Kültür - SanatYeniden başlamanın hikâyesi

Yeniden başlamanın hikâyesi

Paylaş
Yeniden başlamanın hikâyesi

Lütfiye Pekcan’ın yazdığı “Vurgun” Alfa Kitap etiketiyle okuyucuyla buluştu. İhanete uğramış bir kadının adım adım çöküşünü anlatan kitap, aynı zamanda annelik, özgürlük, dostluk, kıskançlık gibi kadınların yüreğinde derin izler bırakan yaralara ayna tutuyor. Romanın konusunu oluşturan Duygu ve Kıvanç’ın tanışmaları, aşkları ardından evlilikleri ve meyvesi çocukları tanıdık türden, yaşamın çok içinden. Roman, duru anlatımı ile okuru yormadan sayfaların arasında yolculuğa çıkarırken sık sık kalem kağıda uzanma gereği duyumsatıyor.

İHANET, DOSTLUK VE YENiDEN BAŞLAMANIN HİKÂYESİ VURGUN

Haberin Devamı

Romanın konusunu oluşturan Duygu ve Kıvanç’ın tanışmaları, aşkları ardından evlilikleri ve meyvesi çocukları tanıdık türden, yaşamın çok içinden. Bu kısımların anlatıldığı bölümler insana huzur veren ılık mavi bir deniz gibi, hani vardır ya bilindik, ayağının nerede dibe değdiğini kaya ya da kumlu kısmın neresi olduğunu bildiğimiz güvenli bir deniz misali. Ta ki ardından gelen ihanet ve hayal kırıklıkları ortaya çıkana dek. Yani günün birinde o rutinin bozulup her defasında biraz daha biraz daha derken bildik sulardan enikonu uzaklaşıp karanlık diplere doğru yüzmelerine kadar. Kıvanç’ın karısı Duygu’ya yaşattığı bir anlamada onu o sulara sürükleyip tek başına bırakması. Duygu bu beklenmedik, hayatını altüst eden değişim karşısında nefes almayı unutur ve bu sefer buz gibi hissettiği boşluktan yukarı, eski günlerine dönmeye çalışırken kendi deyimiyle “vurgun’’ yer.Hikaye başlangıçta olduğu gibi sonrasında da aşina olduğumuz acılarla devam ediyor; Belki en yakın arkadaşımızın, yahut karşı komşumuzun ve hatta bizim hikayemiz diyebileceğimiz türden. İşte bu özelliği sayesinde roman daha ilk satırından başlayarak kilitli bir hatıra defterinin sayfalarını gizlice okumanın tuhaf hazzını veriyor. Bir aşkın ilk günlerinde kişiyi esir eden tutkunun ve coşkunun “evlilik’’ denen kurumun içinde nasıl değişime uğradığını, eridiğini ve gitgide yok olduğunu okurken tek suçlu hep söylendiği üzere “evlilik’’ mi yoksa ne kadar modern ve özgürlükçü hatta toplumun “aykırı’’ diye addettiği oyuncu grubunun mensubu da olsa, kadının eve kapandığı çocuk ve ev eksenli yaşadığı dünyada erkeğin tüm bu rollerden bağımsız hayatına devam etmesi mi? Yani erkeğin bencilliği mi? Kadının ilk başta yabancısı olduğu yorucu, emek, fedakarlık ve sabır isteyen annelik sürecinde onun yanında olmak ve yükü omuzlamak yerine eşi özensiz ve bakımsız gibi sıfatlarla suçlayıp gayrimeşru bir ilişkiye başlamayı kendinde hak gören bir erkeğin hikayesini okurken şaşırmamak benzer olayların çokluğuyla ilişkili olabilir mi? Yazar bu bağlamda kadın programlarının toplumu nasıl yozlaştırdığına ve en hafif söylemle tüm bu absürt ilişkiler yumağını nasıl normalleştirdiğine ustalıkla değiniyor.

