Önemli olan seçimi kazanmak değil ki, ülkeyi yönetebilmek: ülkenin iyi yönetildiğine, huzur ve barış içinde olduğumuza kim inanır? Hepimizin Boğaz Köprüsü’nün üzerine çıkıp Cumhurbaşkanı’nın namazdan dönüşünü mü beklememiz gerekiyor? Ülkenin kaşınabilecek iki hassas yarası var: din ve etnik terör. İkisini de kaşıyorlar. Bunu yönetemezseniz sonuç Suriye’dir. AB’ye kapağı atabilmek için Kuşadası’ndan Samos’a yüzme derslerine başlayın isterseniz, gülme komşuna, gelir başına!
Kürt Kürdü öldürürken
Ha fille züccaciye dükkanına girmişsiniz, ha tankla mahalle arasına. Karayılan, yılanlığını yaptı; Suriye’de uyguladığı planı Türkiye’deki üç beş mahallede devreye soktu. Özerklik, kanton oluşturma bahanesiyle savaşı şehre taşıdı. Sivil halkı kalkan olarak kullanıyor, kadın çocuk demeden öldürüyor. Asker, polis, hendek kapatıyor; okul, cami ve hastane işgal etmiş şehir gerillasıyla boğuşuyor ve evinde çoluğuyla, çocuğuyla mahsur kalmış insanlar, elektriksiz, susuz bu vahşetin bitmesini bekliyor. Madem orada savaş yapacaktınız, öğretmenleri tahliye ettiğiniz gibi, sivil halkı da tahliye etseydiniz? Kim vurduya giden, travma yaşayan insanlar sonra nasıl toparlanacak? Cam kırığı onarılır, can kırığı, yürek yarası onarılmaz!
Dedikodusu daha uzun sürdü
Gazeteci, tıpkı kedi gibi, meraktan ölüyor! Biz, mesleğimiz gereği, pek çok yere davet ediliyoruz. Davet edilmemek ise ölümden beter! Pazartesi gecesi bir grup meslektaş, toplanıp bir yemek yedik ve bu gecenin gürültüsü, olması gerektiğinden çok çıktı. İlk nedeni yeni açılan bir lokantaya destek çıkmak ve bu gerekçeyi buluşmaya çevirmekti. Büyük bir parti organize edecek olsak, bula bula Çapa’da esnaf lokantası mı bulacağız? Fikrin sahibi arkadaşlar, sosyal medyada kurdukları kapalı gruba, “Basının Güzel Kızları” adını vermişler. Liste kartopu gibi büyüdü! Ne ki mekan küçüktü ve bir süre sonra 40’ta duralım, yer yok denildi. Haber verilmeyenlerin tek nedeni biraz da bu. Yenilecek yemekten çok, hazırlığı ve sonrası eğlenceliydi. Yılbaşı yemeği diye hepimiz bir hediye götürdük ve çekilen numaralara göre dağıttık.
Bu fotoğrafa grubun dörtte biri bile sığmadı.
Hediyelerin üzerinde getirenin ismi yazdığı için, kimse evdeki lüzumsuz eşyayı getiremedi! Yemekte yüzlerce foto çekildi, poz vermekten ve fotoları instagrama yüklemekten yemek yiyemeyen olduğuna eminim. Oysa yemekler çok ve güzeldi, ödediğimiz paraya değdi. Niye benim haberim olmadı, ben niye çağrılmadım, daveti kim yaptı, güzel mi değilim sorularının yanıtı bu kadar basit. Çağırmak için erkek gazeteci seçilip seçilmediği mavrasına gelince: bu tamamen içinde olmadıkları bir organizasyona uzaktan duyulan merak sonucu uydurulan fanteziler! Mizah duygularını anlıyoruz, ama birilerini seçecek olsak biz de farklı fanteziler yaratabilirdik. Şimdi yeni bir buluşma yapmak gerekiyor. Ağzımızın tadı olursa, daha büyük bir mekanda, daha kalabalık ve daha sürprizli. Kimbilir belki seçim gündeme o zaman gelir!
Üniversitede mescit kaşıması!
Belli ki eğitim dünyasının göz bebeği, kalite markası ODTÜ, hedef seçilmiş. ODTÜ’ye okumaya mı gelmişler ibadet etmeye mi? ODTÜ Mescit Topluluğu diye bir de isim takmışlar. Basket sahasında namaz kılmaya kalkmışlar. Türkiye kadar camisi, mesciti olan müslüman ülke yok! Rektörlük açıklama yapıyor: “2 bin kişilik camii, yoğun nüfus olan yerlerde 14 mescit var. Gösteri yapanlar ODTÜ’lü değil. İhtiyaç varsa yeni mescit de açılır ama amaç IŞİD propagandası!” AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal da “Cizre’ye nasıl giriliyorsa ODTÜ’ye de öyle girilir” buyurmuş.
ODTÜ’lü öğrenciler ise sosyal medyada üniversitelerinde asıl yer kavgasının kütüphanede yaşandığını, öğrencilerin ders çalışmak için yer sıkıntısı çektiğini anlatıyor. AKP’yi iktidara taşıyan en önemli konunun “bacımın başörtüsü” kavgası olduğunu hatırlarsak, yaşanan iç savaş görüntülerini unutturmak için mescit kavgası çıkarma niyetini de anlarız herhalde.