TÜSİAD, 7 Haziran’da Meclis’e giren dört siyasi partinin liderini programlarını anlatması için davet ediyor. Liderler hangi gün ve saatte gelmek isterlerse dinleyecekler. Şimdilik bir tek CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu daveti kabul ediyor ve buluşma dün İstanbul’da gerçekleşiyor. Kılıçdaroğlu saat 11.00’de ekonomiden sorumlu kurmayları ve İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın ile TÜSİAD üyelerinin karşısına çıkıp bir saat boyunca akıcı, sade bir dille programlarını anlatıyor. Bir saat boyunca da soruları yanıtlıyor.
İzlenimlerim ve sorularım şunlar:
Diğer siyasi parti liderleri neden bir randevu vermedi, miting bile yapılamayan bir ortamda, iş dünyasına kendilerini doğrudan anlatmaktan daha önemli ne var? Örneğin MHP Lideri Bahçeli artan eleştiriler üzerine CHP Genel Başkanı’nın görüşme teklifini niye reddettiğini şöyle açıkladı: “Konuşsak ne olacak, biz bir çözüm üretemeyiz, üretsek bile yapamayız ki.” Bir siyasi parti liderinin konuşmaktan daha önemli ne işi olabilir? Bir siyasi parti lideri çözüm üretemeyecek, sorun çözemeyecekse niye siyaset yapıyor? Demirtaş da gelmeli, Davutoğlu da. Zaten konuşmaktan başka ne yapıyorlar ki? Gazete ilanlarıyla siyasete karışılan dönem sona erdi, artık diyalog var.
TÜSİAD üyeleri oradaydı
Kılıçdaroğlu’nun ne anlatacağını en az onun kadar biliyorum! Benim merak ettiğim dinleyicilerinin tavrı. TÜSİAD üyeleri, başta çok kalabalık gözükmüyor gözüme. Bu salonu ağzına kadar dolu görmüşlüğüm var. Toplantı başlangıcında sadece ilk 7 sıra tamamen dolu.
Giderek doluyor, ama daha kalabalık olabilirdi dedirtiyor. Büyük patronlar en ön sırada oturuyor:
Rahmi Koç’tan Özyeğin’e, Boynerler’e, Arzuhan Doğan Yalçındağ’a... CHP’lileri de salona girişlerinde ayağa kalkarak, güzel bir alkışla karşılıyorlar. Kılıçdaroğlu notlarına bakıyor ama yazılı olmayan, doğal, rahat, teklemeden, içten bir konuşma yapıyor. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin adını ağzına almıyor, polemiğe girmiyor, kendi yapacaklarına hedefleniyor. Bazı hükümet uygulamaları yüzünden Davutoğlu’nu eleştiriyor ama saygı sınırları içinde kalıyor. “Rusya için Suriye’nin ne kadar önemli olduğunu bilmeyen bir dışişleri bakanı olabilir mi?” diyor.
Eğitim konusunda sert: “13 yılda eğitimi 12 kez değiştirdiler, kendi evlatlarını deneme tahtası yerine koyan bir devlet. Takılmışlar imam hatip konusuna ‘siz imam hatipleri kapatacaksınız’ diye. Niye kapatayım? Oradaki çocuk da bizim çocuğumuz, tek isteğimiz daha iyi eğitim alması. Ben bilgi toplumunu savunuyorum, siz Ortaçağ’ı.” Kılıçdaroğlu ilk alkışı burada alıyor, hem de uzun uzun. Zaten veliler en çok bu eğitim yüzünden kızmalı AKP iktidarına! Yap boz tahtasına çevrilmesi bir yana, okul çağındaki çocukları örgün eğitimin dışında bıraktılar, git açık öğretimde oku diyorlar!
Kılıçdaroğlu “toplumsal ayrışma” konusuna da önem veriyor: Toplumun fay hatları olan inanç, etnik köken ve yaşam tarzı üzerinden siyaset yapılmasının tehlikesine dikkat çekiyor. “Camiye tezgah kurup siyaset yapıyorlar, biz yapamayız” diye şikayet ediyor. “Oyunuza talibiz” dedikten sonra CHP’nin seçim bildirgesinin en iyisi olduğunu diğerlerinin kopya çekmesine bağlıyor ve burada tekrar alkış alıyor. Hem de uzun uzun. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes’in yönettiği oturum burada bitiyor. Soru-yanıt kısmında TÜSİAD üyelerinin Kılıçdaroğlu’nu çok da terletmediklerini düşünüyorum. Ama Merkez Bankası, asgari ücret gibi ekonomik konularda Selin Sayek Böke’ye de söz vermesi hem şık olurdu, hem demokratik; kadın sesi de duyulması açısından. TÜSİAD’lılar en çok CHP’nin kendini iyi pazarlayamamasına, “deve yapıyoruz, pire kadar tanıtamıyoruz” demesine takılıyor. Kendileri tanıtım ve reklamı çok iyi yapanlardansa, bu konuda belki bir yardımları dokunur. Eleştiri değil, katkı da gerekiyor!
16 Ekim 2015, Cuma 05:00
Haberin Devamı