Kim ne derse desin ben sevdim Yakamoz’u. Oyuncular bir kıyamet senaryosunda tek kelimeyle muhteşem oynamışlar. Türk oyuncuların hep klasik aşk, ihanet, vurdu-kırdı üçgeninden çıktığı, bağırmaktan çok oyunculuk yaptığı harika bir iş olmuş. Boşuna Netflix’de yayınlanmamış kısacası. Spoiler vermeden mağara sahnelerinde İspanyol bir karakteri canlandıran ödüllü oyuncu Reşit Berker Enhoş’la sohbetteydim.
Berker’in en çok “Özeleştiri yapıp bunları sakin bir şekilde ama derinlemesine bir analizle ele alıp sonrasında kendimi bende uyanan duygu ve tavırların akışına bıraktım. Ancak hiçbir zaman karakterimi yargılamadım ya da mağduru oynamadım” sözlerini ve toksik erkekleri tanımladığı açıklamalarını sevdim. Belli ki Reşit Berker Enhoş gibi oyuncular Türk sinema ve dizi sektörünün seyrini de değiştirecek.
Şu anda sizin de rol aldığınız yeni bir dizi dijital platformda yayına girdi. Bu yeni projedeki rolünüzden bahseder misiniz?
Evet Netflix’de yayına giren ‘Yakamoz S245’ dizisinde İspanyol bir karakter Jose’yi canlandırıyorum. Aslında henüz izlemeyenler için çok sürpriz bozmak yani ‘spoiler’ vermek istemem. Ama kısaca apokaliptik (kıyametsi) bir ortamda bir denizaltıda sıkışmış ana kahramanların karşısına umulmadık bir şekilde çıkan ve onların hayatını değiştiren bir sürpriz karakterim. Rolümün en keyif verici yanıysa İspanyolca ve İngilizce konuşan bir bir madenciyi canlandırıyor olmam. Uluslararası tanınırlık ve ekran görüntüsü olarak güzel geri dönüşleri olacağını düşünüyorum.
Sizi bugüne dek pek çok dizide canlandırdığınız zorlu karakterlerden tanıyoruz. Özellikle de son dönemde oynadığınız ‘toksik’ erkek rollerinden… Öncelikle zorlu rollere kendinizi nasıl hazırlarsınız?
‘Hekimoğlu’ dizisinde eşinden boşanmış ve çocuğunun tanımlanamayan ağır hastalığı sebebiyle eşine ve hastane çalışanlarına aksi davranışlar gösteren narsist ama travmaları olan Cemil karakterine ve son olarak ‘Evlilik Hakkında Her Şey’de yine boşanma aşamasında olduğu eşinin tüm fikirlerini yıllarca çalıp onu manipüle etmiş ve romanlar yazdırıp kendi adını bu eserlere koyduğu ortaya çıkan kariyer sahibi ve hayli ünlü ama psikopat bir katil yazar kişisine hayat vermeye çalıştım. Açıkçası roller çok ani bir şekilde karşıma çıktı. Fakat heybemde gerek hayat tecrübeleri gerekse kendi ‘erkeklik’ hallerimle ilgili bazı referanslar mevcuttu. Özeleştiri yapıp bunları sakin bir şekilde ama derinlemesine bir analizle ele alıp sonrasında kendimi bende uyanan duygu ve tavırların akışına bıraktım. Ancak hiçbir zaman karakterimi yargılamadım ya da mağduru oynamadım. Kendisinin hep haklı olduğunu düşündüğü için bu hataları ya da kötülükleri yapan karakterlerdi bunlar. Karakterleri yargılamak izleyiciye aittir. Ortaya çıkan sonuç her ne kadar her zaman daha iyisi mümkün olsa da tatmin ediciydi. Çünkü gerek sosyal medyada dizi fanlarından geri dönüşler gerekse tiyatro, dizi ve sinema emekçilerinden aldığım tepkiler iz bırakıldığı yönündeydi.
Canlandırdığınız karakterler gerçek hayatta da var mı? Kendilerini nasıl gizliyorlar? Özellikle biz kadınlar karşımızdaki bu erkekleri nasıl tanıyacağız?
