Size iki kitaptan bahsedeceğim; çok taze baskı olduğu için henüz hepsini okuyamadım ama geciktirmeden bir an önce tavsiye etmek istedim . “Günahlarımızda Yıkandık” bir polisiye roman başlığı gibi dursa da aslında gazetecilik meslek etiği üzerine yazılmış, örneklerle anlatılmış çok önemli bir çalışma. Faruk Bildirici Hürriyet Gazetesi’nin Okur Temsilcisi.
Yani gazetenin elemanı, ama gazeteden bağımsız olarak yayını eleştirme ve yanlışları gösterme hakkına sahip. Faruk Bildirici birkaç konuda gazetenin önemli yazarlarıyla da ters düşerek fikirlerini yazabilme şansına sahip oldu.
Dolayısıyla medyanın el değiştirdiği, kapandığı, küçüldüğü, dijitalleştiği bir dönemde dönüp hatalarımıza bakmak için iyi bir kaynak. 15 temmuz üzerine Bir diğeri ise yine bir gazeteci, Şükrü Küçükşahin’in yayına hazırladığı 15 Temmuz Gerçekleri. Kitap, tarihe ışık tutma iddiasında, çünkü 15 Temmuz sonrası TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun çalışmaları, bir anlamda CHP de dışlanarak sonlandırıldıktan sonra CHP’li üyelerin yazdığı bin sayfalık muhalefet şerhinden yola çıkılarak hazırlanmış.
Herkesin okuyup öğrenebilmesi için kısaltılmış, dili sadeleştirilmiş, olaylar da özetlenmiş. Bu nedenle kitabın üzerinde CHP’li komisyon üyeleri Aykut Erdoğdu, Aytun Çıray, Sezgin Tanrıkulu ve Zeynel Emre’nin de isimleri var.
Şükrü Küçükşahin, çoğu belgelere dayalı bin küsur sayfalık raporu çok da fazla kısaltmaya kıyamamış. FETÖ gerçeği ve nereden çıktığıyla ilgili bölümleri içeren ikinci bir kitap hazırlanmasına da bunun için karar verilmiş.
Belge ve bilgilere dayalı olarak o gece olanları ve perde arkasını anlatan bu yayını ve gelecek olan ikincisini de merakla okuyacağınızdan eminim. Her iki kitabın da yazarı arkadaşlarımı sizlere önerirken ikisinin de Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’den öğrencim olduklarını ve gazetecilik meslekleri süresince araştırmaya dayanan kitaplar yazdığını da büyük
Selda Bağcan’la şarkı söyle
İstanbul gündüzleri yapış yapış sıcak, geceleri de müziğin rüzgarı sarıyor her yeri. İKSV’nin 25 yıldır süren Caz Festivali, dünyaca ünlü caz sanatçılarını birbiri ardına İstanbul’a taşırken, İstanbul 9. Uluslararası Opera Festivali’nde La Traviata’yı aynalı dekorunda bülbül sesli sopranosu Burcu Uyar’dan dinlemek ayrıcalıktı.
Gençliğin hayran olduğu Benjamin Clementine ise Açık Hava’yı “demokrasi dileğiyle” salladı. Ya Selda Bağcan? O kıpkırmızı kıyafetiyle protest bir anneanne!
Aman Allah’ım ne şarkılar söylüyor: Cıs, cıs. Hepsi her dönemin isyan şarkıları, damardan. Senfonik Orkestra’yla olan bölümü daha çok beğendiğimi itiraf etmeliyim, İsrailli rock orkestrası çok yüksek volümüyle güzel sesini bastı biraz. Ama o şarkılar, o türküler yok mu, yüreğimizi sızlatan, gözümüzü bulutlandıran, bağır çağır eşlik ettiğimiz! B
ağlamacı Kemal Esen’le dupduru seslendirdiği Hasan Hüseyin Korkmazgil’den Acıyı Bal Eyledik’i mi sayayım, Uğur Mumcu için bestelediği Uğurlar Olsun’u mu, Neşet Ertaş’dan Yalan Dünya’yı mı, Adaletin Bu Mu Dünya?’yı mı, Yoksa halaya çağırdığı Sıvas’ın Yollarına’yı mı?
İki saat boyunca, ileri yaşına rağmen pürüzsüz güçlü sesiyle, Açık Hava’yı inletti, dinleyicisiyle düet yaptı. İlk kez geliyormuş buraya, anlaşılan o ki, bundan sonra daha sık gelecek! Müzik hiç susmasın, bazen hüzün, bazen coşku, bazen dans, bazen yas için. En çok da itiraz etmek için!
Gazete kapanır gazetecilik kapanmaz!
Habertürk Gazetesi’nin kapanmasına, en çok işsiz kalan meslekdaşlarım için üzüldüm. Maliyeti yüksek bir projeydi ve okumayan bir toplumda tutunması zordu. Hele teknolojik gelişmeler gençleri dijitale yönlendirmişken. Benim başıma da geldi çalıştığım gazetelerin kapanması, ama ben hala gazeteciyim.
Bugün burada, yarın başka yerde. Gazetecilik bitmez. Çünkü iletişim, insan için ihtiyaçtır. Gazeteci, medyum, yani haberi taşıyıp duyuran, çağının tanığı olandır. Dijitalde de yazarız, kağıtta da, olmazsa duvara yazarız.
Biz yazmazsak nasıl duyulacak bu kadar olay? Siz neyin ne olduğunu nasıl öğrenecek, başınız derde düştüğünde “Yaz Gazeteci Yaz” diye kime gideceksiniz? Enseyi karartmayalım, yolunu bulacağız.