Cumhurbaşkanı Erdoğan: S-400'den sonra bir de S-500 söz konusu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'nda gençlerle iftarda bir araya geldi. Erdoğan, iftar sonrasında gençlerle söyleşi gerçekleştirdi. Erdoğan, ''S-400'den sonra bir de S-500 söz konusu. S-500'de de ortak üretim söz konusu olacak'' dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine ilişkin, "Büyükçekmece'ye, Maltepe'ye itiraz oldu. Oralarla ilgili itirazlar reddedildi. Reddedildiği için de bizler kalkıp, 'Niye reddedildi? Burada çete var' demedik ya, 'Başımız gözümüz üstüne' dedik, kabul ettik. Ama şimdi büyükşehirle ilgili olan da nedense çok çirkin, hakikaten siyaseti kirleten bu tür ifadeler bizleri ciddi manada üzmüştür. Ama ben inanıyorum ki benim milletim, İstanbullu hemşehrilerim bunun gereğini de seçimlerde sandıkta yapacaktır." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'nda gençlerle iftarda bir araya geldi. Erdoğan, iftar sonrasında gençlerle söyleşi gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Mayıs'ta gençlerle Samsun'da bir araya geleceklerini belirterek, siyasi parti liderlerini de Samsun'a davet ettiğini hatırlattı.
Erdoğan, Samsun'daki kutlamalarda vatandaşlara hitap edeceğini ifade ederken, "Samsun'a çıkışın 100. yıl etkinliklerini bu yıl çok farklı bir şekilde kutlamanın inşallah bahtiyarlığı içerisinde olacağız. Bununla birlikte de bir mesajı vermenin gayreti içerisindeyiz. 2023'ü de biliyorsunuz Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümü olarak kutlayacağız. Bu 100. yıl Samsun'a inşallah çıkış, 2023'ün Cumhuriyetimizin kuruluşu. Bunlarla beraber bu süreci çok etkin, çok aktif bir şekilde siz gençlerle beraber geçirmenin gayreti içerisinde olacağız." diye konuştu.
Söyleşinin yapıldığı salonun önemine vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu salon çok anlamlı bir salon. Bu salonda geçmişte büyüklerimiz, Osmanlı, onlar senede iki kez falan uluslararası çok büyük toplantıları yaparlarmış. Ben de bu göreve geldikten sonra, başbakanlığım ve cumhurbaşkanlığım dönemimde yine uluslararası bazı müstesna toplantıları bu salonda yapıyorum. Bu salonun adı Muayede Salonu. Her toplantıya da açık değil ama görüldüğü gibi çok farklı bir özelliğe sahip. Ve tabii 1856 buranın açılış yılı. O günden bugüne Dolmabahçe Sarayı'nda demek ki 163 yıl geride kaldı. Ve şimdi 163'üncü yılındayız. Görüldüğü gibi bütün işçilikleriyle, yaptığımız restorasyon çalışmalarıyla burayı ayakta tutmanın gayreti içerisindeyiz ve şu anda burası 2 bin metrekare, böyle bir büyük alana sahip. Avize 4,5 ton ağırlığında bir avize. Üzerinde de 2 milyon adet kristal taş var."
Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlandığına değinen Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı olarak da burayı çok hassas bir şekilde korumanın gayreti içerisindeyiz. Sarayların hepsi milletimizin en önemli mal varlığıdır. Dolayısıyla buraları bizim çok iyi korumamız lazım ama gençlerimizin de buraları gelip görmeleri, gezmeleri lazım. İstanbul'da sadece Topkapı Sarayı değil, bunun dışında da birçok saraylarımızın bütün renovasyonlarını, restorasyonlarını yapıyoruz. Nitekim Yıldız Sarayı hakeza öyle, Beylerbeyi aynı şekilde... Bunların hepsinin bakımlarını vesairelerini yapmak suretiyle gençliğe açmak kararlılığındayız. Bu zenginliklerimizin gençlerimiz tarafından bilinmesi lazım." dedi.
"BEN ÇOK DAHA İYİOLACAK DİYORUM"
Buluşmada gençlerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, 23 Haziran'da yapılacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine ilişkin konuştu.
Seçimin İstanbul için çok çok önemli olduğuna işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
"İstanbul dünyada müstesna bir kent. Sıradan bir yer değil. 94'de buraya İstanbul halkı beni belediye başkanı olarak seçti. Ve buradaki 4,5 yıl belediye başkanlığımdan sonra malum yaşadığım bir hadise var. Ondan sonra 4 ay 10 gün cezaevi, sonra çıktık partimizi kurduk. 16 ay sonra iktidara geldik. İktidara geldikten sonra da 17 yıldır iktidardayız. Gerek 11 yıl başbakanlık, arkasından cumhurbaşkanlığı süreci ve halkımın hizmetkarı olarak bu yolda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, ulaşımdan enerjiye, tarıma, bütün bu alanlarda dış politikayla ülkemizi bulunduğu yerden şöyle 3,5 kat büyütmek suretiyle farklı bir yere taşıdık. İnşallah daha iyi olacak gayretiyle, ben çok daha iyi olacak diyorum."
"BURADA BİR HIRSIZLIK VAR, KAÇAK VAR"
Erdoğan, bir gencin, "Eğer seçimi siz kazansaydınız yine de itiraz edecek miydiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Her şeyden önce böyle bir netice karşısında itirazlar olabilir. Bunlar siyasette seçime girenlerin, sandığa müracaat edenlerin en doğal hakkıdır. Ama bu itiraz merci neredir? İlçe seçim kurullarıdır, il seçim kurullarıdır, daha üst merci Yüksek Seçim Kurulu'dur. Siz itirazını yaparsınız. İtirazını yaptıktan sonra nihai merci Yüksek Seçim Kurulu'dur. Yüksek Seçim Kurulu kararını verdikten sonra da artık diyeceksiniz ki 'şeriatın kestiği parmak acımaz' ve işi bitireceksiniz. Ama şu andaki süreç ne yazık ki böyle gitmiyor. Yani 29 binden 13 bine oy düşüyor, şimdi buradan buraya eğer oylar düşüyorsa bu ne demektir? Burada bir hırsızlık var, bir kaçak var. 29 binden 13 bine niye düşüyor?"
"BİLDİĞİNİ SÖYLE O ZAMAN VEYDA İSPAT ET"
1963 yılında seçimleri şaibe karıştığı gerekçesiyle iptal edindiğini hatırlatan Erdoğan, "Nitekim 1963'te seçime şaibe karıştığı için seçim iptal edildi. Onların dönemleri... Şimdi şaibe çok çok büyük ve itirazlarımız yapıldı. Bütün delilleriyle, belgeleriyle bu itirazlar yapıldı. Bu itirazları yaptıktan sonra Yüksek Seçim Kurulu bunun iptaline karar verdi. İptal kararı verilene kadar CHP'nin başındakiler, Yüksek Seçim Kurulu'na methiyeler döşerken, ne zaman ki iptal kararı verildi bu defa aman yarabbim neler söylemediler, 'çete' mi demediler... 'Burada nelerin döndüğünü biz biliyoruz ama konuşmuyoruz.' Bildiğini söyle o zaman veya ispat et. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Sen iddianı ispatla mükellef olduğuna göre bunu da ispat edemiyorsan o zaman kusura bakma. Şu anda Yüksek Seçim Kurulu kararını verdi. Zannediyorum pazartesi filan da beklenen o ki gerekçeli karar da açıklanacak. Ve gerekçeli kararın da açıklanmasıyla birlikte, şu anda zaten süreç başlamış vaziyette. Bizler de çalışıyoruz, öbür tarafta diğerleri de çalışıyor." değerlendirmesinde bulundu.
"İSTANBULLU HEMŞEHRİLERİM BUNUN GEREĞİNİ SEÇİMLERDE SANDIKTA YAPACAKTIR"
2 Haziran'da ülke genelinde bazı ilçelerde de seçim yapılacağını aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bir de 2 Haziran seçimleri var değişik ilçelerde. Denizli'nin Honaz'ında, Kırıkkale'nin Keskin'in de gibi... Buralarda yapılan seçimlerde de bizim aleyhimize olanlar var, Milliyetçi Hareket Partisi'nin aleyhine olanlar var. Kars, Iğdır, buralarda onlar böyle bu tür çirkin yaygaralar koparmadılar, verilen karara herkes uydu. CHP'ye ne oluyor da uymuyor? Ve aynı şekilde Büyükçekmece'ye, Maltepe'ye itiraz oldu. Oralarla ilgili itirazlar reddedildi. Reddedildiği için de bizler kalkıp, 'Niye reddedildi? Burada çete var' demedik ya, 'Başımız gözümüz üstüne' dedik, kabul ettik. Ama şimdi büyükşehirle ilgili olan da nedense çok çirkin, hakikaten siyaseti kirleten bu tür ifadeler bizleri ciddi manada üzmüştür. Ama ben inanıyorum ki benim milletim, İstanbullu hemşehrilerim bunun gereğini de seçimlerde sandıkta yapacaktır.
Yeni askerlik sistemine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, "Yeni askerlik sistemiyle ilgili olarak 4 hatta 5 ana başlık var. Bunlardan bir tanesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyacı; ikincisi öngörülebilir oluşu; üçüncüsü süreklilik; dördüncüsü eğitim ve mesleki gelişim ihtiyacı; bir diğeri de eğitimli insan gücü kaynağının etkin ve verimli kullanılması. Bir şey çok çok önemli, bedelli askerlikle diğerleri karıştırılıyor. Bedelli askerlik noktasında yıllarca çok ciddi birikimler, bunun dışında yurt dışında olanların 'Bizim durumumuz ne olacak?', 'Bedellide ücretler şu şekilde ağır, bu şekilde ağır.' gibi birçok şeyler oluyordu. Bir dönem yaptığımız değerlendirmelerde belli bir bedel koyduk. Tabii kabul edenler oldu ve geldiler, askerliklerini o ücretten yaptılar. Daha sonra bir düşüş söz konusu oldu ve bu düşüşle birlikte attığımız bazı adımlar oldu." diye konuştu.
Erdoğan, son dönemde gelinen noktada ücretin bedellide ciddi manada düşürüldüğünü dile getirerek, şu bilgileri verdi:
"Bu düşürülen ücretle de şu anda askerlik kabul görmeye başladı. Yükümlü erbaş, erler var; yedek astsubaylık var, bir de yedek subaylık var. Bunlar bu dönemin farklı özellikleri. Tabii yedek subaylıkta alışılmış olan süreç devam ediyor. Ancak asıl önemli olan yedek astsubaylık ki burada istihdamda şu anda meslek yüksek okulları da burada görev alabilecekler. Bu şimdi oraya bir farklılık getiriyor. Aynı şekilde yükümlü erbaş, er, burada da... Hepsinde de tabii belli bir ücret ödeniyor bu süreç içerisinde. Bütün bunlarla beraber aslolan bizim için de gerçekten çok çok önemli olan bir süreç de şu: 5 ay kıta diyoruz, burada belli bir harçlık kendilerine ödeniyor. 5 aydan sonra kendisi terhis olabiliyor, bu imkan var ama bunun öncesinde 1 ay temel eğitimden geçiyor. Yedek astsubaylıkta ise 2 ay temel sınıf eğitimi, bu da harçlıklı, ardından 10 ay da kıta hizmeti var. Burada da yine eğer isterse terhis olur, 'Devam edeceğim.' derse, devam etme şansı var. Devam etme kararını verirse, bu nereye götürür onu? Bu, onu astsubaylığa götürür. Astsubay olduktan sonra bir başka imkanı daha var. Oradan subaylığa bile geçebilir. Subaylığa geçmenin ötesinde bir imkan daha var. Eğer gerçekten imtihanları başarıyla verirse, generalliğe kadar gidebilir. Yedek subaylıkta da yine 2 ay temel sınıf eğitimi var. Yine harçlığı alıyor ve ardından 10 ay kıta var. 12 ay oluyor. İsterse yine terhis, isterse yedek subaylıktan subaylığa geçebiliyor."
"HAYVANLARA VAHŞİCE MUAMELE İNSANI CİDDİ MANADA ÜZÜYOR"
Hayvan haklarına ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, Meclis'in bu dönemdeki çalışmaları içerisinde hayvan haklarıyla ilgili çalışmaların belli bir yere geldiğini belirterek, belediyelerin bu alanda yapacağı çalışmaların yanı sıra, devletin de yasal düzenlemeyle getireceği bazı uygulamalar olacağını bildirdi.
Erdoğan, "Bu işin iki boyutu var. Bir, hayvanlara yapılan vahşice muamele insanı ciddi manada üzüyor. Bir de kontrolsüz olarak hayvanların caddelerde, Allah göstermesin, çocuklarımızın üzerine saldırıp bazı yerlerde parçaladıklarını da görüyoruz. Onun için yapılacak olan hazırlık çok hassas. Adeta öyle bir hassasiyet göstermemiz gerekiyor ki hem bu hayvanların sahiplerinin kontrolünü artırması lazım, 'Bırakalım salıverelim ne yaparsa yapsın.' olmaz. Bütün dünyadaki uygulamaları da arkadaşlarımız çalıştılar." dedi.
Büyük oğlunun bir köpeği olduğunu, onu ailenin bir mensubu olarak gördüklerini, ayrıca kendisine hediye edilen köpeklerin bulunduğu bir yerleri olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bir gün Peygamber Efendimiz yanında sahabelerle giderken yol kenarında bir köpek ölüsü görüyor. Bir koku var. Yanındakiler o kokudan böyle nefret edermiş gibi yapıyorlar. Peygamber Efendimizin şu ifadesi çok manidardır. Peygamber Efendimiz kokuya değil, dişlerine bakıyor, 'Ah, dişleri ne kadar güzel.' diyor. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Hayvanlara da bizim bu şekilde bakmamız, bu şekilde muamele etmemiz... Onun için de başta hükümet olarak bizim ve belediyelerin hepsinin yapması gereken görevler var. Çok çeşitli yollar var, kısırlaştırma yollarıydı vesaire, birçok adımlar. Ama işte bu Pitbullar vesaire, bunlarda ciddi sıkıntılar oluyor. Bunların koruma altında olması lazım. Geçenlerde kediyle ilgili bir tablo yaşadım. O bayanın kediye tavrı yenilir yutulur bir şey değildi. Toplum olarak hayvanlara karşı bu duyarlılığımızı artırmamız lazım. Çünkü o da bir yaratılmıştır, ona bakacağız. Biz insanız o da hayvan. Dolayısıyla inşallah bu yasayla beraber buradaki o beklentiyi büyük oranda gidermiş olacağız."
"BU MİLLETİN EFENDİSİ DEĞİLİZ, HİZMETKARIYIZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son dönemde ülkemizde ciddi bir kutuplaşma var. Siyasilerin kullandığı dil, toplumu oldukça geriyor ve bu kutuplaşmayı körüklüyor. Sizce de artık buna bir son vermenin zamanı gelmedi mi?" sorusuna, şu karşılığı verdi:
"Sorun çok çok güzel. Bu akşam burada gençlerimizle bir aradayım. Burada bana muhabbeti olan da var olmayan da var. Benimle aynı siyasi görüşü paylaşan da var paylaşmayan da var. Samsun öncesinde bugüne kadar gençliğe böyle bir şey yapılmış değil. Eğer bugün Dolmabahçe Sarayı'nda Muayede Salonu'nda bir araya geldiysek, bu bir sinyaldir, işaret fişeğidir. Derdimiz şudur; bu ülkede inancından, etnik yapısından, bölgesel, dinsel, ne olursa olsun kimsenin dışlanmadığı bir Türkiye. Başı açıkmış, başı örtülüymüş, şöyle giyiniyormuş, böyle giyiniyormuş, bunlar bizi ilgilendirmez. Biz, yaratılanı yaratandan ötürü sevmeye mecburuz. Biz böyle bir inancın mensubuyuz. Beni yaratan Allah sizleri de yarattığı için ben sizleri seviyorum. Burada bu farklılıkları ortadan kaldırmamız lazım. Güneydoğulu, doğulu, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza, Roman, Boşnak... Böyle bir ayrıma gidemeyiz. 82 milyon benim vatandaşım, benim kardeşimdir. Hepsini sevmeye mecburum. Bizim bir anlayışımız daha var. Biz, bu milletin efendisi değiliz, hizmetkarıyız. Özgürlükler noktasında, bu kardeşiniz iktidar olduğu ana kadar Güneydoğu'da, Doğu'da Kürtçe bir tabela göremezdiniz. Biz geldikten sonra orada Kürtçe tabela... Bunun yanında cezaevinde oğluyla Kürtçe konuşamazlardı, Kürtçe konuşur hale geldi. Bütün bunlar bizim iktidarlarımız döneminde oldu. Temel hak ve özgürlükler noktasında biz kimsenin önünü kesmedik, kesmeyiz, kesilmesine de müsaade etmeyiz. Terörle mücadeleye gelince, terör konusunda hassasız. O başka bir şey."
İktidara geldiklerinde Türkiye'de 76 üniversite varken, sayının şu anda 206'ya çıktığını, 81 ilin tümünde üniversite olduğunu kaydeden Erdoğan, "Oralara niye yaptık bu üniversiteleri? Dedik ki ilim 81 vilayetin tamamına ulaşsın. Benim Iğdırlı, Hakkarili kardeşim, gencim oradan kalkıp da İstanbul'a gelmesin, onun ayağına üniversite gitsin. Bütün bunlar ne için? Biz devlet olarak tüm 82 milyonun hizmetkarı olduğumuzu sağlıkta, eğitimde ispatlamamız lazım. Hastanelerimiz, sadece illerde değil, ilçelere varıncaya kadar var. Bu ayrımı her alanda ortadan kaldıralım diye bu adımı attık ve inanıyorum ki bu her geçen gün çok daha başarılı bir şekilde uygulama alanı bulacak ve böylece çok daha huzurlu günleri hep birlikte yaşamış olacağız." şeklinde konuştu.
