İBBB Kadir Topbaş, tüm gazetelerin birinci sayfalarına verdiği bir ilanla iddialı bir şekilde yeni dönem aday adaylığı manifestosunu yayınlamış bulunuyor. Başkan, İstanbul’un çıldırtan trafiğine bu kadar büyük yatırım ve katkı yapmamış olsaydı, hiç kuşkusuz şehir kilitlenmişti. Epey bir zamandır şehir içi ulaşımda metro, tramvay, otobüs, metrobüs, vapur, motor gibi her türlü kamu ulaşım aracını kullanıyor, sinirlerim yıpranmadan, çok daha ucuza, çok daha hızlı ve aralarda yürüdüğüm için spor da yaparak ruh ve beden sağlığımı koruyorum. Tabii bunları yapabilmemin iki önemli nedeni esnek iş saatlerim ve şehrin merkezinde oturup bir başka merkezinde çalışıyor olmam.
[[HAFTAYA]]
Büyümenin sonu bu
Yoksa sadece metro ve otobüs seferlerinin artması yetmezdi. Çünkü İstanbul manyak bir hızla büyüyor! 15 milyonluk kent, yeni yapılarla hızla büyümeye devam ediyor. Şimdi yapılmakta olan 3. Köprü ve 2015-2017 de açılacak metro hatlarıyla genişlemeyi sürdürecek ve trafik sorunu hiç bitmeyecek. Ve hatta başka bir sorun var şimdi: yaya trafiği de sorunlu. Şaka yapmıyorum, eğer salına salına yürümüyorsanız İstanbul’da artık yürümek de mümkün değil. Hele sıkışık saatlerde metro içinde, tünellerde değil yürümek nefes almak bile zor. İstiklal’de, Rumeli Caddesi’nde, Halaskargazi’de, Bakırköy’de, Ortaköy’de yürüyemiyorsunuz. Kaldırımlar hem geniş değil, hem de ya araçlar, ya dükkanlar, ya masalar tarafından işgal altında, insanlar sallanıyor ve inanın, yaya olarak kaldırımda tıkanıp kalmak, caddede arabanın içinde tıkanıp kalmak kadar sinir bozucu. Büyümeye bir dur demezsek kim gelse yönetemez bu şehri!
Böyle kaçışın böyle sonu olur mu?
İtiraf etmeliyim ki kaçanların macerası tam bir Daltonlar örneği ve sırf bu yüzden sempatik bile geldi herkese! Altında büyük bir skandal, büyük bir başarı, büyük büyük dramlar yatıyor başka. Ama sen bir yıl boyunca iğneyle kuyu kaz, en zor olan aşamayı geçip cezaevinden çık, en emin olduğun, en iyi bildiğin yere, kırsala kavuş ve orada elleriyle koyulmuş gibi yakalan! Avarel mi ihanet etti, yoksa bu bir gündem değiştirme operasyonu muydu gibi komplo teorilerine gireceğim neredeyse. En iyisi susmak!
Yinemi çiçek, yine mi güzel?
Maçka Küçükçiftlik Parkı, bir zamanlar Türk sanat müziği seslendirilen bir gazinoydu. Yenilir içilir, şarkılara eşlik edilirdi. Geçen akşam, bir kısmı VİP davetli, ama çoğu biletli, yüzlerce kişi, şimdilerde konser mekanı olarak kullanılan mekanın zoraki gazinoya benzetilmeye çalışılmış alanında, hayli uzakta ve yüksekte olduğu için eleştirilen sahneden Levent Yüksel ve Sezen Aksu’yu izledi. Hem de aynı eski günlerdeki gibi, Hilton’un çok başarılı servisiyle yiyip içerek ve tıpkı o zamanki gibi rakılayarak! Hani “rakı su gibi aktı”dan öte, su bulmakta sıkıntı vardı da rakılar dolu dolu masadaydı.
‘Kimse engelleyemez bizi’
Mekanın soğukluğunu önümdeki masada oturan Seyyal Taner ve genç sevgilisinin eski Yeşilçam melodramlarını anımsatan cilveleşmesiyle ısıtıp, içip güzelleşerek Sezen çıktığında kıvama gelmiştik. Gecenin sonunda Sezen de tutukluğunu atmış “kim tutar, kim engeller bizi!” nidalarıyla herkes ayakta şıkıdım şıkıdımdı ki, kusura bakmayın, gazino adabında böylesine göbek atmak yoktur. Hiç bir şey eskisi gibi olmuyor. Olamaz da. Bu demek değil ki çok eğlenmedik, çok gülmedik, tam tersi, “Yeni Bir Fest”de yine içelim, güzelleşelim, belki başka yerde!
Tuncel Kurtiz'e böylesi yakışmadı!
Ölüm kime yakışır ki, ona da yakışmadı elbet, hele böylesi. Hele üzerine eldiven gibi oturan Ramiz Dayı karakterini taşımış biri, sabah sporundan sonra evinde kayıp gitmiş, belli ki kalp krizi geçirip düşmüş kalmış, yakışır mı Tuncel Kurtiz’e? Tamam, çekmedi, çektirmedi ama üzdü, yüreğimizi dağladı. İki çift laf etmeden bilgece, çok erken gitti, daha yaşanacak günler, oynanacak roller vardı, be usta, yeğenlerin yasta!
28 Eylül 2013, Cumartesi 05:00
Haberin Devamı