Gerçek hayatta olmasalardı yazılmazlardı diye düşünüyorum. Evet varlar ki seyircide de etki bıraktı. Toksik, gizli veya açık narsist, manipülatif karakterler hayatımızda, ailemizde, uzak veya yakın arkadaş çevremizde, iş aleminde, sosyal ortamlarda hep varlar. Kendilerini gizlemeyenler de var. Kartları açık oynayan veya böyle davrandığında hiç tepki ve direnişle karşılaşmadığı aksine takdir edilip sırtı sıvazlandığı kollandığı için umarsız ve pervasızca bu hal ve tavırlara devam edenler var. Kendisini gizleyenler ise elbette daha tehlikeliler. Genellikle kariyer, sosyal ve aile ortamlarda oynadıkları ‘pozitif’ imajları, bilgi ve tecrübe üstünlükleriyle kendilerini gizliyorlar. Partnerini, sevgilisini, eşini hatta kadın arkadaşlarını hiç dinlemeyen, sözünü kesen, hep kendini anlatan, kriz anlarında kendi çözümünü dayatan, istenen sonuçlar gerçekleşmeyince de trip atan veya başkalarını suçlayan bir profil klasik toksik erkektir. Bu profile “top benim oynatmam” diyen kısa pantolonlu bir mahalle bebesi olarak da bakabiliriz. Masumlaştırmak istemem ancak toksik erkeklerin çoğunda, çevrelerinde bu davranışların takdir görmesinden aldıkları cesaret haricinde derin bir çocukluk travması vardır. Gerçekten sevmeyi bilmemiş veya sevilmemişlerdir. Ezikliklerini başkalarını ezerek bastırmaya çalışırlar. Sevgilerini gösterirken bile bencildirler. Herhangi bir sebeple reddedilme anlarındaki davranışları gözlemlendiğinde toksiklikleri daha da belirginleşir.
Oyuncu olmaya ne zaman karar verdiniz? Oyunculuk kariyerine sizi çeken, etkileyen bir dönüm noktası oldu mu? Oyunculuk eğitimi aldınız mı?
Ortaokul yıllarından beri amatör anlamda oyunculuk yapıyordum, çocukluk hayalimdi diyebilirim. Sonra sanırım başka bir gelecek ve meslek edinmem gerekir diye kariyerist bir tercihe yönelttim kendimi. Ve üniversiteyi farklı bir branşta Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okudum. Dönüm noktası üniversite son sınıfta içimde sürekli bana seslenen oyuncuyu dinlemek oldu. Gecikmiş bir kararla Tiyatro topluluğuna katıldım. Hatta, “Sen bu kadar sene neredeydin?” diyenler oldu. Daha sonra profesyonel olarak oyunculuk eğitimini almaya karar verdim. Ve mümkün olduğu kadar çok oyunculuk atölyelerine katıldım. 2006 yılında çok sevgili Çetin Sarıkartal’ın davetiyle Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Yüksek Lisans Programı’nda dersler almaya başladım. Ardından 2009 yılında taşındığım Kanada’nın Montreal şehrinde Theatre St.Catherine’de Doğaçlama dersleri aldım. Son olarak 2014-18 yılları arasında yaşadığım Los Angeles’ta Ivana Chubbuck, Frantz Turner, Michelle Danner ve Eric Morris gibi çok tanınmış ve değerli oyunculuk koçu ve eğitmenlerinden dersler alma şansım oldu. Yurtdışındaki eğitimlerde özellikle metot oyunculuğunun beni derin karakterler yaratma konusunda daha fazla desteklediğini gördüğümü söylemek isterim.
Oyunculukla ilgili en çok neyi seviyorsunuz?
Değişik, derinlikli, gerçek, yaşayan karakterler ve ruh halleri yaratma hali en çok sevdiğim tarafı oyunculuğun. Rol partnerleriyle olan aksiyon-reaksiyon paylaşımı da iyi olunca keyif verici durum daha da artıyor.
Size göre işinizin en iyi/en zor yanları nedir?
Setler olarak düşünürsek uzun bekleme ve hazırlık süreçlerinde aksiyon ve enerjinizi sürekli yukarıda tutmak zor olabiliyor. Tiyatrodaysa prova yapma süreci uzadıkça motivasyonu aynı seviyede tutmak mümkün olmayabiliyor. Ancak işimiz bu ve bahane üretmeden çalışmak gerek. İşimin iyi yanıysa çok renkli insanlar ve oyuncular tanıyor, onlarla sohbet edip hayatı paylaşıyor olmam. Set emekçileriyle de iletişimde olmam hoşuma gidiyor çünkü ortaya çıkan sanatsal ürünü hep beraber ortaya koyuyoruz. Çoğu zaman yoğun ve stresli iş yükünde onların da morale ve insani başka paylaşımlara ihtiyaçları oluyor.
Sizin içinde bulunduğunuz sektör de dahil olmak üzere her sektör rekabetle doludur. Rekabet ortamında siz öne çıkmak için ne yaparsınız?
Yarattığınız karakter ve iş ahlakınız sizi öne çıkarmak için yeterlidir. Mutlaka takdir edilecektir. Hırs yaparak rekabette ön plana geçilmez. Benimle sahnede rekabet edilmediği sürece -ki hiçbir oyuncu böyle bir çabaya girişmez- aslında şartların eşit olduğunu düşünüyorum. Karşımda başka bir ego durumu görürsem bir oyunculuk tavrı olarak onu sadece sahnede karakter yaratımında kullanıp işim bitince arkada bırakırım ve kişiselleştirmem. Tüm bunların yanında iyi ve yerinde bir PR veya halkla ilişkiler faaliyeti yaptığınız işlerin daha geniş kitlelere ulaşıp parlatılması köpürtülmesi için önemli. Tüm oyunculara kendi sosyal medyalarını aktif kullanmak haricinde iyi bir PR ekibiyle çalışmalarını tavsiye ederim.
