Zor insanım kendimle bile flört etmezdim
Kanal D'nin fenomen dizisi 'Arka Sokaklar'a bu sezon 'Emniyet Müdürü Candan' olarak giren Ebru Cündübeyoğlu detaycı bir insan olduğunu belirtip ekliyor: "Kafam karışıktır. Sezgilerim kuvvetlidir. Dışarıdan kolay görünürüm, en kötüsü bu zaten. Uyarı vermem, bir anda patlarım."
RÖPORTAJ: OYA ÇINAR
Ebru Cündübeyoğlu bir ekran klasiği olan ‘Arka Sokaklar’a Emniyet Müdürü Candan olarak girdi. “Farklı bir rol bekliyordum ve aradığım rol geldi” diyor. Sohbet ederken ‘gerçek bir hanımefendi’ diyorsunuz. Çok nahif ama o, bir o kadar da zor olduğunu söylüyor. Diyor ki: Sensörüm yoktur. Uyarı vermem. Çok sabırlıyım ama birden patlarım.
TEK FARKLI ADIM TÜM YOLCULUĞU DEĞİŞTİRİR
Sizi yeniden ekranda görecek olmak ne güzel. Siz de setleri özlemişsinizdir herhalde. Nasıl hissediyorsunuz?
Teşekkür ederim. Özlenmez mi? Çok iyi hissediyorum. ‘Arka Sokaklar’ gibi bir televizyon klasiğinde yer almak benim de kısmetimde varmış. Çok mutluyum o yüzden.
Emniyet Müdürü Candan nasıl biri?
Ben ilk kez bir polisi oynuyorum. Candan sert, taviz vermeyen ama bir o kadar da liyakat sahibi ve iyi huylu bir emniyet müdürü...
“Gelen roller içime sinmiyor” diyordunuz. Candan karakteri sizi cezbetti o halde?
Maalesef 40’lı yaşlardan sonra, ülkemizde kadınların salt hikayeleri, aşkları, mücadeleleri, filmlerin ana aksı olmuyor. İşleri yokuşa sürme hikayelerinden öteye geçilmiyor yazılanlar. O yüzden hep topuklu ayakkabı giymekten öteye geçmeyen hikayeleri kabul etmek istemedim. Şimdi polisi oynuyor olmak beni mutlu etti. Aradığım farklı rolü buldum.
Siz o algıya teslim olmadınız ama hiç. Komik kadını da oynadınız. Güzel kadın çizgisine yaslanmadınız…
Çünkü bunun doğru olduğuna inanıyorum. ‘Deli Yürek’le başladı ekrandaki yolculuğum. O dönemin en popüler ve en güzel işiydi. Bir avukatı oynuyordum. Sonrasında hep kendimi tekrar etmemek üzerine devam ettim. Benim en büyük mücadelem bu oldu zaten ve hep yenerek devam ettim. O algıya teslim olmadım.
GÜZELLİĞİN İŞE YARAYIP YARAMAYACAĞI DURUMA GÖRE DEĞİŞİR
Güzelliğin bir avantaj olduğu söylenir hep. Sizin kariyerinizde bir handikap mıydı?
Güzellik bazen avantajdır, bazen dezavantaj. Güzelseniz güzelsinizdir. Bu insanlar için yeterlidir ve sizden çok da başka bir şey beklenmesine gerek yoktur. Yazma, çizme, söylem, yetenek, bilgi... Bir nevi insanların adalet arayışı çünkü hem güzel hem şöyle hem de böyleyseniz o zaman sıkıntı... Güzel olmayanlara haksızlık olurmuş gibi... O yüzden güzelliğin işe yarayıp yaramadığı değişir.
‘BirAz Solist’ projesiyle sahneye çıkacağınızı okudum. Doğru mu?
Evet, sahneye çıkma kararı aldım. 2013 yılında Türk Sanat Müziği albümü çıkararak başladığım müzik çalışmalarım devam ediyor. Çok keyif alıyorum. Cover’lar yaptım ama ilk defa Neylan Özgül’le beraber yaptığımız yeni bir parça var. Yakında onu çıkaracağım.