Dünyanın değişik havalimanlarına bakıldığında, onların da şehrin dışında yer aldığını anlatan Erdoğan, "Belki 2-3 sene sonra diyeceksiniz ki 'Bu ne bakışmış, ne ufukmuş bu. Gerçekten bunu tam yerine yapmışlar.'. Sadece Havaist değil, oraya raylı sistemleri getireceğiz. Bu raylı sistemle havalimanına kadar ulaşım imkanını bulacağız. Sadece Havaist ile bu olmaz. Bunların hepsini planladık. Hafif metroyu havalimanına kadar planladık. Seçim sonrası bu adımı kararlılıkla atacağız. Havalimanı en büyük rahatlığı hafif metro ile alacak. Bazıları tabii bir yandan kuru sıkı atıyorlar. Metro, o da iyidir ama maliyetleri bir hafif metro gibi değildir. Daha ağırdır. Maliyet analizlerini yapmak durumundayız. Maliyet analizlerini yaptığımız zaman hangisi daha seri, hızlı ve daha ucuz yapılır, bu analizlerden sonra kararımızı vereceğiz." diye konuştu.
AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'ın, bu işin tam manasıyla piri olduğunu dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Ulaştırma Bakanlığımızı yaptığı dönemde bu konuda çok başarılı sınavlar vermiştir. İstanbul'umuzun ulaşım olayı en önemli sorunlardan bir tanesi. Bu işi de yine Binali Bey ile süratle aşacağımıza inanıyorum. Zaten merkezi yönetim olarak da belediyelerimize her türlü desteği veririz. Bunun bir örneği mesela İzmir'dir. İZBAN, İzmir Belediyesi'nin yaptığı değildir. İzmir Belediyesi'ndeki İZBAN'ın yüzde 50'sini ulaştırma bakanlığı olarak biz yaptık.
Aynı şekilde İzmir Belediyesi suyunu getiremiyordu. Aynı şekilde DSİ olarak biz devreye girdik ve su sorununu biz çözdük. Bu tür şeylerde ister istemez büyük şehirlerde birçok şeyin altından büyük şehir belediyelerinin kalkması da mümkün değil. Bunlara ciddi manada merkezi yönetimin destek vermesi işi çok daha kolay olacaktır. İstanbul'da bir tarafta 39 belediyenin 25 tanesi AK Parti'dedir. Bir tarafta da meclisin kahir ekseriyeti bizim meclis üyelerimizden ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu dayanışma, İstanbul'a olan hizmeti daha da hızlandıracaktır, arttıracaktır."
"HEMEN VERİ KONTROLLERİNİ YAPMAYA BAŞLADILAR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Öğrenci akbilinde 85 liradan, 40 liraya indirim gerçekleşti. AK Parti grubu 'Bunu biz yaptık' diyor, CHP de 'Biz yaptık' diyor. Ancak 'Daha önce neden yapılmadı' deniyor." şeklindeki soru üzerine, şu yanıtı verdi:
"Onlara sadece şu soruyu sorsanız yeter; 19 gün İstanbul'a büyükşehir belediye başkanı olduk diye hava attınız. Peki bunun sözünü daha önce vermiştiniz. Bu havayı da attığınıza göre, o 19 gün içinde niye bunu yapmadınız? Bir şey yaptılar. Ne yaptıklarını söyleyeyim, hemen veri kontrollerini yapmaya başladılar. Bu da FETÖ'nün uygulamalarıdır. Beyefendi zaten Samanyolu TV'de çalıştığı için oradan biliyor veri kontrollerini. Veri kontrollerini yapmak için talimatı verdikleri yerler var. 'Bize veri bilgilerini geçin.'. Bunu söylediler. Ama ben de diyorum ki 19 gündü. Hemen getirseydin meclise, suyu da çıkarsaydın, aynı şekilde otobüslerin olayı. Kaldı ki benim belediye başkanlığım döneminde biz o zamandan indirdik. Hatta 65 yaş üstüne biz belli saatlere kadar ücretsiz paso uygulaması yaptık. Dini bayramlarda otoyollar, köprüler ücretsizdir. Hala öyledir. Tereciye tere satılmaz. Bunlar bunu yapıyor. Şimdi diyorlar ki otobüsler bayramda ücretsiz. Bunlar zaten vardı."
"FİZYOTERAPİSTLERİN AÇIKTA KALACAĞINA İNANMIYORUM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin "Asgari maaşın altında çalışan fizyoterapistler var. Bu bizi endişelendiriyor. Sağlık Bakanlığı bu yıl alımlarını arttırdı ama yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Bu konu hakkında neler yapılabilir?" sorusu üzerine, bu konunun teknik bir konu olduğunu söyledi.
Erdoğan, "Fizyoterapist noktasında ihtiyaç var. Bu ihtiyacı da bakanımla da geçenlerde görüştük. Yeteri derecede bizim fizyoterapist alma noktasında kadro tesisini kuracağız. Fizyoterapist masaj yap, gönder olamaz. İşin hakkını vermek lazım. İşin hakkını vermeye kalktığın zaman en az 45 dakikanı alır." diye konuştu.
Erdoğan, kendisine soruyu soran öğrenciye "Sen hiç fizyoterapi yaptın mı? Ne kadar sürüyor?" sorusunu yöneltti. Öğrenci de "Hakkını vererek yaptığımda yarım saatten aşağı sürmüyor." yanıtını verdi. Bunun üzerine Erdoğan, "Demek sen de az yapıyorsun." dedi.
Durum böyle olduğunda, hasta sayısı da fazlaysa bol miktarda fizyoterapiste ihtiyaç olduğunu belirten Erdoğan, bunun kapılarını açarak, arz talep dengesini kuracaklarını, fizyoterapistlerin açıkta kalacağına inanmadığını, başarılı fizyoterapistlerin iş bulacağını düşündüğünü söyledi.
Klinik açma konusunda doktorlara bağımlı olan fizyoterapistlerin kendi kliniklerini açmalarının mümkün olup olamayacağının sorulması üzerine Erdoğan, "Bunun ehli bakandır. Onlarla bunu danışıp, konuşmakta fayda var. Bu istişarelerden sonra bunun açıklamasını yapmak çok daha faydalı olur. Bunların çok suistimali yapılabiliyor. Ona da fırsat vermemek lazım." yanıtını verdi.
"BENİM KANUN YAPMA YETKİM YOK"
"Geçen yıl 24 Haziran seçimlerinde, sistem değişikliğine dair çok güzel söylemler vardı. Fakat yaşadığımız süreç içinde, sistem değişikliğinin oturtulamadığına dair bir kanaat oluştu. Bunun sebebi nedir?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları söyledi:
"Sistem değişikliği dediğimiz kolay bir olay değil. 10 yılların getirdiği bir sistemi, herkesin de talebi olmasına rağmen değiştiremiyorlar ama siz bunu değiştirmenin kararlılığında bir adım atıyorsunuz. Rahmetli Demirel, Türkeş, Erbakan olsun bütün bu siyasilerin, bu sistemi değiştirmek, başkanlık sistemine geçmek konusunda hep vaatleri olmuş ama başaramamışlar. Biz bu konuda kararımızı verdik. Ben, belediye başkanlığından itibaren başkanlık sistemine geçme olayını hep ifade etmişimdir. Biz de bir yere kadar geldik, en sonunda Cumhur İttifakı'nı oluşturduk.
Onunla birlikte dedik bu adımı atalım. Sonunda bir adım atıldı ve başkanlık sistemine geçtik. Başkanlık sistemine geçişle birlikte Türkiye'de beklentiler çoğaldı. Bu beklentilerin hepsinin bir anda olması mümkün değil. Ama şu anda birçok şey oluyor. Bir de süreç giderken, bazı şeyler, yanlışlar ortaya çıkıyor. Bunları da yolu yürürken görüyorsunuz. Sonra bunları düzeltme yoluna giriyorsun. Bunlar bazen mevzuat değişiklikleridir, bazen yasal düzenlemelerdir. Bir de sayısal olarak anayasa değişikliği yapacak güce sahip değilseniz, orada o düzenlemeyi yapamıyorsunuz."
"Cumhurbaşkanı veya başkan, kanun yapar mı? Bunu, ana muhalefetin başındaki zat bile bilmiyor." diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Benim kanun yapma yetkim yok. O çıkıyor 'Cumhurbaşkanı kanun yapıyor' diyor. Cumhurbaşkanının kanun yapma yetkisi yok. Cumhurbaşkanının sadece, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yapma yetkisi var. Bu kararnamenin de anayasaya ters olmaması lazım. Bütün bunların dışında eğer hakkında kanun çıkarılmışsa, siz o konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi de çıkaramazsınız. Biz sadece bütçe kanununda düzenleme yapabiliriz. Onun da önünü zaten anayasa açmış. Biraz bundan dolayı ağır bir gidiş var. Ben inanıyorum ki 2023'e kadar çok şey, çok daha farklı bir şekilde yoluna girecek. Cumhur İttifakı olarak, bu ittifakımız güçlendikçe de çok daha seri, çok daha güzel adımları atacağız."
Ülke ekonomisi yönünden 2019 yılını nasıl değerlendirdiği sorulan Erdoğan, "Son dönemde, hele hele son seçim öncesinde dikkat ederseniz Batı ülkemize kur faiz enflasyon üzerinden çok ciddi baskılar uygulamaya kalktı ve bununla bizi köşeye sıkıştırmaya yeltendiler. Tabii enflasyonda bir tırmanış söz konusu oldu. Ondan sonra faizle bu devam etti. Ben çok açık samimi olarak şunu söyleyeyim. Bir defa faiz konusunda hassasiyetlerim var. Şu anda biz faizde iyi değiliz. Ama enflasyon yavaş yavaş inişe doğru geçmiş vaziyette. Kur şu anda sendeliyor. Beklentileri tabii çok daha yüksekti ama beklentilerini bulamadılar. Bulamayacaklar inşallah. Yani biz şu seçimi hayırlısıyla şöyle bir atlatalım. Atlattıktan sonra bunların bütün oyunları bozulacak." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, 23 Haziran'da bir belediye seçimine gidildiğini vurgulayarak, "Bu bir hükümet seçimi, bir kabine seçimi değil, bir başkanlık seçimi değil. Ama Batı, dünya bunu nasıl nitelemeye kalkıyor? Sanki bu ülkede bir başkanlık seçimi var ve bu başkanlık seçimiyle beraber de yani 23 Haziran'da, veya 31 Mart'ta Erdoğan gidecek, onun yerine bir başkası gelecek. Böyle bir şey yok ki. Erdoğan gene yerinde. AK Parti yine yerinde. Kabine yerinde." dedi.
Milli Eğitim Bakanının bir eğitim reformuyla alakalı bir açıklama yaptığına işaret eden Erdoğan, "Bu açıklamada 2023 hedefi gözüküyor ve onun altında yani bu neticeleri biz 2020, 2021, 2022 gibi almaya başlayacağız diyor. 2019-2020'de nereye geleceğiz, 2020-2021'de nereye geleceğiz, yani derslerdeki adet noktasındaki sayıları veriyor. Şimdi bu bir ufuktur. Eğer böyle kısa sürede, hani eskiden koalisyon hükümetlerinde olurdu ya, 'geldim gidiyorum' falan, 10 aylık, 12 aylık, 15 aylık hükümetlerin olduğu dönemler. Böyle bir şey olsa bunları böyle söylerler mi? Söylemezler." diye konuştu.
Erdoğan, şimdi böyle bir durumun söz konusu olmadığını, 2023'e kadar Türkiye'de neler yapacaklarını konuştuklarını, eğitimde, imtihan sistemlerinde, öğretmenlerle ilgili neler olacak, ne kadar öğretmen kadrosu verilecek, hastanelerde, şehir hastanelerinde neler yaptıklarını ve yapacaklarını konuştuklarını dile getirdi.
"Bunları siz nerede konuşursunuz? Ancak önünüzde her hangi bir bariyer yoksa, önünüz açıksa ancak orada konuşursunuz" diyen Erdoğan, "Bizim şu anda önümüz açık. Peki 23 Haziran'da ne var? 23 Haziran'da İstanbul'da maalesef oyların çalınması üzerine yapılan bir yenilenme seçimi var. Şimdi bu yenilenme seçimini yapacağız İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle alakalı. İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle alakalı yapacağımız bu seçim sonucunda inşallah ben şunu özellikle temenni ediyorum. Yani buna inancım tam. Ben diyorum ki bu seçim neticesinde benim halkım, benim vatandaşım daha güzel bir neticenin olması için 'oylar yerini bulacak' diyecek." dedi.
"23 HAZİRAN SEÇİMLERİ DAHA DA GÜZEL OLACAK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan önce partilerin seçim kurullarından buradaki görevlilerin ismini alamadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Kim onlar? Memurlar. Çünkü her sandıkta 2 memurun olması lazım. Ama sandıklara bunlar, bırakın memurları bankalardan, oralardaki işçileri memur diye sandıklarda görevlendirdiler. Biz bunları şimdi isim isim verince bunların kaçacak herhangi bir yeri kalmadı. Listeler ortada ve bankalar tutuştu bu sefer. 'Bizden istediler de verdik'. Kusura bakmayın sizden böyle bir şeyi isteme yetkisi yok. Eğer istediyseler sizin onlara vereceğiniz tek cevap vardı 'Bunlar memur değil ki'. Bankalarda çalışan memur değildir, işçidir. Ziraat Bankası'nda çalışan bile işçidir. Halk Bankası'nda çalışan da işçidir. Vakıfbank'ta çalışan da işçidir. Bunların hiçbirisi memur değildir. Özel sektör bankalarının tamamı işçi statüsünde. Maalesef halkı bu şekilde aldattılar ve bunlar geldiler seçim yönettiler."
Şimdi bu seçimde bunun olamayacağını dile getiren Erdoğan, çünkü her siyasi partinin seçim kuruluna gidip isimleri alabileceğini söyledi. Bunun ciddi bir kontrol mekanizması olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu kontrol mekanizmasıyla birlikte yapılacak olan 23 Haziran seçimlerinin daha da güzel olacağını dile getirdi.
"DAHA OTURMUŞ VE KENDİMİZE HAS BİR EĞİTİM SİSTEMİ"
Gençlere rol model olması için gençlikteki başucu kitabının ne olduğu ve eğitim sistemine ilişkin görüşleri sorulan Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un bunun cevabını verdiğini, sürekli değişen bir eğitim sistemi değil, daha oturmuş ve kendimize has bir eğitim sistemi olması gerektiğini söylediğini aktardı.
Erdoğan, eğitim dendiği zaman bunun adeta meslek liselerini kapsadığını kaydederek, "Ama biz de öğretim var. Eğitim yok. Şimdi biz bunu eğitim-öğretim olarak ele alırsak o zaman çok daha farklı bir şekilde cereyan edecek. İnşallah temennimiz o dur ki, sürekli değişen değil, oturmuş, yerli ve milli bir eğitim öğretim sistemiyle, geleceğe ve ders adetlerine boğulan bir sistem değil. Ders adetlerinde de sınıflar yükseldikçe azalan ve az dersle çok şey veren, öğrenci de mezun olduğu zaman hakikaten o işin hamallığını değil, tamamıyla o işi hazmetmiş, onu sindirmiş öğrenciler olarak yetişmek." diye konuştu.
Öğrencilik yıllarında başucu kitabı olarak bir hocasının tavsiyesi ile Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat" isimli kitabını okuduğunu anlatan Erdoğan, bir hocasının da Necip Fazıl'ın "İdeolocya Örgüsü" isimli kitabını tavsiye ettiğini söyledi.
Erdoğan, sadece bu kitaplarla değil, bunları çeşitlendirerek birçok yazarın kitabı ile özellikle şiire düşkün olduğu için şairlerin eserleriyle haşır neşir olduğunu anlatarak, bunların içerisinde Sezai Karakoç, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerini de okuduğunu dile getirdi.
Roman olarak lise yıllarında İnce Memed'i okuduğunu kaydeden Erdoğan, "Safahat istiklal şairimizin de eseri olduğu için onda adeta ruh dünyamın zenginleştiğini gördüm. Üstadın eserlerinde İdeolocya Örgüsü, gerek Çile'de olsun bunları yakalama fırsatını buldum. Çerçevelerinde hayatımın çerçevesini çizdim." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de yeni üniversitelerin açılması yerine var olan üniversitelerin kalitesinin artırılması yönünde bir şeyler yapılıp yapılamayacağı sorusuna da, şu yanıtı verdi:
"Var olan üniversitelerin kalitesinin artırılması ifadenize karşı şunu söyleyeyim, var olan üniversitelerin kalitesinin yanında acaba o üniversitelere Ağrı'dan, Iğdır'dan, Kars'tan bu çocuğu gönderebilecek mali imkana anneler babalar sahip mi? Yok. Ama biz üniversiteyi onların ayağına götürdüğümüz zaman bize düşen görev ne? Biz oraya sadece profesörü, doçenti göndereceğiz. Ama oradaki üniversiteyi kazanan benim gencim Ankara'ya, İstanbul'a nasıl gideceğim bunu düşünmeyecek. O üniversite imtihanlarında gideceği üniversite olarak önce şehrinin üniversitesini yazacak. Şu anda o şehirlerdeki üniversitelerin öğrencilerinin çoğu, o şehrin gençleri. Biz işi kolay kıldık. Bundan sonraki safhada sizin dediğiniz safhadır. Şimdi illere göre, öğretim üyelerinde geri dönüş başladı. Yurt dışından vesaire. Artık geri dönen hocalarımız var. Gönderdiğimiz bizim burslu hocalarımız var. Biz de tabii yardımcı doçentliği kaldırdık. Şimdi kariyer yapma noktasında da süratle doktoradan sonra doçentlik ve profesörlük olayıyla... Kariyer öğrenciye itimat telkin ediyor."
