Fadik Sevin Atasoy: Türkiye'de kalıp şöhretime şöhret katabilirdim. Ben parasızlığı göze alıp hayalimin peşinden gittim ve sonunda başarı benim oldu
Fadik Sevin Atasoy’un hem yazarı hem oyuncusu ve hem de yönetmeni olduğu tek kişilik müzikal ‘Bir Esin Perisi Davası: Muse 90401’ile Boulder Fringe Festivali’nde ‘En İyi Drama Sineması Yapımı’ ödülünü aldı. Ben de bu ödülün ardından kendisine ulaştım; uzun uzadıya söyleştik. Atasoy diyor ki: Türkiye’de kalıp şöhretime şöhret, parama para katabilirdim ama ben parasızlığı da göze alıp hayallerimin peşinden gittim. Alev Gürsoy Cimin / alev.gursoy@posta.com.tr
Tebrikler! Gurur duyulacak bir başarı kazandınız. Neler hissettiniz?
Kolorado’daki Boulder Fringe Festivali’ne oyunu sergilemek amaçlı davet edilmiştik. Covid-19 salgını aniden gelince festival dijitale dönüştü ve biz de oyunu ‘tiyatro sineması’na dönüştürmek zorunda kaldık. Bu zorunlu tercih aslında bir hayalimin gerçekleşmesini sağladı. Hem yazarı hem oyuncusu olduğum bir projenin bir de kamera arkasında yönetmen koltuğunda yer aldım. İki günlük hazırlıkla, iki farklı şehirde toplam 42 saatte filmi çektik. Ödüllü görüntü yönetmeni Uğur İçbak ve ödüllü yapımcı Emre Oskay’la çalıştım.
Herkes eşitlikten bahsetse de kadına yapılan ayrımcılık ortada. Başarı hep erkeklere atfediliyor. Siz bu algıyı kırmış biri olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben, yakınarak kurbanı oynamamayı ve erkek egemen toplumların kadına uyguladığı baskı nedeniyle içimde biriken öfkeyi kontrol etmeden eyleme geçmemeyi kendime düstur edindim. Kadın olmayı avantaj ya da dezavantaj olarak görmek yerine önce insan olmanın peşine düştüm. Yaratıldığım cinsiyetin sosyal düzen içerisinde nasıl algılandığına ve iyileştirilmeyi bekleyen yaralarına gücüm yettiğince merhem olmaya çalışıyorum. Bunu da yazdığım ve oynadığım eserlerle ve yürüttüğüm sosyal sorumluluk projeleriyle hayata geçiriyorum.
BROADWAY’DEN DAVET VAR!
Yurt dışında gördüğünüz ilgiyi kendi ülkeniz Türkiye’de de görüyor musunuz?
‘Bir Esin Perisi MUSE 90401’Amerika’da çok sevildi. Hatta kasım ayında New York’ta Broadway Row Tiyatrosu’nda düzenlenen United Solo Tiyatro festivalinden davet aldık. Covid-19 nedeniyle ne olur bilmiyoruz ama Broadway’den davet almak bu işin en üst noktası oldu. Türkiye’de daha az vakit geçiriyorum. O sebeple beni takdir ediyorlar mı, etmiyorlar mı şu an bunu ölçemiyorum ama her ay oyunun Türkçesini Zorlu PSM’de oynuyordum. Hep kapalı gişe oynadım. Bu sezon da Zorlu PSM’de Türkçe versiyonunu oynamaya devam edeceğiz. Bu soruya belki o zaman daha rahat cevap verebilirim.
BANA ‘YILMA, DEVAM ET’ DİYEN GÜVENDİĞİM BİR İÇ SESİM VARDI
Amerika’dak igazeteler sizin için övgü dolu sözler yazdı. Türkiye basını onlar kadar ilgi gösterdi mi? Amerika ve Türkiye arasında sanatçıya ilgi anlamında nasıl farklar var?
İki ülke arasındaki fark tamamen endüstriyel. Amerika’da eğlence endüstrisi, net kurallar ve yasalarla ilerler. Dolayısıyla ekran yüzü, proje starı gibi kavramlarla sinema oyuncusu, tiyatro sanatçısı olmanın arasındaki farklar belirgin çizgilerle çizilidir. Amerika’da popüler kültür, reality show’lar aracılığıyla tüketici ile buluşurken, dizi ve sinema sektöründe çıta hâlâ belirli bir standardı koruyor. Maalesef bizim memlekette bu kavramlar birbirine girmiş durumda. Zanaatkar ve tüccar ayrımını doğru yapmak lazım. Tüccar kazanç peşindedir, zanaatkar ise üretim…
Türkiye’de yıldızınızın en parlak olduğu dönemde Amerika’ya gittiniz. Daha çok para kazanabilirdiniz, şöhretinize şöhret katabilirdiniz. Neden gittiniz?
Eğer gitmeseydim sadece daha varlıklı, daha şöhretli bir Fadik Sevin Atasoy olurdu ama ben tüm bunlardan daha ötesini arzuladım. Hayal bile edemeyeceklerime kucak açmak için iç sesime güvendim. Eğer kalsaydım Amerika sinema sektöründe bağımsız bir film olan ‘The 6th Degree’ filminde başrollerden birini oynayıp sendika üyesi olarak sektördeki yerimi alamazdım.
İngilizce bir tiyatro oyunu yazıp oynayıp, Amerika ve İngiltere’de gösterim yapamazdım. UCLA’de yazarlık okuyamazdım, Edgemar Center for the Arts’tan burs kazanıp dramaturji eğitimi alamazdım. Warner Bros’un yöneticisinin asistanı olamazdım. Kendi yapım şirketimi kurup başarılara imza atamazdım. Akademi ödüllerinin toplantılarına katılamaz, sektörün önde gelenleriyle iletişim ağı kuramazdım.
Bu başarılar için de risk almanız gerekliydi...
Evet, parasız ve güvencesiz kalmayı Türkiye’den gelen dizi tekliflerine tercih ettim. Bir iç sesim vardı güvendiğim, bana “Yılma, devam et” dedi ve sonunda başarı benim oldu. İyi ki yaptım ve iyi ki aynı yolda cesaretle yürümeye devam ediyorum.
SPOR VE MEDİTASYON YAPIYORUM SİGARA İÇMİYORUM, VEJETARYENİM
Sizi sanatınızın dışında daha yakından tanımak isterim. Fadik Sevin Atasoy nasıl bir insan?
Ben yaratmaya ve sanatın her dalına aşık biriyim. Son derece minimal bir hayat yaşıyorum. Sağlıklı yaşamayı seviyorum, spor yapıyorum, sigara içmiyorum, vejetaryenim, yoga ve meditasyon yaparım… Kısacası birçoğuna göre son derece sıkıcı rutinlerim var. Disiplinli ve sakinim. En büyük keyfim seyahat etmek, yeni yerler ve kültürler keşfetmek.
Hayata karşı tutumunuz nasıl?
Hayatımı sevgi ve cesaretle yaşıyorum.
Sanat anlayışınızı da merak ediyorum...
Sanat, insanoğluna bahşedilmiş kıymetli bir miras. Yetenek ise çok değerli bir hediye.
Başarı, aşk, para, cinsellik gibi kavramları önceliğinize göre nasıl sıralarsınız?
Para hakkaniyeti ile kazanıldığı ve ihtiyacı olana dağıtılabildiği sürece bereketin önemli bir sembolüdür benim için. Hayatımı sıralama ve kavramlar üzerine kurmadan, inandığım ahlaki ve etik değerler içinde, tüm bu kavramların dengede olduğu bir düzende yaşamaya özen gösteriyorum.
MEVLANA GİBİ HOŞGÖRÜLÜ, EINSTEIN GİBİ MERAKLI, MUSTAFA KEMAL GİBİ LİDER, KAHLO GİBİ ÖZGÜR
Türkiye ve dünyadan kimi örnek alıyorsunuz? Rol modelleriniz var mı?
Mevlana gibi hoşgörülü, Albert Einstein gibi meraklı, Martin Luther King gibi cesur, Gandhi gibi hümanist, Mozart gibi yaratıcı, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lider, Frida Kahlo gibi özgür, Audrey Hepburn gibi asil, Nasreddin Hoca gibi hayatla dalgasını geçebilen, Orhan Veli gibi garip, Coco Chanel gibi şık, Thich Hanh gibi anda ve dingin... İşte benim örnek aldıklarım ve rol modellerim.
AŞKI İNSANDAN AYRI TUTUYORUM BEN
Özel hayatınız nasıl gidiyor?
Adı üzerinde özel...
Nasıl karakterde birine aşık olursunuz?
