Pazar Postası“Evde üç yerim var; sandalye, yatak, klozet ”
Paylaş
“Evde üç yerim var; sandalye, yatak, klozet ”

Televizyon dünyası şu sıralar Okan Bayülgen'in ekranda yapacağı devrimden söz ediyor... 'Okan Bayülgen acaba reytingi, milyonları, şöhreti bir kenara itip kanal mı kuracak?', 'Yoksa büyük bir transfere 'evet' demek üzere mi?'...

MÜGE DAĞISTANLI

muged@posta.com.tr

Telefon açııp da meraklarımı art arda sıralayınca “Gel anlatayım” dedi. Koştum gittim, Galata’da kurduğu cennet mahallesine... Evinin tam karşısındaki ofisine girdiğimde salonun orta yerinde kocaman bir masa, etrafında karizmatik adamlar ve kadınların bulunduğu ekibi harıl harıl çalışıyordu.

Sonra çaylar, kahveler, karpuzpeynirler ikram edildi. Derken Okan Bayülgen geldi... Bizi yukarı katta, eşi şirin Ediger’in reklam ofisinde misafir etti. Sorularımızı Türk kahvesi eşliğinde cevapladı. Bu sırada eşi şirin kapıda göründü. Öpüştüler. Okan Bayülgen’in fena halde açık olduğunu gözlerimle gördüm. Aşkını sordum, onu da anlattı. Evdeki halini öyle bir tasvir etti ki, gayet ciddi geçen röportajda kahkahalar atıldı. Sonra sıra geldi sayfada gördüğünüz fotoğrafların çekimine. Sokağa çıktık. Okan Bayülgen tam poz verirken yoldan geçen 2 genç şöyle laf attı: “Okan Abi ya, ekranda göründüğünden daha yakışıklısın...”

Okan bu sırada bir güldü, Muzaffer Abi deklanşöre bastı. Ayrılırken o, Mavra Kafe‘de arkadaşıyla kahve içmeye gitti. Teybi kapattığımda aklıma şu sözleri takılmıştı: “Evim temizlik, uyum ve aşk kokuyor. Sabaha karşı canlı yayından çıkıp evime dönerken yolda ‘Meleklerim şirin ve İstanbul uyuyordur şimdi’ diye düşünüyorum...

Bir ay önce televizyon dünyasıyla ilgili bir haber patladı! ‘Okan Bayülgen her şeyi bırakıp kanal kuruyor’ dediler. Doğru mu?

Şu an için bir şeyleri bıraktığım yok, ama gençlik kanalı kurduğum doğrudur. Adı; ‘18’. Ekim’de test yayınına başlayacak. İnteraktif yayın yapacağız. Yani sen ‘18’deki programı izlerken bilgisayarından yayına bağlanabileceksin. Yayın akışını hazırladık. Kanala reklam almayacağım, çirkin magazin de yok. Ekibi twitter’da buluyorum. Uyku rahatsızlığım olduğu için sabaha kadar ayaktayım. Twitter’daki sayfama girip oradaki gençlerle buluşuyorum. Zeki genç adamları ve kadınları topluyorum. Aralarından 10 kişiyi seçip ‘18’de önemli görevler vereceğim.

Reklam kuşağı olmayan bir kanaldan söz ediyorsunuz, hayal mi kuruyorsunuz?

Sevgilimle konuşurken, sevişirken ya da çok özlediğim birine kavuştuğumda araya biri girip ‘Durun şimdi! Birbirinizden azıcık ayrılın. Bu çok güzel bir an olduğu için araya 2 dakika reklam koyacağız’ diyor mu? Demiyor! Sevişirken reklam almıyoruz. Ekrandaki reklamlar, sıkıcı ve izlenmeyen bir kuşak haline geldi. Biz gizli reklam yapacağız. Diyelim ki programda kahve içiyorum. Falanca markanın kahvesini içtiğimi göreceksiniz. Ama program arasına ‘küt’ diye kahve reklamı girmeyecek.

Büyük kanallar bu yaptığınızı görünce ‘Okan çıldırmış olmalı’ diyecekler...

Valla bu dünyadaki yaşlılar biraz daha para kazanıp Beykoz Konakları’ndan ev alsınlar diye mi her şey? Tabii ki sistemi sarsmak kolay bir iş değil. Kuşak reklamına bel bağlayan kanallar da birkaç sene içinde çökecek.

‘Okan para, şöhret, reyting konusunda aştı. Artık sıkıldı. Bu yüzden kanal işine girdi’ diyorlar...

Hayır bir şeyden sıkıldığım yok, ortalığı toz duman etmekten de söz etmiyorum. Amacım; genç nüfusa yeni fikirler sunmak.