Profesörlüğe geçmenin o kadar zor olmadığını ama asıl en zor olanın doktora olduğunu kaydeden Erdoğan, doktorayı atlattıktan sonra doçentliğin ikinci bir zor aşama olduğu, onu da aştıktan sonra profesörlüğün işin zor olan kısmı olmadığını, Türkiye'nin artık bunları da yakaladığını dile getirdi.
"BİR YARGI MENSUBUNA SEN BU ŞEKİLDE HAKARET EDEMEZSİN"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararıyla birlikte birtakım demokrasi eleştirileri gelmeye başladı. Geçmişte siz de birtakım haksızlıklara uğradınız. CHP'nin bugün İstanbul'da yaşadığı olayla, sizin geçmişte yaşadığınız olay benzerlik taşıyor mu?" şeklinde sorulan soruya, kendisinin yaşadığı olayla, bu durumun uzaktan yakından alakası olmadığını söyledi.
Bu durumun çok farklı olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Benim yaşadığım da mesela elimizde bizim tercihli sistem vardı. Ben milletvekili olduğum halde, benim kendi partimden olan kişi itiraz ederek Yüksek Seçim Kurulu vasıtasıyla benden milletvekilliğimi aldı. Kimdi? Benim ilçe başkanımdı. Ben o zaman il başkanıydım. Seçime öyle girmiştim. İtiraz etti ve milletvekilliğimi aldı. Biz de olanda hayır vardır dedik. Sineye çektik. 1994'te bu defa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı geldi. Yani oradaki olayla bunun arasında dağlar kadar fark var. Şimdi bu ise çok farklı. Farklı siyasi parti veya farklı siyasi görüşte olanlar kalkıyor, biz diyelim itirazımızı yapıyoruz. Bizim en doğal hakkımız itiraz. Bunu yasalar veriyor size." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, yasanın verdiği bir hakkı kullandıklarını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi Belçika'da aynı şey yapılıyor. Belçika'da yapıldığında kabul görüyor. Seçimin yenilenmesine karar veriliyor. Avusturya'da aynı şekilde seçimin yenilenmesine karar veriliyor. Değişik bir versiyon olarak söylüyorum. Seçim sisteminden kaynaklanıyor. Mesela Amerika'da Trump, Bayan Hillary Clinton'dan 3 milyon az oy aldığı halde seçim kazanıyor. Niye? Seçim sistemi onu getiriyor da onun için. Ama bunlar gibi böyle kavga etmiyorlar. Bunlar işi öyle bir şeye götürdüler ki. Bakıyorsunuz Yüksek Seçim Kurulu mensuplarına 'çete' diyor. Anayasamızın 138. maddesinde bırakın böyle bir çete demeyi, ima dahi edemezsiniz diyor. Ama maalesef YSK'nın mensupları bunlara karşı herhangi bir dava açmadılar. Bilmiyorum açarlar mı, açmazlar mı? Bana göre açmaları lazım. Bunun adı tazminat davası olur, tazminat davasından sonra dokunulmazlıkların kaldırılması olur. Bu onun en doğal hakkıdır. Bir yargı mensubuna sen bu şekilde hakaret edemezsin. Saygısızlık yapamazsın. Onlar bundan sonraki süreçte orayı nasıl yönetecekler, nasıl götürecekler? Meydan okuyor. Yani bu kabadayılık yapılacak olan yer değil. Kendine çok güveniyorsan, çok inanıyorsan sandık orada. Gene sandık gelir. Tamam sandığa gidilir. En büyük hakem, millettir. Millet ne derse doğru olan odur."
İstanbul gibi bir yerde oyların 29 binden başlayarak 13 bine geldiğini kaydeden Erdoğan, "Bu ne demektir? Burada bir şaibe var. 1963'te şaibe yenilenme kararına neden oluyor, şimdi korkuyorsun kaçıyorsun ve belgeler çok daha farklı. Bu belgeler neticesinde YSK bu işin yenilenmesine karar veriyor." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, bir üniversite öğrencisinin, internet ağının geliştirilmesi konusundaki sorusunu yanıtladı.
Çalışmaların devam ettiğini söyleyen Erdoğan, "Bu konuda İstanbul'da Binali Bey, bu işin en önemli çözümüdür. Bu tabii Ulaştırma Bakanlığımızı da aynı zamanda ilgilendiren bir konu. Çalışmalar hepsi yapılıyor. Binali Bey'in de dolaylı katkısının olacağı bir alandır. İnşallah, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden sonra bunlar çok daha ciddi bir hız kazanacaktır ve bütün bu internet ağlarında vesaire adımlarımızı hızla atacağız." ifadelerini kullandı.
Bir öğrencinin, evlerinin bulunduğu Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi'ndeki kentsel dönüşüm problemini aktardığı Erdoğan, Gaziosmanpaşa ile ilgili konuyu bildiğini ve üzerinde özel olarak çalıştıklarını belirterek, "Şimdi bu konu üzerinde gerek Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum Bey, her ikisini görevlendirdik. İnşallah çok daha seri bir şekilde ele alacaklar ve bir an önce burada bize oradaki kentsel dönüşümdeki vatandaşlarımızın da yardımcı olması lazım. Onlar da bize yardımcı olur, önümüzü açarlarsa o zaman çok daha hızla inşallah o işi bitiririz." diye konuştu.
"SANATÇI SANATIYLA SİYASET YAPMALI"
Bir öğrencinin, "Sizin davetlerinize katılan bazı sanatçıların, CHP adayının sloganını sosyal medya hesaplarında paylaşarak sizin karşı cephenizde yer aldılar. Size göre bu vefasızlık örneği midir?" şeklindeki sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:
"Sanatçı, sanatıyla aslında konuşmalı. Sanatçı sanatıyla siyaset yapmalı. Yoksa sanatçı dediğiniz gibi kalkıp da sanatını veya bulduğu o muhabbeti, sevgiyi kalkar da bir karşı siyasi anlayışa tavır koyarak genelleştirirse bu ülkede birliğe, beraberliğe katkıda bulunmaz. O zaman bu sıkıntıların kaynağı olur. Yıllar yılı mesela özellikle sinema, tiyatro vesaire bu alanlarda sıkıntıları olan bu sanat dünyasının bu sıkıntılarını başkanlığımda bizim kabinemiz giderdi. 'Bunların önünü açalım.' dedik, bunu yaptık ve kendileriyle külliyede bir de toplantı yaptık. Tabii ardından bunu görünce ciddi manada hakikaten ben de üzüldüm."
"SONU İYİ OLACAK"
AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Binali Yıldırım'ın Haliç Kongre Merkezi'nde katıldığı programda atılan sloganlara değinen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dikkat edin burası Haliç Kongre Merkezi. Haliç Kongre Merkezi'nin temelini atan benim. Ondan sonra AK Partili belediyeler Haliç Kongre Merkezi'ni yaptı. Haliç Kongre Merkezi'nin olduğu yer, hayvanların kesildiği mezbahaneydi. Her türlü sakatatın işlendiği bir yerdi orası. Nereye geliyorlar buraya, Kültür Bakanımla Binali Bey, o akşam orada pazar günü yapılacak bir operetle ilgili olarak o eseri izlemeye geliyorlar ve o eseri izlemeye geldiklerinde maalesef bu slogan atılmaya başlanıyor. Bu slogan atılmaya başlandığı anda bile bizim başkan adayımız Binali Bey, dönüyor onlara, sadece alkışlıyor. Kucaklayan kim? Kucaklayan Binali Bey. Kucaklanmaya muhtaç olan, olduklarını söyleyenler ise maalesef orada bu toplumun gerilmesine neden olanlar. Fakat onlar öyle de yapsalar biz yine sabırla bu yola bu şekilde devam edeceğiz. Ben diyorum ki benim İstanbullu hemşehrilerim zaten bu kardeşlerini ta 94'ten tanır. Binali Bey'i bütün hizmetleriyle tanır. Ulaştırma Bakanlığından tanır, Başbakanlığından tanır, Meclis Başkanlığından tanır. Biz buralardan beri tanınan, bilinen insanlarız. Dolayısıyla marifet iltifata tabidir; iltifatı olmayan marifet zayidir. 'Sonu iyi olacak' diyorum ben yine de."
