Yazgülü Aldoğanİftarın tadı başka!

HABERİ PAYLAŞ

İftarın tadı başka!

Haberin Devamı

Biz Türklerin İslam dininin şartları içinde en istek ve zevkle yaptığımız ibadet, Ramazan ayında oruç tutmaktır. Cuma namazına bile gitmeyen, haccı anca seksene yaklaşınca düşünen, hatta fitre-zekat vermeyen Türkleri bile ramazan ayı gelince tatlı bir telaş alır. İftariyeler, imsakiyeler, yiyecekler, içecekler, iftara kim davet edilecek, nereye gidilecek listeleri yapılmaya başlanır.

[[HAFTAYA]]

Açıkçası, oruç tutmasam bile ben de severim iftar sofralarını. Ne ki çok aç olunca hiç konuşmadan biraz hızlı yiyorlar tabii. Bir de namazı kaçırmamak içinmiş, hop diye kalkıp gidiyorlar, özellikle protokol davetlerinde sofra muhabbeti az oluyor. Önceki akşam Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın verdiği iftar davetinde ise hem ruhumuz, hem midemiz, hem gözümüz, hem kulağımız doydu! Mekan, Tünel’de restorasyonu yeni biten Mevlevihane’nin bahçesiydi.

İftar öncesi Mevlevihane’de izlediğimiz sema gösterisi göze ve kulağa hitap etti dedim ya, o semanın ve üflenen meyin ne anlama geldiğini düşünenler için kalbe ve beyne de... İstanbul’daki bütün semavi dinlerin temsilcilerinin resmi kıyafetle katıldığı iftarda başkonsoloslar masası da doluydu ve Fransız Başkonsolosu Herve Magro dostum, o güzel Türkçesiyle meslektaşları adına anlamlı bir konuşma yaptı. Tabii başta İstanbul Müftüsü, diğer dinlerin temsilcilerinin yaptıkları konuşmalar da hep dinlerarası barış, kardeşlik, paylaşma üzerineydi ve çok duygulandırıcıydı. Milletvekillerinden Nimet Çubukçu, eski valimiz Muammer Güler ve gazeteci Mehmet Metiner’i gözüm ısırdı, AKP kurucularından meslekdaşım Ayşe Böhürler’in ise türbanlı olduğu için hakkının yendiğini düşündüm.

Beyoğlu Belediye Başkanı Demircan ise masa krizinden sonra ilk defa mutlu görünüyor ve bütün konuklarıyla ilgilenmek için çırpınıyordu. Konuklar da onun kadar özenli olsaydı keşke: Somali’deki açlara yardım için elimizi cebimize atmamız istendiği bir dönemde, “Geleceğim” diye haber verip yer ayırtan onlarca kişi gelmemişti ve masada yerleri boş kaldı, o lezzetli yiyecekler de maalesef çöpe gitti!

Program değil horoz dövüşü

Nagehan Alçı, Beyaz TV’deki Med Cezir programında emekli general Ramiz İlker’le seviyesiz bir üslupla kavga etmiş. Herkes bunu konuşuyor. Moderatör Latif Şimşek dahil herkesin bir ağızdan ve en yüksek perdeden bağırıp birbirine hakaret ettiği programın birkaç dakikasını ben de izledim ve insanların ne adına kendilerini bu kadar rezil ettiğine akıl sır erdiremedim. Beyaz TV’nin kendinden söz ettirme yöntemi bu: Program konuklarını kavga ettirmek. Rasim Ozan Kütahyalı bu yolla meşhur oldu.

Televizyona çıkıyor, sadece kendi konuşmak istiyor, herkese hakaret ediyor, oturuşundan konuşmasına her karesinden küstahlık akıyor. Bir süre Can Ataklı ile Hacivat Karagöz muhabbeti yaptılar. Sonra Can’ın sinirleri dayanamadı herhalde, bir şeyler olmuş, onu göndermişler. Karşısına onun kadar şirretlik yapmaya merak saran Mehmet Faraç çıkıyormuş. Dövüşüp duruyorlarmış! Nagehan Alçı güzel bir kadın. Ekrana yakışıyor. Kendi halinde dış haberler yapan bir gazeteciyken Rasim Ozan’la evlendiğinden beri körle yatan şaşı kalkar misali değişti, o da ekranda kavga etmeye başladı.

Tamam, bu formatın reyting, dolayısıyla para kazandırdığını biliyorum da Nagehan’a yakışıyor mu 3 kuruş için ekranda ciyak ciyak bağırmak? Kimse bana programın akışı içinde sinirlenip de bağırdığını anlatmaya kalkmasın, format bu. İkilinin önceden hazırladığı yol haritasına göre tansiyonun yükseltilmesine çalışılıyor. Özellikle kavga edecek konuklar çağırılıyor. Seyirci bu horoz dövüşüne bir bakar, iki bakar, sonra bıkar! Gök kubbede de hoş bir seda değil, arkanızdan edilen dedikodu kalır. Ayrıca memleket kızgın sac gibi cayır cayır yanarken bir de sizin tansiyon yükseltmenizin ne alemi var. Çekebiliyorsanız ilgiyi, içerikle çekseniz ya!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder