Geçtiğimiz hafta, tarihte insan eliyle yaratılan İLK kıtayı yazdım. 22 Nisan Dünya Günü vesilesiyle; Pasifik Okyanusu’ndaki 1.6 milyon kilometrekarelik, bilim insanlarının ‘Dünyanın 7’inci Kıtası’ dedikleri plastik yığınını hatırlattım. Düşünün ki; Türkiye yüzölçümünün 2 katı büyüklükte. Karadan ve nehirlerden denizlere, oradan da okyanuslara ulaşan plastik kirliliği artık balıkların bedeninde. 2030’da midesinde mikro-plastik bulunmayan balık kalmayacağı iddia ediliyor. Sadece balıklarda değil; artık bir annenin karnındaki fetüste, bebeğin plasentasında, insan kanında da plastik tespit ediliyor. Neden mi?
TEK KULLANIMLIK ÜRÜNLER
Nedeni şu: Su içtiğimiz pet şişelerden, içeceklerimizde kullandığımız pipetlere, plastik poşetlerden temizlik ürünlerinin ambalajlarına, plastikle dolup taşıyoruz. Çoğunlukla da sadece 2 dakika kullanıp attığımız, aslında kullanmaya mecbur olmadığımız, hiç de ihtiyacımız olmayan o tek kullanımlık plastiklerle. İçinde sayısız kimyasal taşıyan bu maddeler; suyla-havayla-gıdayla içimize giriyor, işliyor. Biliyor musunuz ki her yıl 1 kredi kartı büyüklüğünde plastik yiyoruz! Ve bu plastikler nasıl ki doğada hiçbir şekilde yok olmuyorsa, bizim vücudumuzda da yok olmuyor ve kanser dahil birçok ölümcül hastalığa sebep oluyor. Kısacası sadece 2 dakika pipet kullanacağız diye hem sayısız canlı öldürüyoruz, hem de hastalanıyoruz, tükeniyoruz.
PLASTİK ÇAY
Daha kötüsü ise gözle göremediğimiz mikro-plastikler. Mesela TÜBİTAK tarafından; poşet çaylardan içtiğimiz çaya korkunç miktarda mikroplastik geçtiği tespit edildi. Bir demlik poşetinden 13 bin mikroplastik parçacık çaya geçiyor. Zira demlik poşetlerinin tamamı plastik ilaveli dokudan yapılıyor. Bardak poşetleri de yüzde 100 selülozdan imal ediliyor. Çoğu plastik; polyester, polipropilen, polietilen gibi kimyasallar içeriyor. Yani sadece gözle gördüğümüz değil, fark etmeden içimize aldığımız sayısız plastik var. Plastik artık hayatımızda temas ettiğimiz her şeyin içinde. Sinsice.
HIZLI ÜRETİM
Peki, plastik neden mi hayatımızı bu kadar sardı? En çok ucuzluğundan dolayı. Hafifliği, esnekliği, dayanıklılığı, kolay işlenebilirliği, iyi elektrik ve ısı yalıtkanlığı gibi özelliklerinden dolayı da sanayinin “hızlı üretim”e geçmesiyle birlikte kullanımı tavan yaptı. Özellikle son 70 yıldır hızlı büyümeyle birlikte plastik üretimi doruğa ulaştı, 200 kat arttı. Bugün dünyada her yıl nerdeyse 500 milyon ton plastik üretiliyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) “Küresel Plastik Görünümü” raporuna göre; 2000’de plastik üretimi 234 milyon ton iken, bugün 460 milyon ton. Daha kötüsü ise 2000 yılına göre plastik atık miktarı, bugün iki katından fazla artmış durumda.
HER YIL FRANSA KADAR POŞET
İşte asıl sorun da burada. Plastikler sadece bize ve doğaya ölümcül zarar vermekle kalmıyor, geri dönüşümü nerdeyse mümkün olmadığı için ve doğada yüzyıllarca yok olmadığı için, dünyaya milyonlarca ton plastik her yıl boca ediliyor. Bu boca edilen plastik atıkların başında da ambalajlar geliyor. Zira endüstrinin yüzde 36’sını plastik ambalaj sektörü oluşturuyor. Ondan sonra da plastik poşetler geliyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı verilerine göre; her yıl tüketilen plastik poşet miktarı dünyada 1 trilyon ile 5 trilyon arasında. 5 trilyon plastik poşet birbirine bağlansa, Fransa büyüklüğünde bir alanı kaplıyor!
GERİ DÖNÜŞÜMÜ UNUTUN
Dahası; bugüne kadar dünyada üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri dönüştürülmemiş. Zira çoğu plastiğin geri dönüştürülmesi ya imkânsız ya da çok zor. Geri dönüşüm sürecinde ortaya çıkan zehirli kimyasallar ve bunların havayla, suyla bizlere ve doğaya bulaşması da cabası. Zaten tam da bu yüzden gelişmiş ülkeler baş edemedikleri plastik çöplerden kurtulma yöntemi olarak, gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere yok pahasına ihraç ediyorlar.
TEK ÇÖZÜM: TÜKETİMİ AZALT
Plastik sorunsalı için tek bir çözüm kalıyor geriye: Tüketim alışkanlıklarımızı, sorgulamadığımız hayat biçimimizi, hayatımızı ‘kolaylaştıran’ ve üzerine hiç düşünmeden kabul ettiğimiz bağımlılıklarımızı değiştirmek. Yani Dünya ve bizler sanki zarar görmüyormuşuz gibi hunharca tüketmeye bir son vermek ve “Buna gerçekten ihtiyacım var mı? Bunun yerine daha az zarar veren bir şey alabilir miyim/ yapabilir miyim?” sorularını sorarak tüketmeye başlamak. Ne yediğimizi, içtiğimizi, giydiğimizi sorgulayarak ve farkında olarak yaşamak…