Söz alan öğrencilerin, organizasyonun düzenlenmesinde emeği geçenlerden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi Başkanı Samed Ağırbaş'a teşekkür etmesi üzerine Erdoğan, "Kimdir bu Samed. Bir göreyim." dedi. Samed Ağırbaş'ın o anda salonda olmaması üzerine Erdoğan, "Samed Başkan buraya getirdi sizi, ondan sonra kayboldu. İçeri mi giremedi yoksa ramazan tatlısı güllaç yemeye filan mı gitti?" şeklinde espri yaptı.
"S-400'DEN SONRA S-500 SÖZ KONUSU"
Erdoğan, bir öğrencinin S-400 ve F-35 meselesi konusundaki sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"Biz S-400 ile ilgili konuyu bitirdik. Yani bizim S-400 konusunda geri adım atmak gibi bir şeyimiz kesinlikle söz konusu değil. O iş bitti ve anlaşmamız temmuz itibarıyla S-400'lerin bize teslimiydi. Bunu belki de öne çekecekler, daha erken alacağız. S-400 bir savunma sistemidir. Yani taarruz sistemi değildir. Size herhangi bir taarruz varsa bu taarruzlar karşısında S-400 hemen devreye girer ve sizi savunmaya alır ve güçlü bir menzili vardır. Bu noktada ödeme planları itibarıyla Rusya Federasyonu bize hakikaten çok uygun şartlarda vermiştir ve S-400'den sonra bir de S-500 söz konusu. S-500'de de yine bir ortak üretim söz konusu olacak, S-400'de de bir ortak üretim söz konusu olacak. Şimdi biz bunu yaparken tabii Amerika diyor ki bu diyor, 'Sizin bizden alacağınız F-35 uçaklarına uyumlu değil'. Öyle bir şey teknik olarak da söz konusu değil. Biz bunun teknik çalışmalarını yaptık. Böyle bir şey yok."
"ER VEYA GEÇ F-35'LERİ TESLİM ALACAĞIZ"
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in bu konu hakkındaki açıklamalarını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne dedi? 'Bir defa bununla ilgili biz ortaklarımızın veya üyelerimizin herhangi bir silahı alırken hangisini alsın, hangisini almasın bu konuda bizim bir telkinimiz olmaz.' Kaldı ki biz zaten biz üye bir ülke olarak neyi alırsak isabetli olur, neyi almazsak isabetli olmaz bunu bilecek kadar da bizim teknik bir tecrübemiz var. Generalse bizde de general var. Bizim generallerimiz onların generallerinden geri değil. Nitekim Stoltenberg de bunları zaten söyledi ve ben de ikinci bir alternatif daha getirdim. Dedim ki 'tamam, biz sizden patriotları istedik.' Ne zaman istedik? Ta Obama döneminde istedik. Bize Obama ne cevap verdi? Dedi ki 'Kongre müsaade etmiyor.' Sayın Trump, 'Böyle böyle, bu işin önünü kesen Sayın Obama oldu ve 'Kongre müsaade etmiyor' dedi. Peki şimdi sen kongreden çıkartabiliyorsan sen kongreden çıkart biz patriot da alalım. Hem S-400'ümüz olsun hem patriotumuz olsun.' Aynı şartlarda bunlar da bize hala patriot veremediler. F-35'te ise 5 tane F-35'i bizim generalimize ve pilotlarımıza teslim ettiler. Amerika'da şu anda uçaklarımız. Fakat, orada da mesela simülatörlerimiz falan var. Bu simülatörleri falan henüz teslim etmediler. Tabii şimdi aparatlar buraya gelmedikten sonra bizim burada 7 milyar dolarlık oraya parça üretimimiz var Türkiye'den. Biz bunları bir taraftan hazırlıyoruz. Bunlar konusunda onların da bazı yaklaşımları var. Biraz bize naz yapıyorlar, orta sahada top çeviriyorlar ama bu işin olmayacağı noktasında değilim. Er veya geç F-35'leri teslim alacağız, aparatlarını da teslim alacağız ve S-400'ler de ülkemize inşallah girecek."
"SAVAŞIN DA BİR MATEMATİĞİ VARDIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin savunma sanayi konusunda geçmişte yaşananlara dikkati çekip Türkiye'nin de ambargo uygulayabilecek seviyeye gelip gelemeyeceği sorusuna, şu cevabı verdi:
"Bir defa sene 74, sene 2019... Biz şimdi 74'te değiliz. 74'te bizim telsizimiz bile yoktu. Amerika'nın verdiği telsizlerle askerimiz Kıbrıs Harekatı'nı yapmıştı ve hemen bir susturma tekniğini uyguladı malum dostlarımız ve bizim orada telsizlerimiz çalışmadı. Telsizlerimiz çalışmayınca Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra o bize neyi kazandırdı? ASELSAN'ı kazandırdı. ASELSAN böyle kuruldu. Kötü komşu bizi ev sahibi yaptı. Onu geçelim gelelim bu dönemlere. Biz terörle mücadelede özellikle insansız hava aracı istedik. Kimden? Stratejik ortağımızdan. Maalesef bize insansız hava aracı dahi vermediler. Ben kendilerini ziyarette kendilerine bunu anlattığım zaman yine vermediler. En sonunda Bush döneminde, yani Obama'dan önce, Bush'la yaptığım görüşmede bana '48 saatliğine size tahsis edebiliriz.' dedi insansız hava aracını. Çünkü insansız hava aracını daha çok koordinatların tespitinde kullanıyoruz. Ondan sonra da belirlenen koordinatlara uçaklarımız vuruşunu yapıyor. SİHA'lar vardı, onu zaten kimseye vermiyorlardı. İsimlerini vermem gerekmez. Bu bizi nereye getirdi? Türkiye kendi insansız hava aracını üretir noktaya getirdi. Onunla kalmadık arkadan SİHA'lar yine Türkiye'de üretilir hale geldi. İHA'yı ve SİHA'yı Türkiye ürettikten sonra bizim terörle mücadelemiz katladı ve öyle bir noktaya geldik ki biz şu anda SİHA'yı, İHA'yı ihraç eder hale geldik. Şu anda biz ihraç ediyoruz. Hele şimdi bir de daha da öteye geçiyoruz SİHA'nın balinasını üretiyoruz. Bu felaket bir şey. Bu balinanın her iki tarafında 1,5 ton ağırlığında bombalar yerleşiyor, toplam ağırlığı 5 ton, böyle kalkıyor ve insansız gereğini yapıyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iş başına geldiklerinde savunma sanayisindeki yerlilik oranının yüzde 20'lerde olduğunu, şu anda ise yüzde 68 yerlilik oranına ulaştıklarını ifade ederek, şunları söyledi:
"Dediğim bütün o üretilen şeyler de altyapı, gövdeler, bunlar, Eskişehir ciddi manada merkez oldu, Ankara merkez oldu. Şimdi TAI'nin çok önemli çalışmaları var, TAI'nin çok önemli çalışmaları var ama biz bunları yeterli bulmuyoruz. Bizim yaptırım uygulama noktasına geldiğimizde hangi alanda neyin yaptırımını uygulayacağımızın hesabını çok iyi yapmamız lazım. Biliyorsunuz savaşın da bir matematiği vardır. Onu da iyi uygulamamız lazım. Ona göre de adımlarımızı atacağız, atıyoruz. Şu anda işte Suriye'de bakın bugün yoğun bir şekilde gerekli dersleri veriyoruz. Şimdi, şimdi, yeni. Vermeye devam edeceğiz. Durmak yok. Artık biz 'şunu verirler mi, bunu verirler mi?' diye düşünmüyoruz. Niye? Elhamdülillah elimizde var ama çok daha güçlü olmamız lazım. Eğer gücünüz olursa karşı taraf ne yapar? Caydırıcılık çok önemli. Bu caydırıcılığı yapmamız lazım. Bunu başarılı şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz."
