Biletleri Madonna konseri gibi satan, büyük merak uyandıran 'Alice' müzikali nihayet 7 Şubat'ta izleyiciyle buluştu. Kesin olan şu ki Türkiye daha önce böyle bir görsel şölen izlemedi. Müzikalde kraliçe ve kralı canlandıran Ezgi Mola ve İbrahim Selim ile bir araya geldik. Hem masalları hem gerçekleri konuştuk. Ayrıca Ezgi Mola'nın Berrak rolüyle karşımıza çıktığı 'Organize İşler Sazan Sarmalı' da vizyonda
Tebrikler... ‘Alice’ müzikali Perşembe akşamı izleyiciyle buluştu. Seyirciyi gerçekten coşturdunuz. “Türkiye’de yapılmaz” denileni yaptınız. Başta gözünüz korkmadı mı hiç?
Ezgi Mola: Yaptığınız işe ne kadar güvenirseniz güvenin korku, her oyuncu için her durumda geçerlidir. “Seyirci memnun kalacak mı?” sorusu aklınızı meşgul eder. Ama bu müzikal BKM, Zorlu PSM ve ID iletişim’in ortak prodüksiyonu. Dolayısıyla işini bu kadar iyi bilen üç yapıyla bir arada olmanın konforunu yaşadık.
İbrahim Selim: Beklenti beni hiç korkutmadı. Çünkü çok çalıştık. Sahnenin görünen kısmının dışında arkada öyle bir emek var ki…
O yüzden ben ona korku demek istemem ama endişe, merak ve heyecan hep oluyor. Bir de beni bu işin en heyecanlandıran kısmı ‘Alice’in “Türkiye’de müzikal yapılmaz” diyenlere bir kapı açacak olması. İsteyip de cesaret edemeyenler için cesaret kaynağı olacak.
‘ALICE’ BİR NEVİ REHABİLİTASYON
Ezgi Mola, siz sosyal medyada “Bizi öyle bir dünyaya attılar ki hep burada kalmak istiyorum” dediniz. Nasıl bir dünyanın içindesiniz?
E.M.: Ben masalları çok severim. Alt metinleri de beni hem olumlu hem olumsuz anlamda etkiler. Çünkü bir masalı okuduğunuzda hep şunu dersiniz: Vay be! Böyle diyor ama bak, bunu da kast ediyor. Sürprizlidir, şaşırtır. Biz de şu an çok sürprizli bir dünyanın içindeyiz. Yönetmenimiz Serdar Biliş bizi öyle bir dünyaya soktu ki her şey hem büyülü hem gerçek. Müthiş haz alıyorum. Bir nevi rehabilitasyon gibi geliyor bana.
Bu süreçte kendi hayatınızda en çok neyi sorgulamaya başladınız?
E.M.: Ben masallarda naiflik kadar daha sert duyguların, acımasızlığın da var olduğunu düşünüyorum. Her masalın bir kötü kahramanı vardır ya… Ve o şansını sonuna kadar zorlar. ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ deyince anneanne kılığına giren kurdu hatırlarız mesela. Gerçek hayatta o karakterlerin hepsinin karşılığı var…
İ.S.: Çok doğru. O yüzden aslında hissettiklerimiz bir dünyadan çıkıp diğerine girmek gibi değil de zaten içinde bulunduğumuz dünyada gördüklerimize daha çok dikkat etmemize vesile oluyor sadece.
Siz kral ve kraliçeyi canlandırıyorsunuz. İkisi de büyük otorite ve güç figürü. Ama oyunda çok idealize edilmiş bir kral ve kraliçeyi değil, onların daha insani zaaflarını da izliyoruz…
E.M.: Duyguları da duygusuzlukları da zaafları da çok ortada.
İ.S.: Hiçbir masal sadece masal değildir. Burada da bir ergen çocuk hikayesi var. Bu bir birey olma hikayesi. Biz de bu hikayenin unsurlarıyız. Özellikle kraliçe Alice’in birey olma yolculuğunda önündeki en büyük duvar. Gerçek hayatla başlayıp masala dönen bir öykü anlatıyoruz. Ve öykünün sonunda da o dönüşümü göstermeye çalışıyoruz.
Güç figürlerine genelde sevgiyle karışık bir korku hissedilir. Siz oynarken ne hissediyorsunuz?
E.M.: Ben bayılırım güç figürlerine! Çok hayranlık duyarım. Çünkü merak ederim. Oraya nasıl geldi? Neye inandı da başardı? İnsanları ikna mı etti o gücü elde ederken, zorladı mı? Zorladıysa bunu yaparken nelerden beslendi? Bunların hepsi insani geliyor bana. Çünkü genelde bir anda gelinmez o noktalara. Yavaş yavaş oturursun koltuğa ve oturduktan sonra daha sert yanların ortaya çıkmaya başlar. Benim güçten anladığım biraz böyle bir durum.
