Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhurbaşkanının emri üzerine TEOG’u apar topar kaldırdıktan sonra yerine getirdiği sistem çözüm olmaktan o kadar uzak ki, öneri getirmek ya da eleştirmek yerine tek bir şey söylüyorum: Çok şükür okula gitme yaşında çocuğum yok! Bir Milli Eğitim Bakanı düşünün ki, okulları nitelikli ve niteliksiz diye ayrıldığını itiraf ediyor.
Bir Milli Eğitim düşünün ki nitelikli olduğu düşünülen okulların niteliklerini düşürmek için proje yapıp eğitimlerini bozuyor. Bir Milli Eğitim düşünün ki başarılı bulmadığı küçücük çocukları sen ancak okula gitmeden evinde okursun diye cahil bırakıyor!
Bir Milli Eğitim düşünün ki gerekli olan teknik okul, fen lisesi gibi uzmanlık okulları açmak yerine imam hatip liselerini çoğaltarak, sadece çocukların değil, ülkenin geleceğini harcıyor!
Bir Milli Eğitim düşünün ki eğitimin içeriğini dini cemaatler ve vakıflarla belirleyip, veliyi ve öğrenciyi okuldan soğutuyor!
Parası olan göç ediyor, çocuğunu yurt dışında okutuyor, borç alıp özel okula yolluyor. Hiç imkanı yoksa boynunu büküp kaderine razı oluyor. Acaba bütün bu gidişat da proje mi? Malum, ne kadar eğitimsiz, o kadar sorgusuz sualsiz, kaderine razı seçmen! Bu ülkenin devlet okullarından Aziz Sancar gibi Nobel alan bilim adamları yetişmişti, şimdi bunlar hayal oluyor!
Savcının tanıkları ters köşe yaptı
Sözcü Gazetesi’nden FETÖ’cü yaratma çabası başarılı olamadı. Sözcü’nün tek suçu iktidara muhalif yayın yapmak. Derenin aşağısında su içen kuzuya yukarıdaki kurdun “Suyumu bulandırıyorsun, seni yiyeceğim” demesi gibi!
Ama olmadı, Sözcü’den FETÖ’cü çıkmadı. Savcının en cengaver tanıkları Ersoy Dede, Cem Küçük, Fuat Uğur bile böyle iddianame, böyle rezillik olmaz, bizi niye tanık yaptınız diye tepki gösterdi. Burak Akbay için FETÖ yurtlarında kalmış yalanını atan Fehmi Koru ise tanık olduğu halde mahkemeye gelemedi.
Böyle davalar, böyle yalanlar, böyle kumpaslar en çok kime yarar, tabii ki FETÖ’ye! Çünkü mücadele inandırıcılığını, gerçekliğini yitirir. Gökmen Ulu, 174 gün boşu boşuna yattıktan sonra savcının tutukluluğunun devam talebine rağmen tahliye oldu. Mahsus mu yapıyorsunuz?
Dünya çapında sanatçılarımıza saygıyla!
Fazıl Say, günümüz Türkiye’sinin yaşayan, dünya çapındaki en ünlü ve en çok ilgi gören sanatçısı. Dünyanın bütün büyük şehirlerinde konserlerine bilet bulunmuyor. Besteleriyle de büyük beğeni kazanıyor.
İdil Biret, Gülsin Onay, Güher Süher Pekinel kardeşler ve daha niceleri, klasik müziğin dünyaca ünlü sanatçıları. Şan denince bir Leyla Gencer, Semiha Berksoy dünya çapında ünlü. Orhan Pamuk, edebiyat dalında Nobel kazanan ilk yazarımız ama önce Nazım Hikmet, sonra Yaşar Kemal ve tabii ki Aziz Nesin, dünyada en çok tanınan ve kitapları en çok dile çevrilmiş yazarlarımız.
Sinemada uluslararası festivallerde aldıkları ödülleri saymakla bitmez Yılmaz Güney, Metin Erksan, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu; bir Türkan Şoray!
Pop müzik dalında Tarkan, plastik sanatlarda Füreyya, hangi birini sayayım, çok şükür Cumhuriyet döneminin imkanları seferber edilerek okutulmuş, desteklenmiş, kimi de baskılarla kösteklenmiş ama güneşi balçıkla sıvamak mümkün mü, pırıl pırıl parlamış o kadar çok sanatçımız var ki!
Beterin beteri var!
Suudi Arabistan’da olup bitenleri anlayabilmiş değiliz, anlayabilme olanağımız da yok! Suud’da demokrasinin hayali bile yok. Suud’da petrol ve Hac gelirlerinin üzerine oturmuş, şeriatın en katısının uygulandığı, teokratik bir krallık var, yani bir ailenin elinde din devleti.
Kralın yetkileri parası kadar sonsuz. Astığı astık, kestiği kestik. Burada kol kesilir, kafa kesilir. Suudlu kraliyet ailesi fertleri yurt dışına çıkınca her türlü dünyevi zevki tadarak tatlı hayat yaşar.
Kimbilir hangi petrol oyunu dönüyor, yakında kokusu çıkar, çok şükür Suud’dan iyiyiz diyeceğim de, benim asıl merak ettiğim, bizimkilerin en yakın dostu Suud, Katar, Kuveyt üçlüsüydü. Bu ilişkinin ekonomik olduğu da su götürmezdi. Şimdi ne olacağı!
09 Kasım 2017, Perşembe 05:00
Haberin Devamı