Alternatif bir kanal kurarken büyük kanalı bırakacak mısınız?

Olaya büyük ya da küçük reytingli kanallar diye bakmıyorum. AGB’nin yayınladığı reyting raporları da beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü foyası çoktan ortaya çıktı.

Reytingleri takmıyorsunuz öyle mi?

Dert etmiyorum. Çünkü alışageldiğimiz reytinglerde hep çok güçlüyüm. ‘Disko Kralı’nın son bölümü AB’de dördüncü, TOTAL’de 9’uncu oldu.

‘İlişkilerim sütlaç gibi değil’

Son ‘Altın Kelebek Ödülleri’nde ödül alırken ‘Ekran yüzü olmayan kanal babayı alır’ dediniz. O göndermeyi kime yaptınız?

Ekran yüzü olmak zordur. Bu iş tek başına yapılmaz. Beyaz gibi iyi bir rakibe, Kanal D’deki gibi iyi yöneticilere ve kaliteli bir teknik ekibe sahip olmalısın. Yalnızca dizilere sarılmış, bundan para kazananların babayı alacağını söyledim. Amacım birilerine laf sokmak değildi. Ben televizyonun, video kulübü haline gelmesinden endişe duyuyorum. Kanal yöneticileriyle bu konuda didişiyorum. Ama onlar düzeni devam ettirmek zorunda. Büyük katları, stüdyoları, arşivleri var. Ama ben bir seyirci olarak ‘Kurtlar Vadisi’nin eski bölümlerini artık izlemek istemiyorum. Arşiv yayıncılık beni çekmiyor. Bugün içerik ve yayın akışının ne olduğu önemli. Yalnızca arşivci ve yayıncı olarak kalanlar babayı alacak.

Peki gelecek sezonda nerede olacaksınız?

Eylül’de açıklayacağım. Büyük bir sürpriz yapabilir miyiz bilmiyorum. Ama takipçilerim açısından beni nerede bulacaklarının bir önemi yok.

Okan Bayülgen denildiğinde iki şey söyleniyor: ‘Gıcık oluyoruz’ ya da ‘Çok seviyoruz’... Tercihiniz hangisi?

Valla bana gıcık olanları göremiyorum. Eskiden vardı, sokakta tatlı tatlı itiştiğim genç adamlara rastlardım. Ama şimdi yok. Ben genç kızların odasında poster olan bir adam değilim. Emek harcanmış bir sevgiyi üstün ve değerli görüyorum. Benim dünyamda kadın-erkek ve dostluk ilişkileri sütlaç kıvamında başlamıyor. Kasları çözülmüş, yumuşamış ilişkilere girmiyoruz. Bir gerginlik olur. Aşkta da öyle değil midir? İki sevgili karşılıklı otururken karşılıklı tıslayan kediler gibi gergindir. Sevişmek, aşk, saygı onun üzerine gelen bir şeydir.

Programlarınıza konuk gelen ünlü arkadaşlarınızla da tıslayan kediler gibi misiniz?

Hayır konuklarla birlikte eğleniyoruz. Örneğin Emre Altuğ geldiğinde birbirimize laf sokup eğlenmemiz seyirci tarafından da beklenen bir şey.

‘Disko Kralı’na konuk seçerken özel bir formülünüz var mı?

Evet var. O masada yüzde 90 seks, yüzde 10 saygı var. Seks derken kastettiğim şu; zeka bana göre çok seksi bir şeydir. Televizyon da seksi olmak zorunda olduğumuz bir yerdir.

Bu aralar kendinizi seksi buluyor musunuz?

Kilo aldım. Kıçım büyüdü, memem çıktı. Yeni saç kesimimi bok gibi buldular.

Ama canlı yayında ‘Memem, göbeğim çıktı’ diyen sizsiniz...

Evet dedim. Zayıflayınca da ‘Çok sıskasın, hiç yakışmadı’ diyorlar.

Ekrandaki bu samimiyetiniz ve rahatlığınız rakiplerinizi kıskandırıyor mu?

Bilmem, duymadım böyle bir şey.

“Yaşlanmadan öleceğim”

Hakkınızda yapılan dedikodular kulağınıza hiç gelmez mi?

Ben şöhretler dünyasından kimseyi görmüyorum ki! Hiç ünlü arkadaşım yok. İstanbul’un bilinen kulüplerinde birlikte eğlendiğim, teknesine bindiğim kimse yok, davetlere de katılmam.

