Talat Bulut: 'Bu adam yaşlandı' dediler ama ne kadar karizmatik olduğumu konuşuyorlar
Talat Bulut, zamanın ruhuna en iyi ayak uyduran isimlerden biri. Yeşilçam'ın hâlâ televizyonda izleyebildiğimiz son temsilcilerinden. Onu uzun süre ‘Yasak Elma’ dizisinde izledik ancak geçen hafta diziden ayrıldı. Uzun zamandır kendisiyle röportaj yapmak için bekliyordum ama iki senedir tartışılan, hakkında çıkan iddialar konusunda konuşmak istemediğini burada belirtmem gerekiyor. Şimdi söz Talat Bulut’ta. Röportaj/Alev Gürsoy Cimin. Fotoğraflar/Şafak Güven
Sizin için pandeminin en zor kısmı neydi?
Kızım Hazal Amerika’da üniversite okuyor. Yaklaşık bir senedir kızımdan ayrı kalmak zorunda kaldım, onu göremedim. Ne o gelebildi ne ben yanına gidebildim. Bir baba olarak ilk defa bu kadar kızıma hasret kaldım. İnşallah yakında dönecek. Bunun için gün sayıyorum.
‘Yasak Elma’ dizisinde canlandırdığınız Halit Argun karakteri ölünce, sizin de deyiminizle: Kimi için cenaze töreni kimi için düğün yemeği gibi oldu. Her şey yolunda giderken neden diziden ayrıldınız?
85 bölüm oynadığım bir karakteri zirvede bırakarak veda ettim diziye. Senaristler ve yapımcı, “Halit karakterinin ölümünden sonra başka bir yöne evrilebilir miyiz?” diye düşünmüş. Bu yüzden de kimi için cenaze töreni kimi için düğün yemeği oldu. Benim açımdan Halit karakteri seyirciyle tadında bir yerde vedalaştı.
Çoğu oyuncu televizyonda yaptığı işi başarı zannediyor
Bence sizdeki sihir oynadığınız her karakteri yeniden yaratmanız. Karakter adeta gerçeğe dönüşüyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Tüm bunlar tiyatro pratiğinden geliyor. Tiyatro kuramlarında senaryo nasıl çalışılır, bir karakter nasıl yaratılır, açıkça belirlenmiştir. Dizide her oynayan yaptığını oyunculuk zannediyor. Çoğu oyuncu da televizyonda yaptığı iş ertesi gün reyting aldığında bunu başarı sanıyor.
Sosyal medyadaki profilinizde “Aktörlük kendini yeni yeteneklere zorlamaktır” diye bir cümle yazmışsınız. Oyunculukta eğitimli ya da alaylı diye bir ayrım var mı sizce?
Elbette var. Eğitimli birinin ayrıştığını çok net olarak görürsünüz. Karakteri çözümlemesi artık tekniğe dayanmıştır ama alaylı biri deneyiminden yola çıkarak bunu biçimlendirmeye çalışır. Aktör olmak için yetenek alt bir temeldir. Shakespeare’in bir sözü var: Dünya bir tiyatro sahnesi ve herkes oyuncu. Yani, herkeste bir yetenek var ama yeteneğini alt metin hazırlayarak geliştiriyorsun. Bu da bilgiyle, eğitimle, öğrenmeyle orantılı bir şey.
Her hafta 140 dakika çekilmek zorunda kalınan bir dizide yaratıcılık ön planda olamıyor
Her hafta kısa sürede uzun bölümler çekilen bir dizide yaratıcılık ne kadar ön planda olabiliyor?
Teknik çözümlemeyle işleri hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Her hafta 140 dakika çekilmek zorunda kalınan bir dizide yaratıcılık ön planda olamıyor. Her hafta gelen bölüm senaryosunu senaristlerle yönetmenle tartışmaya fırsat bulamadığımız için de olabilecek tatsızlıklara izin vermiyorsunuz, çünkü gerçekten vakit kaybı. Karşı tarafın söylediğine “He, he…” diyorsunuz. Halbuki bir karakterle ilgili yaratıcılığını geliştirmek yerine bu durumda olmak çok zor ve üzücü. Kuram yaratıcıların kemiklerini sızlatıyoruz ama yapacak bir şey yok.
‘Her Şeye Rağmen’ filminde rol gereği 19 kilo almıştım
Birçok projede çok farklı karakterleri oynadığınız için size “Yeşilçam’ın bin bir suratı” denildi. İçinizde kalan, oynamak istediğiniz bir karakter var mı?
