“Kızım sahuru kur. Oğlum sahura kalk.
Kızım iftarı hazırla. Oğlum iftara gel.
Kızım çay doldur. Oğlum çay hazır.
Kızım sofrayı topla. Oğlum sofra hazır.”
Ne kadar normal geliyor değil mi bunlar kulağınıza? Belki de hepinizin evlerinizde kullandığınız ya da duymaya alışık olduğunuz cümleler. Zira mevcut düzen, kadının erkeği rahat ettirmesi üzerine kurulmuş tamamen. Dolayısıyla Türkiye’de kadın olmak hiç kolay değil. Veriler zaten yıllardır bunu gösteriyor. 8 yıldır Kadir Has Üniversitesi’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden hemen sonra yaptığı anketin sonuçları, bu yıl da iç karartıcı. Senelerdir bıkmadan usanmadan ‘belki seneye sonuçlar daha iyi olur’ umuduyla yazdığım anket, durumun ciddiyetini yeniden ortaya koyuyor.
ŞİDDET BİTMİYOR
Kadir Has Üniversitesi’nin bu yılki ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’ yine 23 ili, 2 bin 499 kadın ve erkeği kapsıyor. Maalesef sonuçlar gösteriyor ki geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Türk kadınının en büyük sorunu şiddet. Bir kere şiddeti 1 numaralı sorun olarak görenler yıldan yıla giderek artıyor. Bunun sebebi de belli ki şiddet gören kadınlardaki artış. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın geçen yılki verilerine göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 55’i şiddet gördüğünü söylüyor. 15 yaşından büyük her 3 kadından 1’i yaşamının bir döneminde fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor. 15 yaşından büyük her 5 kadından 1’i, son 12 ayda fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmış. Bu arada sanıldığı gibi sadece eğitim düzeyi düşük kadınlar değil, eğitim düzeyi yüksek her 10 kadından 3’ü de eşinden şiddet görüyor. Kadın cinayetleri de geçen yıla göre artmış durumda.
FARKINDALIK YÜKSELİYOR
“Neyse ki şiddeti büyük bir sorun olarak görenlerin sayısında artış var. Kadınların yüzde 70’i şiddeti ilk sırada belirtirken, erkeklerin de yüzde 63’ü kadınların yaşadığı en büyük sorun olarak 1’inci sıraya koyuyor. Bu farkındalık çözümün yolunu açacaktır diye düşünüyorum” diyor telefonda konuştuğum Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aslı Çarkoğlu.
‘Şiddet boşanmak için yeterli bir sebeptir. Aile bütünlüğü veya düzeni için göz ardı edilecek bir unsur değildir’ diyenler de 2016’da yüzde 63 iken, bu yıl yüzde 77’ye yükselmiş. Ayrıca ‘boşanmış bir kadının iffetinin eski kocasını ilgilendirmediği’ görüşü, tüm eğitim seviyelerinde yüzde 70’in üstünde gözlemleniyor. Çok şükür!
DEVLET DESTEĞİ YETERLİ Mİ?
Siyasetçilerin önemsemesi gereken bir sonuç ise şu: ‘Sizce devlet, kadınları şiddete karşı korumak için yeteri kadar önlem alıyor mu?’ sorusuna yüzde 87 ‘yetersiz’ diyor. Bu çok yüksek bir rakam. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararına destek de düşüşte. Kadınlar arasında kararı desteklemeyenler yüzde 55. Kararın kadınların geleceği için kötü olacağını düşünenler de yüzde 58.
EŞİT SORUMLULUK PAYLAŞIMI!
İşsizlik şiddetten sonra gelen en büyük sorun. Öncelikle; ankete katılan kadınların yüzde 39’u bugüne kadar hiç çalışmadığını söylemiş. Bugün ise her 4 kadından 3’ü çalışmıyor. İş yaşamından ayrılmalarının en önemli sebebi ise ‘evlilik ve ev işi sorumlulukları’. Ama bana kalırsa burada asıl önemli olan, ‘kadınların iş hayatına katılımı ülkenin refahı açısından gereklidir’ diyenlerin sayısında artış olması. Genel olarak bakınca da çalışma hayatında ve kamusal alanda ‘eşitlikçi toplumsal cinsiyet’ algısı güçlenmiş görünüyor. Ne var ki bu artış özel hayata pek yansımıyor. Ev ve çocuk bakımında eşit sorumluluk paylaşımı, evlilik dışı çocuk sahibi olmak, birlikte yaşamak ve kürtaj gibi konularda tutumlar giderek olumsuzlaşıyor.
SAVUNANLAR ARTIYOR
Araştırmayı yapan akademisyenler 8 yıllık gözlemleri sonucunda ise şu sonuca varmışlar: Her şeye rağmen kadınların ve erkeklerin kamusal-özel hayatta eşit olmaları gerektiğini savunanlar hem kadınlar hem erkekler arasında artıyor. Ne var ki bu olumlu gidişata mukabil, ülkemizde kadın-erkek eşitliği olduğunu söyleyen erkeklerin oranı 2015’te yüzde 38 iken, 2022’de yüzde 22’ye gerilemiş. Aynı fikirdeki kadınların oranı da yüzde 20’den yüzde 11’e düşmüş. Yani eşitlik talebi olsa da herkes durumun farkında. Yarısı kadın olan Türk toplumu, kadınları bu kadar geri bırakıldığı sürece yarım kalmaya mahkum. Bunu da ‘kadınlar çiçektir ve çiçekler su ister’ bakış açısıyla değiştiremeyiz. Kadınlar çiçek değil, bu toplumun çimentosudur. Tıpkı bir binayı tutan çimento gibi toplumu bir tutan da kadınlardır. Bunu tez vakitte idrak edebilmemiz umuduyla...