Galata’daki evinizin tam karşısında ofisiniz var. İçinde de 20 kişilik ekibiniz harıl harıl çalışıyor. Küçük bir mahalle kurmuş da birlikte yaşıyor gibisiniz.

Aynen öyle. En çok da evde eşim Şirin ve kızım İstanbul ile birlikteyim. Evin karşısındaki ofiste arkadaşlarım çalışıyor. Onların yanına uğruyorum. Ofiste sürekli eğlenceli işler var. Hiçbirimiz işe gidiyor gibi değiliz. Karım, ben ve 20 kişilik ekip bir arada eğleniyor gibiyiz. Örneğin bizde rutin iş saatleri de yoktur.

Eee nasıl çalışıyorsunuz? Sabah bu ofise gelen giden yok mu?

Benim için bir adamın sabah 09.00’dan 17.00’ye kadar bir masanın başında, ekranın önünde oturmasının bir anlamı olamaz ki. Ben adamın ürettiğine bakarım. O kişi ister amuda kalkıp üretir, ister düz oturarak, dileyen gece yarısına kadar çalışır. Kanal D’deki arkadaşlarım bana ‘Okan koca bir yıl kanala gelmedin’ diye takılıyor. Nasıl yaaa? Haftanın 3 gecesi oradaydım. Ben geceyarısından sabaha kadar çalıştım. O stüdyolarda, koridorlarda benden izler var. Ama sabahları oralarda dolaşmam.

Ekrandaki 15’inci yılınız. Hiç eskidiğinizi ya da yorulduğunuzu düşünüyor musunuz?

‘Disko Kralı’na gelen yaşıtlarımla ‘Lan çirkinleştik ya, yaşlandık, evlendik’ gibi şeyleri konuşmaya başladım. Bu hoşuma gidiyor. Eskiyorum tabii. Ama sürekli kıpırdıyorum. Bu işte yaşlanmadan öleceğime eminim. Yayına ilk başladığımda anne, baba, ağabey ve ablalarına ‘Bak ekranda bir adam var. Biraz gıcık görünebilir, ama birkaç kez izle lütfen’ diyen işte bu çocuklardı. Şimdi gençler. Sayıları 30 milyon kadar. Hepsi çok sağlam genç adam ve kadınlar.

Gençleri seviyorsunuz, ama magazinden nefret ediyorsunuz değil mi?

Nefret etmiyorum aslında. Ama söylediklerim bir türlü doğru anlaşılmıyor. Bu da beni sıkıyor. Magazin gazetecileriyle kameralarını kapadıkları andan itibaren çok yakınız. Muhabbetimiz iyi.

Magazincilere sık sık el işareti yapıyorsunuz, neden?

Bak, aynı el işareti tişörtümde de var. Bu işaret kızgınlık belirtisi değil. Benim gülümseyen yüzüm. Ama anlatamıyorum ki.

Şu sevmediğiniz magazini programlarınızda gayet güzel kullanıyorsunuz ama...

Evet, kullanıyorum. Defne Samyeli boşanma kararı aldıktan sonra programıma katılmıştı. Konuyla ilgili tek soru sormadım. En baba köşe yazarları bile ‘Okan böyle bir konuyu nasıl görmezden gelir?’ diye beni suçladılar. Bir hanımefendinin özel konusunu 6 kişinin oturduğu bir masada, milyonlarca kişinin gözü önünde niye paylaşayım? Ne kadar terbiyesizce bir şey olur bu. Ben magazinle dalga geçebilirim, magazini kullanırım. Ama magazin üretmem.

1,5 yaşındaki kızınız İstanbul’u hep gizlediniz. Fotoğraflarını çektirmediniz, ama İstanbul geçenlerde görüntülendi. Tepki duydunuz mu?

Hayır sinirlenmedim. Evde bir dehşet hali yaşamadık. ‘Keşke görünmemesini başarabilseydim’ dedim. O bir ruhla doğdu ve şu anda kişiliği oluşuyor. İstanbul’u küçük yaşta lüzumsuz bir şöhrete bulaştırmak, onu meşhur bir çocuk olarak okula göndermek istemiyorum. Ben bunun bedelini ödüyorum, eşim Şirin’e ödetiyorum. Kızıma mümkün olduğunca az ödetmek istiyorum.

İstanbul sıradan bir anne ve babası olduğunu düşünerek büyüyecek öyle mi?

Anne ve babasının meşhur arkadaşları ve öyle bir dünyası yok. Şirin ile hırslı insanlar değiliz. İstanbul’un babası her gün işe gidiyor, çalışıyor, bu işlere bulaşıp, eve dönüyor.