Ama bu da başta kendini saklamak gibi bir durum değil mi?
E.M.: Ben öyle bakmıyorum. Şöyle düşünün: Bence kraliçe de eğer o krallığın bir başlangıcı varsa oraya çok daha başka bir kadın olarak girmişti. Ama zamanla dönüştü ve “Bir dakika, şimdi bu dili konuşacağız” demeye başladı. Masal gibi baktığında da böyledir, gerçekte de böyledir. Bazıları bunu bir şiirle yapar, bazıları bir duayla yapar. Karşı tarafın yumuşak karnını yakalar ve okşamaya başlar. Sonra bir gün bunu yapmayı bıraktığında karşı taraf der ki: Ama sen hep okşuyordun o kalbi? Bu kez sen, “Hayır ama bir dakika, hep aynısını yapamam” dersin. Ve bence o itiraz noktasında karşı tarafın sana saygısı daha da artar. “Vay be! Aslında beni seviyor, biliyorum. Ama şimdi böyle yapıyor. Demek ki bir bildiği var” diye düşünür.
Siz oyunda Alice’in yaşadığı gibi, bir döngüde sıkışıp kalmış hissettiğinizde kaçış noktalarınız neler oluyor?
E.M.: Alice’in yaşını düşünüyorum, 17. İnsanın kendini bulmaya çalıştığı bir dönem. Doğduğundan itibaren biriktirdiklerini elemeye başladığın zaman. O yaşta ben de benzer şeyler yapıyor, kendi dünyamda bir şeyleri süzgeçten geçiriyordum; bazı insanlar hayatımda kaldı, bazıları kalmadı. Bence insanın yetişkinliğe adım attığı an, ailesiyle göbek bağlarını keserek, birey olarak kendi ayaklarının üzerinde durabildiği andır. Ben bunu biraz geç yapanlardanım. Ama yine de şükrediyorum. Çünkü hiç yapamadan ölenler var.
İ.S.: Aslında çoğumuz kendi kafamızda bir dünya yaratıp her şeyi o masalın içinde çözmeye çalışıyoruz. Ben tuhaf bir çocuktum. Kendimi kötü hissettiğimde tuhaf tuhaf şakalar yapıp can sıkardım. Ama içimdeki asıl problemi yine kendimi bir masalın içini sokarak düzeltmeye çalışırdım. Sonra bunların hepsinin aslında bir var olma, "Ben varım" deme çabası olduğunu fark ettim. Annemin, babamın ve kardeşimin gözünde bir şey olmaya, kendimi onlara kabul ettirmeye çalışıyordum. Sonra bir an geldi ve asıl şakalarımı yapmaya başladım hayatın içinde. Ve asıl o zaman ilgi çekici olmaya başladı. Hala ara sıra kullandığım bir kaçış yöntemidir.
Ezgi Hanım siz neden o bağı geç koparabildiniz?
Çünkü gerçekten kolay değil. Biz hayatın içinde kendi konumumuzu, karşımızdakinin yerini çok karıştırıyoruz. Halbuki senin orada o bağı koparman, bunu ille de asabi ve kırıcı bir şekilde yapman anlamına gelmiyor. Kendini doğru ifade ettiğinde, karşındakine "Seni seviyorum, sana her şey için çok teşekkür ederim. Ama ben artık gerisini tek başıma yapmaya çalışacağım, tek başıma yüzeceğim" dediğinde bunu karşı taraf da gayet iyi anlıyor.
Ezgi Hanım, Ekşi Sözlük'te sizi yere göğe koyamayan da var. Ama 'Samimiyetsiz' bulan da. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bu dünyanın her yerinde böyle. Bir şey çok sevildiğinde, kendisinin farklı bir yerden baktığını vurgulamak için, "Hayır, benim sevmemek için sebeplerim var" duruşuna geçebiliyor insanlar. Bunu da anlıyorum. O biraz "Bunu ben keşfettiğimde daha tatlıydı" hissi bence. "Şimdi herkes keşfetti ve o da sıradanlaştı" psikolojisi. Daha popüler işler yapmam bile başlı başına birileri için sinir bozucu. Ya da "Ulan bu da kilo verdi, zayıfladı. Herkes gibi oldu. Ama hala zayıf değil ki" diyor mesela. İyi de ben ortaya çıkıp "Ben inceciğim" demiyorum ki zaten. Kendim için, kendi sağlığım için kilo veriyorum, kimse için değil.
İbrahim Bey sizin onedio.com'da, Ezgi Hanım sizin de YouTube'da programlarınız var. Program yapmanın sizin için en zevkli yanı ne?