Şiir kitabınız ve romanınız da var. Yazıyla nasıl bir ilişkiniz var?
Şarkı, şiir, edebiyat… Ben bunları birbirinden ayırmıyorum. Sanat zaten bunların hepsini kapsıyor. Üretim aracınız değişiyor sadece. Kalem de kamera da sahne de benim için bir enstrüman. Yazı da kendimi bildim bileli benim için bir ifade şekli. Ben hayatın içinde hep yazıyorum. Yedi yıldır oynadığımız tiyatro oyunu ‘Ölüm Bizi Ayırana Dek’in de yazarlarındanım. Bir sinema filmi yazdım. O da önümüzdeki yaza çekilecek.
İNSAN, TATMİNKAR BİR YARATIK DEĞİL
Yaşadığınız hayattan tam bir tatmin içinde misiniz?
İnsanız… Tatminkar yaratıklar olduğumuzu düşünmüyorum. Hiçbir zaman tatmin olmak kolay değil. Vardığımız her yerde bir adım sonrasını hesap ederiz mutlaka. Yaşanmışlıklar birikince, geriye dönüp büyük resme baktığınızda, en küçük fırça darbesinin bile o büyük resme nasıl anlam kattığını görüyorsunuz. O yüzden geriye dönüp de ‘şurası kırmızı olmuş, dur bunu mavi yapayım’ demiyorum hiçbir zaman.
Başa dönseniz güzellik yarışmasına yine katılır mıydınız?
Şu anki mevcut resmimi değiştirecek hiçbir şey yapmak istemem. O, o zamanın Ebru’suydu, böyle bir tercih yaptı ve o tercih onun hikayesini şekillendirdi. Ben böyle bakıyorum. Tek bir farklı adım tüm yolculuğu değiştirebilir çünkü. Ama geriye dönüp o zamanki Ebru’yla biraz konuşabilmek, ona bazı tavsiyelerde bulunmak isterdim tabii. (Gülüyor)
‘AH O ESKİ GÜNLER’ DEMİYORUM BUGÜNE ODAKLIYIM
Sizin en popüler olduğunuz zamanla şu anki sanat dünyasında büyük farklılıklar var. Eskiyi özlüyor musunuz?
Eski zaten özlemli bir şey. Tüm geçmiş anılarımız orada. İster istemez eskiyi özlüyoruz ama olduğun anda mutlu olabilmek de beni mutlu ediyor. O yüzden ah o eski günler gibi bir arayış içinde değilim hiçbir zaman. Bugüne adapte olarak yaşıyorum.
“Hız çağı duyguları yok etti” fikrine katılmıyorsunuz o zaman?
Hiç katılmıyorum. Belki duyguların ifade ediliş biçimi değişmiştir ama her dönemin kendine ait bir duygusu var. Neticede insanız. Dönem kıyafetleri gibi düşünün. Üzerinde hangi elbise olursa olsun, içindeki yine insan. Duyguları kaplayan şeyler değişti sadece.
- Gece yemek yiyorsanız vay halinize! Gece yemek keyfi, diyabet kabusuna dönüşüyor: şeker fırlıyor, risk katlanıyor
- Suyunu 1 kaşık için: Bilinen en güçlü doğal antibiyotik! Kolesterolü damardan kazıyor, iltihabın kökünü kurutuyor! Organlara format atan bin yıllık mucize
- Anavatanı Meksika ama Samsun'da üretiliyor! Damarları saniyesinde genişletiyor, kolesterolü dengeleyip safra kesesindeki toksinleri arındırıyor
- Padişah yemeği olarak biliniyor! Sonbahar ve kış mevsiminin vazgeçilmezi: İçen hastalık yüzü görmüyor, öksürüğü şıp diye kesiyor
- Potasyum depolarını sıfırlıyor! 1 kaşık yiyenin ömrü 10 yıl kısalıyor, kemiklerdeki kalsiyumu söküp atıyor