‘Koca olmak katil olmaktan zor’

Okan Bayülgen için koca olmak zor mu? İnsan katil olabiliyorsa koca da olabilir. Belki koca olmak, katil olmaktan daha zordur. Ama evlendikten sonra katil olmamak için ne yapmak lazım dersen? ‘Aşkı nasıl besleyeceğiz, nasıl yaşatacağız, birbirimize nasıl davranacağız’ diye düşünmek lazım. Biz Şirin’le birbirimize hayranız.

Geçenlerde durup dururken “Cem Yılmaz komik değil, Tarkan da artık yaşlı” diye bir açıklama yaptınız. Neden bunu söyleme gereği duydunuz?

İnanın böyle bir şey söylemedim. Bir internet sitesiyle röportaj yaparken şarkıcıları, komedi dünyasındaki insanları, inceleyen cümleler söyledim. İsim vermedim. Eleştirilerimi toplum önünde yapmam. Çünkü bu insanlarla beraber büyüdük.

Diyelim ki Cem Yılmaz ya da Tarkan ile yüz yüze geldiniz. Eleştirilerinizi yüzlerine ‘küt’ diye söyler misiniz?

Pek fazla görüşemediğimiz için birbirimize daha çok hal-hatır sorarız. Yaşlılar kolesterolü, gençler kazandıkları parayı ve hangi hanımlarla beraber olduklarını söylüyor.

Tam da bu noktada Erol Köse’nin korkunç itiraflarını yazdığı twitter’ları devreye giriyor. Sizin hakkınızda yazdıklarından haberiniz var mı?

Hayır, benimle ilgili bombası mı var?

Nasıl atlarsınız?

İddiaya göre; Cem Yılmaz yıllar önce ‘Okan Bayülgen ve Yılmaz Erdoğan’ın birlikte olduğu kadınlarla ben de aşk yaşayacağım’ diye yemin etmiş. Sizin flört ettiğiniz bazı hanımefendileri takip etmiş... Ben bu dedikodu dünyasına girmek istemiyorum. Birincisi arkadaşlar, ikincisi kadınlar söz konusu. Duymamış olayım.

‘Evde hiç karizmam yok’

Eşiniz Şirin ve kızınız İstanbul sizi çok değiştirmiş görünüyor.

Yoo, testerem hala masada duruyor. Ama daha olgun bir çocuk oldum. Yaş 47, normal tabii.

Evdeki haliniz nasıl, her şey süt liman mı?

Huzurlu bir aileyiz, ama evde muhallebi kıvamında değiliz. Eşim Şirin karizmatik bir kızdır. İlişkimiz ‘Hanım ben geldim’, ‘Hoşgeldin kocacığım, ben de sana bugün makarna pişirdim’ şeklinde değil. Bütün gün bır bır konuşup duran iki tipiz. Şimdi İstanbul da konuşmaya başladı. Bir de evdeki diğer kadınlar konuşuyor... Şirin, İstanbul, Fransız mürebbiye, dadı ve yardımcı ablamız olmak üzere 5 kadınla yaşıyorum. Bu gruba bazen kayınvalidem ve annem de katılıyor. 7-8 kadın arasında kalıyorum. Kadın kalabalığı içinde 3 yerim var: Mutfaktaki sandalyem, yatakta küçük yerim ve banyoda klozetin üstü.

Karizmanız yerlerde yani...

Evde hiç karizmam yok. Çoğunlukla kadınlar ordusu bana sabah kahvaltısını vermeyi bile unuturlar. Bir tek sevdiğim tarzda kahve yaparlar. ‘Şunun kahvesini verelim de, ayılsın ve gitsin’ derler.

Sabaha karşı programdan çıktıktan sonra eve hangi ruh haliyle gidiyorsunuz?

Yolda giderken ‘Meleklerim şimdi uyuyordur’ diyorum. Evim temizlik, uyum ve aşk kokuyor.

Biliyor musunuz, 3 yıl önce Şirin Ediger ile evlendiğinizde birçok kişi “Yakında boşanırlar” dedikodusu yapmıştı. Magazin dünyasının yüzünü kara çıkardınız valla.

Bu tamamıyla Şirin’e aşık olmamla ilgili. Kızım da çok önemli tabii, ama evliliğimizi ayakta tutan şey; Şirin’e olan aşkım.

Gerçekten ilk günkü gibi aşık mısınız?

İlk günkü gibi değil, daha fena aşığım. Hem de çok fena.

Evlenmeden önce hızlı bir hayatınız vardı. Günün birinde böyle bir aşk yaşacağınızı tahmin ediyor muydunuz?

Evet yaşayacağımı biliyordum.

(10.07.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

4

Haberin Devamı