E.M.: Orada hiç sansürüm yok. İstediğim gibi takılıyorum. Tamamen özgür ve güvenli bir alan. Bu da çok konforlu. Gelen arkadaşlarım da bunu bilerek geliyor.
İ.S.: Genel olarak benim için bir şey yapıyor olmak başlı başına çok zevkli. Bir de ben konuk ağırlamayı seviyorum. Ve daha özgür bir platform olduğu kesin. O yüzden daha kendiniz gibi hissediyorsunuz.
ERKEK YAPTIĞINDA GÜLDÜĞÜNÜZ ESPRİYİ KADIN YAPTIĞINDA AYIPLAMAYIN
Türkiye’nin en komik kadını sizce kim?
İ.S.: Çok fazla var. Şu ara Ezgi Mola'ya çok gülüyorum. Kız arkadaşım en komiği ama kimse tanımıyor (Gülüyor). Şebnem Bozoklu'ya ve Aslı İnandık'a çok gülüyorum... Zaten şuna bir açıklık getirelim. Türkiye'de kadınlar gerçekten çok komik.
E.M.: Çoook! Demet Evgar çok komik, Binnur Kaya'ya ölüyorum gülmekten. Gupse Özay'a, Gülse Birsel'e çok gülüyorum. Rahmetli Ayşen Gruda'ya çok güldüm... Ama kafamızda bazı şeyleri kadın-erkek diye ayırmayı bırakmamız gerek. Erkek yaptığında güldüğünüz espriyi kadın yaptığında da gülün. Lütfen "Kadınsın, hiç yakışıyor mu sana?" demeyin. Bizde bir de şu var. Arkadaş ortamında kadının yaptığı espriye gülüyor mesela ama kadın aynı espriyi televizyonda yaptığında "Şimdi oldu mu?" diyor. Neden olmasın? Baş başayken gülüyordun. Şimdi mi ayıp oldu? Mahalle baskısı burada başlıyor. Ben esprimi istediğim gibi yaparım. Sen gülmek istemiyorsan gülmezsin, olur biter.
Size ne romantik gelir? Çiçekleri, mumu ışığını sever misiniz?
E.M.: Gerçeklik çok romantik gelir. Bir insanın salt, doğal halinden çok etkilenirim. Yerine göre, ekstra mum ışığı koyarsan daha da romantik olur tabii (Gülüyor). Ama özellikle ihtiyaç duymam yani.
İ.S.: Ben bu kadar güzel tarif edemezdim. Ama Ezgi'ye çok katılıyorum. Gerçek olan her şeyin duygusu çok güzeldir.
Karşı cinste sizi ilk ne cezbeder?
İ.S.: Sohbet edebilmek, birlikte gülebilmek çok önemli. Onun dışında her şey çözülür.
E.M.: Günü kurtarmak için küçük numaralara başvurmadan, en samimi ve ruhen en çıplak halini gösterebilen insan benim için çekicidir. Cesur olmak, bir şeyi gerçekten istediğinde ona cüret etmek ana çok etkileyici gelir.
EZGİ MOLA :YILLAR SONRA YILMAZ ERDOĞAN İLE BİR ARAYA GELMEK ŞAHANE
'Organize İşler Sazan Sarmalı' vizyonda. Sizi de Berrak olarak izliyoruz...
Benim ilk sinema filmim 'Organize İşler'. Bu sebeple zaten kült olmuş bu filme gönül bağım bambaşka. Bir de üstüne Türkiye'nin en iyi kalemlerinden Yılmaz Erdoğan'la bunca yıl sonra partner olarak bir araya gelmek şahane. Böylesine kaliteli, şık, eğlenceli bir işin içinde yer aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Oya Çınar
oya.cinar@posta.com.tr
- İkisini bir araya getirince etkisi 20 katına çıkıyor! Yağları şıpır şıpır eritip metabolizmayı fişekliyor! Kabızlık, gaz ve şişkinliğe son verip karnı dümdüz yapıyor
- Baş ağrısını şıp diye kesiyor! 1 parça kullanmak yetiyor: Migren ataklarını durduruyor, geçmeyen baş ağrısından kurtarıyor!
- Felç geçirdi hayatı değişti! Doktorları şaşkına çeviren gelişme: Kendi sesini tanıyamadı
- Kaşık kaşık yiyoruz ama metabolizmayı alt üst ediyor! Her kahvaltı sofrasında var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, diyabete davetiye çıkartıyor
- Karaciğeri resmen yeniden doğmuş gibi yapıyor! Her sabah aç karnına 1 kaşık yutmak yetiyor: Bağırsakları fokur fokur çalıştırıp ömre 10 yıl ekliyor!