Aşk benim için kadın ve erkek arasında paylaşılan bir duygudan daha yücedir. Aşkı insandan ayrı tutuyorum ben. Bir insanın gönül kapısını başka birine açması ise ancak güvenle olacak bir şey.
OĞLAN ÇOCUKLARINI ‘PAŞA OĞLUM’ DİYE YETİŞTİRİRKEN BÜTÜN İŞLERİ KIZ ÇOCUKLARINA YAPTIRAN KADINLAR EŞİTSİZLİKTEN YAKINMASIN
Hiç kadınlara kızdığınız oluyor mu? “Şu konularda hatalıyız” diyebileceğiniz neler var?
Erkek çocuklarını ‘paşa oğlum’ diye yetiştirirken, bütün işleri kız çocuklarına yaptıran kadınlar, asla eşitsizlikten yakınmasın.
Uzun yıllar yurt dışında yaşadınız. Burayı oralarla kıyasladığınızda kadın haklarına bakış konusunda nasıl farklar gördünüz?
Kadınlar dünyanın her yerinde şiddet ve baskıyla karşılaşıyor sadece biçimleri farklı.
HAYATIN VAZGEÇİLMEZ SIRRI DENGEDİR RUH, BEDEN VE ZİHİN DENGEDE OLURSA İNSAN TÜKENMEZ BENDE TÜKENMEME SENDROMU VAR
Keşke sizi Türkiye’deki dizilerde yine görebilsek!
Ben dizilerden geri çekilmedim. Sadece coğrafya değiştirdiğim için başka bir ülkenin sektöründe sinema ve tiyatro alanında oyuncu olarak yer aldım. Ancak iyi bir proje olursa beni Türkiye ekranında da görebilirsiniz. Neden olmasın? Oyuncuyum ben ve her şey projeye bağlı. Benim seyirciye verecek hesabım var, o yüzden onlara layık bir iş yapmalıyım. Önümüzdeki yıllardaki yaşantımda memlekette daha fazla kalacağım bir sürece karar verdik. Dizi görüşmelerimiz başladı bile.
Türkiye’de başrol olmanın kıstasları genelde model gibi, sülün gibi olmak... Güzellik, yakışıklılık... Siz bu bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, neye değer verdiğinle ilgili. Makine halısı ile el dokuma halısı ne kadar farklıdır gibi bu mevzu... El dokuması halı sabır ister, hikaye ister, duygu ister, kusur ister, emek ister. Makine halısı, genel geçer beğeni anlayışına uyar, standarttır, dayatılmış hatta algıda yerleştirilmiş o ‘sülün’ dediğiniz güzelliktir. Makine halısının satıldığı bir mobilya fuarında el dokuma halısının değerini konuşmamız bile vakit kaybı ama buna rağmen televizyonda el dokuma halısı gibi değerli iş çıkaran yapımcılar ve yönetmenler var. Onlar işinin ehli olanlar, bize de onlar lazım zaten.
Bu kadar koşturmaca ve başarının arasında hiç tükenmişlik sendromu yaşadınız mı?
Ruh, beden ve zihin dengede olursa insan tükenmez. Benim için hayatın vazgeçilmez sırrı dengedir. Evet, kimi zaman çok yoğun ve zor bir tempoda çalışıyorum ama hemen dengeyi yakalamanın peşine düşüyorum. İşimi çok büyük bir tutku ile yapıyorum. Bende ‘tükenememe sendromu’ var. (Gülüyor)
- İkisini bir araya getirince etkisi 20 katına çıkıyor! Yağları şıpır şıpır eritip metabolizmayı fişekliyor! Kabızlık, gaz ve şişkinliğe son verip karnı dümdüz yapıyor
- Baş ağrısını şıp diye kesiyor! 1 parça kullanmak yetiyor: Migren ataklarını durduruyor, geçmeyen baş ağrısından kurtarıyor!
- Felç geçirdi hayatı değişti! Doktorları şaşkına çeviren gelişme: Kendi sesini tanıyamadı
- Kaşık kaşık yiyoruz ama metabolizmayı alt üst ediyor! Her kahvaltı sofrasında var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, diyabete davetiye çıkartıyor
- Karaciğeri resmen yeniden doğmuş gibi yapıyor! Her sabah aç karnına 1 kaşık yutmak yetiyor: Bağırsakları fokur fokur çalıştırıp ömre 10 yıl ekliyor!