. Bari bu döngüye bakıp, kendi sağlığınızın onların sağlığına bağlı olduğunu anlayın. Hiç olmazsa kendinizi düşünüp toprağa zarar vermeyi bırakın. Bu da bir adımdır. Sağlıklı toprağın sağlıklı bitki, sağlıklı hayvan, sağlıklı insan, sağlıklı hava, sağlıklı dünya demek olduğunu anlamaya başlayalım artık.