İlla oynamak istediğim bir karakter olmadı. Canlandırdığım karakteri ne kadar gözde bir karakter haline getirebilirim, ne kadar ilginç bir karaktere dönüştürebilirim diye düşünerek hareket ettim. ‘Her Şeye Rağmen’ filminde rolüm gereği 19 kilo almıştım. ‘Abuzer Kadayıf’ta Abdo diye bir karakter yarattım. Bu ve bunun benzeri bir sürü filmimi sayabilirim. Hatta en uç örnek şu: Şehir Tiyatroları Genel Müdürü beni yakından tanıyan biridir ve filmi seyrettikten sonra “Talat Bulut hangi roldeydi, ben çıkaramadım” diye sormuş. Bunları televizyonda yaşamak mümkün değil.
Saçlarım beyazlayınca, "Bu adam yaşlandı" dediler ama bugün ekranda ne kadar karizmatik olduğum konuşuluyor
Sizin döneminizden olan birçok oyuncuyu bugün ekranlarda göremiyoruz. Yeni nesil çoğunu tanımıyor. Nasıl oldu da siz bu kalıcılığı sağlayabildiniz?
Yeşilçam’da bir üslup ve yaratıcılık vardı. Türkiye’deki insanı anlatan samimiyet vardı. Bu yüzden de çok seviliyordu. Aynı sevgiyi Yeşilçam oyuncularının üzerinde de görebiliyorduk. Ben de onlardan biriydim. Yeşilçam oyuncularını televizyonda göremememizin nedeni yapımcıların ve televizyoncuların tercihi. Ben kritik bir dönem çizgisiyle karşılaştım. Saçlarım beyazlayınca “Bu adam yaşlandı” dediler ama bugün ekranda ne kadar karizmatik olduğum konuşuluyor. Bir başrol oyuncusu olarak Yeşilçam’ı temsil eden son kuşağım. Ve herkes şunu bilmeli ki Yeşilçam’ın televizyona emanet ettiği tek yadigar benim. Ölünceye kadar da bunu sürdüreceğim.
Bazıları dijitale yapılan dizileri daha özgür buluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bundan altı ay önce dijital platformlarda her türlü serbestlik ve özgürlük vardı. Anlatmak istediğiniz hikayeyi tüm çıplaklığıyla anlatabiliyordunuz ama bu dijital platformlar da artık RTÜK kurallarına göre hareket etmek zorunda. Televizyona yaptığınız dizilerle dijital ortama yaptığınız diziler arasında bir fark kalmadı. Tek fark sürenin kısalması oldu. Bir de reytinge bağlı olarak iş yapılmıyor. 10-12 bölümlük senaryolar hazır bir durumda ve siz onu çekiyorsunuz. Elbette dijital platformlar bu anlamda daha cazip.
Maalesef sistem sanatın yok olması için her türlü koşulu sağlıyor
Sanatın gidişatına dair endişeleriniz var mı? Türkiye’de sanata gerçek manada önem verildiğini düşünüyor musunuz?
Türkiye’de bugünkü sistem içerisinde; sanata, edebiyata, resme, müziğe, sinemaya, tiyatroya çok ihtiyacımız var ama maalesef sistem sanatın yok olması için her türlü koşulu sağlıyor. Bir yasak geldiğinde ilk olarak sinema ve tiyatro salonları, konser alanları kapanıyor. Bir ülkenin dili, sanat ve kültürle oluşur. Bunu oluşturacak alanları da kısıtlamak yerine özgür bırakmak ve sürdürebilir hale gelmesini sağlamak lazım. Aslında çok umutsuzum. Düşünsenize; Atıf Yılmaz, Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Abidin Dino, Ruhi Su, Aşık Veysel gibiler bir daha dünyaya gelmeyecek.
Yeni jenerasyon benim set disiplinime ve ahlakıma bakıp örnek almalı
Yeni jenerasyon sizin değerinizi biliyor mu? Tecrübelerinize saygı gösteriyor mu?
Elbette saygı göstermeleri gerekiyor. Benim set disiplinine ve ahlakıma bakıp örnek almalı ama onlar kendilerini daha popüler yapmak ve sosyal medya takipçilerini artırma peşindeler. Azınlık da olsa mesleğini ciddiye alanlar var ama yeterli mi? Asla! Bu durum düzelir mi? Asla!