Haberin Devamı

ACIMASIZ ELEŞTİRİLER

Haberin Devamı

Öte taraftan dikkat çeken bir diğer husus ise romanın ana karakteri Duygu’ya en acımasız eleştirilerde bulunanların yine kendi hemcinsi olması. Neyse ki bütün bu karamsarlığın karşıtı olarak Duygu’nun elinden tutup onu ayağa kaldıran, gözyaşını silen, maddi manevi yanında olanın da yine bir kadın olması nefes aldıran bir unsur. Lale, Duygu’nun belki de tek gerçek dostu, güçlü, kendi ayakları üstünde durabilen, ne istediğini ama daha önemlisi ne istemediğini bilen, anaç, cömert bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Hayatının hiçbir anında bir erkeğin desteğine ihtiyaç duymaması çocukluk travmasının mimarı babasından ötürü. Fakat yine de doğru zamanda doğru insanı bulduğunda hayatın sunduğu güzelliklere kucak açmayı bilen bir kadın Lale. “Hayatımızdan çıkan herkesin bir öğretisi var aslında. Belki yıkıcı bir aşktı yaşadığım ama bana aşkın ne olduğunu öğretti’’ diyor kitabın bir yerinde Lale Duygu’ya verdiği tesellide. Duygu da bu ihanetle beraber içindeki öfkeyi güce dönüştürmeyi, eski güzel ve güçlü günlerine dönmeye çalışıyor.

Haberin Devamı

HAYAT ÖĞRETİSİ

Tekrar iş yaşantısına dönmeye karar vermesiyle beraber ilkin ruhsal ardından fiziksel ve sosyal bir iyilik dönemine giriyor. Romanın bir yerinde şöyle fısıldıyor yazar; ‘’Hayatımızın olağan akışı hiç ummadığımız bir anda altüst olabilir. Üzerimize dev bir dalga geldiğinde altında da kalabiliriz, içinden geçip üstüne de çıkabiliriz. Dev bir dalgayla boğuşmak zor da olsa içinden geçip hayata tekrar merhaba demek, yeniden doğmak gibidir.’’ Her doğum gibi Duygu da bu zorlu süreçlerden geçip başardığında Lale yine yanında ve alnında biriken yeri silmekle meşgul. Lale ve onun yakın dostu psikiyatrist Can Duygu’nun hep yanında. Can’ın geçmişin yaralarını sağaltmak için verdiği örneklerden biri Duygu için adeta bir rehber niteliğindedir. Bu konuşmada yakın bir dostunun çile çekmiş insanlarla ilgili gözlemi Duygu’yu derinden etkiler; “Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadele ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolu bulmuş kişilerdir. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş duyarlılık ve anlayışla şefkat nezaket bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludur. “der. Bu bakış açısıyla kendine dönmenin, kendi isteklerine yoğunlaşmanın huzuru kendinde bulmanın önemini anlar Duygu. Bir anlamda gücünü yeniden kazanmanın şifresini çözer.Ve Duygu eksi giysilerine sığmayı başardığı gibi eski ruh haline bürünmeyi de başarır. Çocukları için mutlu, güçlü ve güven veren bir anne olmayı da. İş hayatında tekrar kamera önüne geçmesi birbirini izleyen başarılar zincirinin halkalarını oluşturur. Kaderin güzel bir cilvesi ona bunu yaşatanların nasıl çıkmaza girdiklerini, aylar önce kendisinin terk edildiği karanlık sulara doğru şimdi onların yavaş yavaş sürüklendiklerine tanıklık eder.

Haberin Devamı

DURU ANLATIM

Roman, duru anlatımı ile okuru yormadan sayfaların arasında yolculuğa çıkarırken sık sık kalem kağıda uzanma gereği duyumsatıyor. Film adları, konusu kazandığı ödüller, oyuncu isimleri, biyografileri hakkında kapsamlı bilgi verirken araya serpiştirilen şarkı sözleri bizi geçmişe götürüyor. Erol Evgin’den Melike Demirağ’a bir nostalji şöleni yaşatıyor. Kitap adlarından ünlülerin keyifli hikayelerine varıncaya dek geniş bir yelpazeyle anlatımı süslüyor yazar. Kısa bir tatilin, hele de iyi bir dostla çıkılan bir seyahatin hayatın güçlüklerine verilen bir mola olduğunu ve toplanan enerjiyle sorunlarla daha kolay başa çıkılmasının anımsatılması içinde bulunduğumuz zorlu kış aylarında içimizi sıcacık sarıyor. Tıpkı aşk gibi, dostluk gibi…