Bir üniversite öğrencisinin "Muhalefet eksikliği ve yapıcı eleştiri yapmaması konusunda ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine, "Hepimizi üzüyor" diyerek şöyle konuştu:
"Batı dünyasında diyelim ki iktidar bir şey getirdi. Muhalefet enine-boyuna inceler, hakikaten ülke, millet için faydalıysa kalkarlar desteklerler. Ama bizde 'şu beyaz', muhalefet muhalefet ya ona 'siyah' der. Ya beyaz ya, hayır siyah. Muhalefet anlayışı bu olursa, bundan ülke, millet zarar görür. Muhalefet etmek için muhalefet edilmez. Ülkeye faydalı olacaksa onu delillendir o şekilde getir ortaya koy. Anayasa Mahkemesi'ne sürekli yasaları götürürlerdi. Anayasa Mahkemesi de çoğunu iade ederdi. Böyle bir şey olmaz ki. Yani yaptığın iş doğru olsun, iktidar da senden istifade etsin. iktidar da senden istifade edemiyor çünkü bunun adı muhalefet değil. Demokrasilerde hakikaten samimi, dürüst muhalefet ülkeye güç katar. Samimi olmazsa, art niyetli olursa bugün olduğu gibi o da kan kaybettirir. Temenni ediyorum ki bunları inşallah aşarız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sıfır Atık Projesi kapsamına sürdürülebilir beslenmeyi de ekleyebilir miyiz?" şeklindeki soru üzerine, şu yanıtı verdi:
"Bu konuda biliyorsun bizim hanım sıfır atık konusunda Türkiye'de bir çalışmayı başlattı ve götürüyor. Bununla birlikte de devletin tüm kurumlarında sıfır atıkla ilgili işin geri dönüşüm noktası dahil oraya kadar bu işin üzerine gidiyoruz. Nedir? İşte diyelim metaller ayrı yerde toplanıyor, kağıtlar, organik, inorganik, ayrı ayrı yerlerde depolanmak suretiyle bundan nasıl istifade ederiz bunun üzerine gidiliyor. Ki bu 10 yıllardır yapılmayan işlerdi. Şimdi buna yeni yeni başladık. Eğer bunu iyi değerlendirdiğimiz zaman mesela organiklerde biz kompost gübreyi üretebiliriz. Ürettiğimiz kompost gübreyle tarımda çok ciddi bir açığı kapatırız. Hani diyoruz ya 'doğal ürün', eğer kompost gübreyle tarlalarımızı gübrelersek oradan doğal ürün alırız. Ama yok azotla ki doğal olmayan bu gübreyle kalkar da biz oraları gübrelersek bereketi fazla - öyle diyorlar- bir defa doğal ürün çıkmaz, tamamıyla maalesef birçok hastalıkların da nesi olur? Üreticisi olur. Şu anda bunu çekiyoruz ve bu bizi ciddi manada yıpratıyor, üzüyor. Belki de yani ad ad, yeri gelecek tıp ve sağlık dünyası da ne neyi tetikliyor bunun adını koyacaklar. Ben mesela diyorum ki şu kanser hastalıkları vesaire bunların menşesine indiğimiz zaman işte bu gübreleme dediğimiz olayda -doğal gübreleme değil- diğerleriyle yapılan gübreleme bizim bugün işte bu sağlıksız besin, bunlardan dolayı maalesef bedelini asrın vebası olarak görüyorum bununla ödüyoruz."
"ÇİN İLE RUSYA DA AYNI BLOKTA YER ALIYOR"
"Uluslararası ilişkilerde hızla ehemmiyet kazanan Çin ve Türkiye'nin durumundan bahsedebilir misiniz?" sorusuna da cevap veren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şimdi tabii Çin, şu an dünyadaki en önemli üç ülkeden birisi. Yani ABD, Çin ve Rusya. Tabii ABD'nin son zamanlarda Çin Halk Cumhuriyetiyle bir sürtüşmeye girmiş olması, Çin'in de bir karşı hücuma geçmesine neden oldu. O (Çin) da ona (ABD) karşı şimdi bir yaptırım uygulamaya başladı. Tabii aynı şekilde Rusya'yla olan bu karşılıklı ataklar, yaptırımlar vesaire. Tabii siyaseten Rusya Federasyonuyla Çin Halk Cumhuriyeti adeta aynı siyasi tercihlerde, aynı blokta hareket ediyorlar diyebilirim. BM Güvenlik Konseyi'nde şu anda ABD, İngiltere, Fransa bir blokta yer alıyorsa, Çin ile Rusya da aynı blokta yer alıyor. Yani bu bir yerde de aslında denge unsuru olmaları bakımından da önem arz ediyor. Bu özellik bir yerde BM Güvenlik Konseyi'nde yani bizler için önemli. Çünkü BM Genel Kurulu, aslında kendi içinde ayrı bir güç ama BM Güvenlik Konseyi'ne tercihte BM'deki 196 ülkenin bakıyorsunuz onlar üzerindeki tesiri çok da fazla olmuyor. Çünkü 5 artı 15 geçici üye ve bu geçici üyelerin zaten daimi üyeler üzerinde bir tesiri yok. El kaldırıyorlar, indiriyorlar. Kaldırsa ne olur, kaldırmasa ne olur? Sadece bir marka, 'Geçici Üye' bu kadar. Her şey o beş tane üyenin ve bir tane üyesinin dudağı arasında. Onun için de işte 'Dünya beş'ten büyüktür' diyorum. Benim tezim de bu."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşün yaygınlaşması gerektiğini vurgulayarak, kimi ülke liderleriyle yaptığı ikili görüşmelerde "Dünya beş'ten büyüktür" söylemine kimsenin itiraz etmediğini "ama" diyerek şerh koyduklarını bu "ama" kelimesinin tehlikeli olduğunu ve bundan kurtulmak gerektiğini söyledi.
"Biz iddiamızın arkasında dursak, iddiamızı hep birlikte tam manasıyla savunsak zaten dünya bu kadar zulme rıza göstermez" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"İşte dünyada nerede nelerin olduğunu görüyorsunuz. Bakın şimdi Suriye'de olanlar, İdlib'te olanlar... Yüzlerce, binlerce kişi ölüyor. Şu anda 3 milyon 600 bin Suriyeli bizde duruyor ve maalesef ana muhalefetin başındaki zat ne diyor, 'ben bunları kovarım.' Çıkıyor işte bir belediye başkanı, onlardan 'ben bunları burada yedirmem, içirmem, doyurmam, gönderirim.' Ya Allah göstermesin aynı şey bizim başımıza gelmiş olsa, öyle mi? Biz varil bombalarıyla bombalansak, herkes bize kapısını kapasa halimiz nice olur? Bu insanlar keyfine buraya gelmemiş ki? Şimdi biz hayvan haklarını konuşuyoruz değil mi? Hayvan haklarını konuşurken, insan haklarını niye konuşmuyoruz? Dünyada İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var ama İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine acaba dünya devletlerinin kaç tanesi sahip çıkıyor? Kaç tanesi saygı duyuyor? Şimdi 4 milyona yakın insan bizim ülkemizde mülteci. Şimdi bizi gördükleri zaman 'siz ne kadar güzel şeyler yapıyorsunuz, sizi tebrik etmek lazım.' Tamam da bize verdiğiniz sözler var, önce onları yerine getirin. Avrupa Birliği olarak bize diyorsunuz ki, 3 artı 3 milyar avro biz size ilk etapta göndereceğiz, size bu konuda yardımcı olacağız... Tamam da biz şimdiye kadar 36 milyar dolar harcadık. Nerede sizin vereceğiniz o paralar? Dürüst değiller dürüst. Bu Avrupa Birliği, bu Batı dürüst değil. Bu millet başka."
"O TEBALAYI KALDIRSAN NE OLUR KALDIRMAZSAN NE OLUR?"
Bazı belediyelerin iş yerlerindeki Arapça tabelaları kaldırma konusuna da değinen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Diyor ki 'ben bu Arapça harflerini burada görmeyeceğim.' Ya bu terbiyesizlik ya. Senin görmek istemediğin Arap harfleri, şu anda uluslararası literatürde, BM'de konuşma dili olarak kullanılıyor be cahil. Ama biz şu anda orada konuşma dili olarak kullanılmıyoruz. Basarsan parayı sen de kullanılırsın. Basmazsan parayı seni kimse kale almıyor. Ama Arapça şu anda uluslararası literatürde yerini almış. Sen bakkal dükkanın üzerinde o tabelayı kaldırsan ne olur, kaldırmazsan ne olur? Önemli olan insanlık, insanlık... İnsani olarak bu insanlara biz ne yapıyoruz? Yani bir tane o Ege'de, Akdeniz'de o yavrular kurtarıldığı zaman bunun Allah katında olan karşılığı nedir, ne değildir? Biz buna bakacağız. Onun için de biz yaradılanı yaradandan dolayı seveceğiz. Acaba biz ne kadar mazlumun yanında yer aldık, mağduru kurtardık ona bakacağız. Çünkü hesap gününde hesabımızı biz bunla vereceğiz. Onun için darda kalanın yanında olacağız. Bu benim vatandaşım da olsa, aynı şekilde bize sığınanlar da olsa kapımızı kapamayacağız. Bizim medeniyetimizde iki kavram çok önemli. Bunun bir tanesi ensardır, bir tanesi muhacirdir. Benim peygamberim bile muhacirdir biliyorsunuz. Medine ensardır. Biz böyle bir medeniyet ve kültürden geliyoruz. Ana muhalefetin başındaki zat böyle demiş bu bizi bağlamaz. Ama Türk milletinin tarihinde, İslam ümmetinin tarihinde bu var. Onlarınkinde bu yok. Onun için biz bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz. Neticesi de bunun çok çok güzel olacak." diye konuştu.