Yeşilçam’ın şartları hayli zorluydu, Ağrı'da film çekerken 45 gün yıkanmadığım olmuştu
Yeşilçam’da en çok neyi özlüyorsunuz?
Herkes dayanışma içindeydi. Bir samimiyet ve bir paylaşım vardı. En önemlisi de eğer Anadolu’da film çekiyorsak oranın yaşam koşullarına uyum sağlıyorduk. Şartlar hayli zorluydu. Ağrı’da ‘Derman’ filmini çekiyorduk. Rahmetli Tarık Akan ve Hülya Koçyiğit oynuyordu. Yönetmen Şerif Gönen’di. İnşaat halindeki bir bina bize otel olarak sunulmuştu. Odalarımızda su bile yoktu. Hamama gitmek de mümkün değil. Bu yüzden 45 gün yıkanamamıştım. Öğlenleri yemek olarak ekmek arası helva ya da domates, peynir yiyorduk. Hiç kimse koşullara itiraz etmiyordu. Çünkü, amaç iyi bir film yapmaktı.
‘Adama bak! Kaç yaşına gelmiş dans ediyor’
64 yaşındasınız fakat sosyal medyada gördüğüm kadarıyla 30 yaşındaki biri belki sizin kadar hayat dolu değildir. Nasıl bu kadar pozitif olabiliyorsunuz?
İçimden geldiği gibi yaşıyorum, içimden geldiği gibi paylaşım yapıyorum. Enerjim içten geliyor. Samimiyet en önemlisi. Ciddi meselelerle ilgili söylemek istediklerimi de paylaşıyorum. Orası benim kendi özgür alanım çünkü.
Sosyal medyanın güzel yanları olduğu var ancak linç kültürü de var. Buna dair ne dersiniz?
Mesela ben dans ediyorum, “Adama bak! Kaç yaşına gelmiş dans ediyor” diyorlar. Sana ne? Demek ki ben bunu becerebiliyorum. Sen otur çayını iç, sigaranı iç, çocuğunun ihtiyaçlarına masraf etme ama akıllı telefonu al, sen düzgün adamsın ben, ben dans ediyorum diye yanlış adamım. Ben kendimi eğlendiriyorum, seni eğlendirmiyorum ki! Sen beğenirsin ya da beğenmezsin. kimsenin arz talebine göre bir şey yapmak zorunda değilim.
Tüm zenginliğim kızımı okutabilmek, Ferrari'ye binsem ne olacak?
Kars Sarıkamış’ta başlayan hayatınız resmen film gibi… Gerçekte de hayatınızın film olmasını ister miydiniz?
İstemem. Yaşadıklarım ne filme ne de burada söyleyeceğim birkaç cümleye sığar. Babam, Devlet Demiryolları’nda memurdu. Annemse tanıdığım en kültürlü Anadolu kadınıydı. Onun doğurduğu 10 evlattan biriydim. Her dört senede bir babamın tayini çıkardı ve göç ederdik, şehir değiştirirdik. Devrimci bir ahlakla büyüdüm. Rahmetli büyük abim işe gider, akşam koltuğunun altında mutlaka gazeteyle dönerdi. Bütün köşe yazarlarını bana okuturdu.
Geldiği yeri hiç unutmayan insanlardansınız. Peki; ün, şan, şöhret sizin için ne ifade ediyor?
Malım mülküm yok. Bütün zenginliğim kızımı iyi okullarda okutabilmek. Ferrari’ye binsem ne olacak? Hiçlik yolunda bir yolcu değilim. ben dünyaya erken gelmişim. Biz yeni nesil oyuncular gibi büyük paralar kazanamadık ama yolları açık olsun. Hiçbir zaman da onlara özenmedim, çünkü değer yargılarım başka.
- Salatasını yapıp kaşık kaşık yiyin! Bağırsakları motor gibi çalıştırıyor: Kemikleri taş gibi yapıyor
- Saniyesinde kana karışıyor, demiri fırlatıyor: Tansiyon 12.8'de sabitleniyor, bir kaşığı yetiyor
- Tahinin içine kaşık kaşık ekleyin: Tıkalı damarları yağ çözücü gibi açıyor! Kemikleri beton gibi güçlendirip demir depolarını fullüyor!
- Kansersavar besinler listesinde ilk sırada! Osman Müftüoğlu herkesin merak ettiği soruyu yanıtladı: Siyah zeytin mi faydalı yeşil zeytin mi?
- Günlük burç yorumları! Filiz Özkol yazdı: Başak, Akrep, Balık ve diğer burç yorumları