Aynı zamanda sektörünüzün stres ve baskı dolu olduğunu da biliyoruz. İşinizde baskının üstesinden gelmek için neler yaparsınız?
Set ve sahne ortamlarındaki boşluklarda mümkün olduğu kadar çok müzik dinleyip dans ederek enerjimi yüksek stres yükümü düşük tutarım. Müzik ve dansın yüksek derece rahatlatıcı ve ilham verici olduğunu düşünüyorum.
Bugüne kadarki rolleriniz arasında en iyi dediğiniz rol hangisiydi?
Her yeni rolde çıta biraz daha yükseliyor ve ben de öğrenerek ve üzerine koyarak ilerliyorum. ‘Hekimoğlu’nda ‘Cemil’ ve ‘Evlilik Hakkında Her Şey’deki ‘Haluk’ karakterleri benim için iyiydi. Elbette daha iyisi mümkün ve daha da fırsatlar önüme çıkacaktır.
İnandırıcı bir karakter yaratmak için hangi teknikleri kullanıyorsunuz? Oyunculuk tarzınızı tanımlar mısınız?
Metot oyunculuğunu daha çok kullanıyorum. Ama bu oyunculuk tarzındaki çok eleştirilen ama aslında yanlış anlaşılan rolden gerçek hayatında da çıkamama gibi bir duruma düşmüyorum. Çünkü Los Angeles’ta çok iyi bir oyuncu koçu olan Ivana Chubbuck ile çalıştım. Onunla tanışmamı sağlayan sevgili Harika Uygur’a da tekrar teşekkür ediyorum. Türkiye’ye döndüğümde aynı teknik üzerine Harika ile de fırsat buldukça çalışmaya devam ettim. Travmalarımız ve hayatımızdaki gündelik durumları kullanıp aslında rol kişisi üzerinden çözümleme gibi iyileştirici, sağaltıcı ve barışçıl bir yönü var diyebilirim bu tekniğin. Geçmişte yaşanmış bu duygulanırlar beynimizde gerçek uyarımları harekete geçiriyor diyebilirim. Ancak bir oyuncu karşısına gelen karakterleri yaratmada başka teknik veya metotları da kullanabilir. Fakat günün sonunda tüm bu tekniklerin de ötesinde rolün çağrıştırdıkları duygu ve aksiyonları gerçekçi ve inandırıcı bir şekilde aktarmak yaşamak ve akışta olmakla ilgilidir. Son olarak, oyunculuk tarzımı her geçen gün mümkün olduğu kadar akıcı, duru ve sade bir noktada yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim.
Biri sizin hayatınızı filme çekecek olsa, sizi kimin canlandırmasını isterdiniz?
Ben kimim ki filme çeksinler diyeceğim geliyor ama beni Fransız aktör Vincent Cassel oynasın. Çok sevdiğim hatta bazen benzetildiğim bir aktördür. Gaspar Noe çeksin. Bizden de Onur Saylak çekebilir.
Siz aynı zamanda uluslararası bir de oyunculuk ödülü sahibisiniz. Ödül sonrası hayatınız nasıl değişti/ değişti mi?
Evet Rusya Moskova’da ödül aldım. 10.Uluslararası ‘Drop Rus Korku Filmleri Festivali’nde Gülsüm Güler Özen’in yönettiği ve Seyhan Arman ve Burcu Eken’le başrolleri paylaştığımız kısa filmimiz ‘Men Dakka Dukka-Nemesisters’ ile katıldık. Ve 8 dakikalık performanstan takdir olarak oyunculuk ödülü geldi. Çok heyecanla gittiğim bir festivaldi. Tam 16 yıl sonra Moskova’ya gidiyordum ve bu sefer turizm için değil sanat içindi. Ve çabalarımın ilk karşılığını hem de yurtdışından almak inanılmaz gurur vericiydi. Ödülden sonra yaptığım işe ilgi ve takip daha da arttı. Hem gittiğim festival hem de filmin gösterildiği yaklaşık 15 kadar başka festivalden yine olumlu dönüşler aldık ve ortak proje teklifleri gelmeye başladı. Her ne kadar sert içeriği ve dili sebebiyle Türkiye’de çok az festivalde gösterilmiş olsa da imkan bulup izleyenler yaptığımız işin ne kadar cesur ve şok edici olduğu konusunda olumlu yorumlar yaptılar.
Kendinizi gelecekte en çok nasıl bir karakteri canlandırırken görmek istersiniz?
Shakespeare Othello’dan Iago ve Roma’ya kafa tutan meşhur Kartacalı komutan Hannibal en çok canlandırmak istediğim karakterler.