Beyin göçünün azaltılması konusunda yapılacaklara ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, "Ben şimdi şaşırdım. Çünkü sizin söylediğiniz belki 10-15 sene önce olabilirdi ama şu anda Batı'nın ilmini alma noktasında bizim taleplerimiz, tekliflerimiz vardır ama beyin göçü noktasında göç minimize olmuştur. Şimdi tam aksine geri göç başlamıştır. Biz bu geri göçü de gerek üniversitelerimizde gerekse sağlıkta hastanelerimizde bunları almaya başladık. Bunları aldığımız içindir ki şu anda Avrupa'dan bizim hastanelerimize gelen hastalar var. İskandinav ülkelerinden, Hollanda'dan, bize şu anda hasta geliyor. Niye? Çünkü gerek hastanelerimizin kalitesi gerek doktorlarımızın nitelikleri sebebiyle bir dönüş, burada kalite var, dolayısıyla hastalar da buraya geliyor. Hamdolsun sağlık turizminde faaliyetimiz her geçen gün artıyor." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, devletin yurt dışına kariyer için öğrenci gönderdiğine değinerek, "Bunu da yapmalıyız çünkü dünya ile birçok konuda entegre olmamız lazım. Mesela ileri teknolojide biz dünya ile belli ülkelerle entegre oluyoruz. S-400'de ortak üretim için 100 mühendisimizi oraya gönderdik, ortak üretim yapacağız. Nükleer enerjiyle ilgili biz yüzlerce mühendisimizi Rusya'ya gönderdik. Çünkü nükleer enerjiyi ülkemizde aktif hale getireceğiz. Aynı şeyi Avrupa'yla olsa Avrupa'yla yapıyoruz, Amerika'yla olsa Amerika'yla yapıyoruz. Çünkü artık insanlığın bu alanlardaki ortak çalışma zemini gelişmekte ve genişliyor." diye konuştu.
Sosyologların istihdamına yönelik bir soruya Erdoğan, "Sosyolog çok çok önemli. Yönetimde, yöneticilerin de ihtiyacı var ama eğitimde de çok çok önemli bir alan." karşılığını verdi.
Erdoğan, bedelli askerlik konusundaki bir soru üzerine, "31 bin lira... Bu aslında oradaki askerlik süresi içerisinde 6 aylığa muadil bir rakam. Ayda 5 bin küsur alıyor ve onu 6 ile çarp. O 6 aya muadil bir rakam. Dolayısıyla alacağı maaş karşılığı yapacağı bir ödemedir." dedi.
Boğaz'da denizin altından geçecek olan 3 katlı projeyle ilgili çalışmaların hazır olduğunu, projenin ihalesini yapıp uygulamaya sokacaklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kanal İstanbul, aynı kararlılıkla devam ediyor. Bazı ülkelerin ve firmaların şu anda ona da talepleri var. Bu taleplerle birlikte Kanal İstanbul'u devreye sokacağız. Onda da geri adım atmak gibi bir şey söz konusu değil. Çünkü Kanal İstanbul'u o kadar önemsiyoruz ki dünyanın en saygın projelerinden biri olarak görüyoruz. Orada da çift şehir planlıyoruz. Çift şehirden kastım, Karadeniz'le Marmara'yı ayıracağı için orada her iki tarafta muhteşem şehirler oluşturacağız. Bunlara sıfırdan başlanacağı için proje de ihtişamıyla bir farklılık ortaya koyacak. Bu farklılığıyla beraber Kanal İstanbul kendinden bahsettirecek. Süveyş Kanalı'nı, Panama Kanalı'nı dünyada herkes bilir. Şimdi İstanbul, İstanbul Boğazı'yla bir de Kanal İstanbul'uyla Çanakkale Boğazı'yla olduğu gibi dünyada farklı bir yere oturmuş olacak. Onunla ilgili bazı görüşmeler şu anda yapılıyor, dünyadan bazı firmaların katılma talepleri var."
"MARMARAY'DAN 341 MİLYON 432 BİN YOLCU TAŞINDI"
Erdoğan, Marmaray'ın CHP'nin karşı çıkışları nedeniyle belirlenenden geç açıldığını ifade ederek, şu bilgileri verdi:
"29 Ekim 2013'te açılışını yaptık. O günden bugüne kadar Marmaray'dan 341 milyon 432 bin yolcu taşındı. Osmangazi Köprüsü Temmuz 2016'da trafiğe açıldı. Bugüne kadar 22 milyona yakın araç Osmangazi Köprüsü'nden geçti. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 26 Ağustos 2016'da açıldı ve şu ana kadar oradan da 41 milyon araç geçti. Avrasya Tüneli, 19 Aralık 2016'da açıldı. Bugüne kadar oradan da 40 milyon araç geçiş yaptı. İstanbul Havalimanı, nisan ayında iç hatlarda 6 bin 581, dış hatlarda 20 bin 281 olmak üzere 26 bin 862 uçak iniş kalkış yaptı. Yolcu trafiği iç hatlarda 1 milyon 7 bin, dış hatlarda 3 milyon 405 bin olmak üzere toplamda 4 milyon 412 bin olarak İstanbul Havalimanı'ndan gidiş geliş gerçekleşti. Atatürk Havalimanı millet parkı haline geliyor. Şu andaki mevcut binaları fuara dönüştüğü zaman hem millet parkı hem fuar olacak bir de uluslararası uçuşlarda iş adamlarının geleceği bir bölümünü şu anda ona ayırmış olacağız. Şehir içinde bir havalimanı bulunmuş olsun. İstanbul Havalimanı, Sabiha Gökçen, bir üçüncüsü de burası."
"HANS'IN, GEORGE'UN AĞZIYLA KONUŞANLARA HADDİNİ BİLDİRMEK GEREKİR"
"Ülkemizdeki patronlar, neden ülkemize destek olmak yerine, köstek oluyorlar. Aynı gemide değil miyiz? Boşnak olarak Türklerden birlik olmayı öğrendik. Neden böyle davranıyorlar?" sorusuna Erdoğan, "Maalesef bu dediğiniz tipler, burjuvazi sınıfı yerli olamadılar, milli olamadılar. Bu milletin ekmeğini yediler. Bu millete, hala ekmeğini yedikleri halde ne yazık ki bazıları ihanet etmeye devam ediyorlar. Geçenlerde bir toplantıda söylemek zorunda kaldım. Çünkü ben bu milletin değerlerine saygısızlık yapana 'eyvallah' diyemem. Çünkü kalkıp da Hans'ın, George'un ağzıyla konuşanlara haddini bildirmek gerekir." cevabını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstihdamı konuşuyor... Sen bu kadar zenginsin. Ne olur fabrikana, 50 kişi daha, 25 kişi daha fazla alsan ölür müsün, biter misin? Yapmazlar. Onlar öyle yapmasa da biz, yapanı bulacağız. Onlarla bu yolda yürüyeceğiz." dedi.
Türkiye'nin bu yıl istihdamda 2,5 milyon artış hedeflediğini anlatan Erdoğan, Türkiye'deki tüm oda ve borsalarla Ankara'da görüştüklerini ve istihdam konusunda söz aldıklarını belirtti.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bakıyorsun bir tane bu tür birisi çıkıyor, diyor ki; 'Sen iktidarın yardımcısı mısın veya sen orada bakan mısın?' gibi laflar ediyorlar. İktidar ne istiyor? İşsiz insanlara iş. Bu gemi hepimizin değil mi? Burada beraber değil miyiz? Batarsa beraber batmayacak mıyız? 3,5,10, 20 kişi fazla al yanına. Krediye sıkıştığın zaman bizden yardım istiyorsun, destek istiyorsun. İşçi ve işsizle bu noktada münasebeti kurmak gerektiği zaman niçin orada devreye girmiyorsun. Ben bütün sivil toplum kuruluşları ile çalışırım, onlardan gerekli desteği isterim, bu da benim görevimdir. Vermeyenler yoluna, verenlerle de biz yolumuza devam ederiz. Bunu da yaparız, yapacağız, buna mecburuz."
"ASLA ÜMİTSİZ OLMAYIN"
Öğrencilere başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu yolda asla ümitsiz olmayın. Dışarıya kariyer için gitme konusunda, başarılı olanlara her zaman yardımcı olmak bizim görevimizdir. Batı'da herhangi bir kariyer yapma, bizim için kayıp değildir, kazançtır." dedi.
Mehmet Akif Ersoy'un, "Alınız ilmini garbın alınız sanatını / Veriniz hem de mesainize son süratini" dizelerini hatırlatan Erdoğan, "Biz bunu yapacağız. Batı'ya gidip, Batı'da kaybolmayacağız. Oranın ilmini alıp, ülkemize döneceğiz. Yapmamız gereken bu." diye konuştu.
Erdoğan, yerel seçimlere 5 hafta kaldığını anımsatarak, "5 hafta sonra İstanbulumuzun kaderini, farklı bir şekilde çizelim. Zenginleştirelim, birlik, beraberlik, dayanışma içinde inşallah İstanbulumuzu geleceğe taşıyalım." diyerek sözlerini tamamladı.
İstanbul Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu müzisyen Pınar Süer'in Neşet Ertaş'ın Gönül Dağı eserini seslendirdiği program, Erdoğan'ın gençlerle özçekim yapmasıyla sona erdi.
AA