Kanser ile ilgili doğru bilinen yanlışlar
1-7 Nisan, Kanser Haftası. Bilim insanlarının tedavisi için üzerinde geceli-gündüzlü çalıştığı kanser, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri. Kanserden korunmayı bilmek güzel ama yetmiyor
Bir kez yakalandıktan sonra nasıl davranacağımız, ne yiyip içeceğimiz de önem taşıyor. İşte bu yüzden Prof. Dr. Metin Çakmakçı kanserle ilgili yanlışları-doğruları söylerken Uz. Dr. Betül Öztürk de hastalığa yakalananlar için altın değerinde olan beslenme önerilerinde bulundu
Bedenimizde çok sayıda hücre var. Bu rakam; tahminlere göre 100 trilyon civarında. Bu hücreler oluşurken tüm özellikleri, nasıl çalışacakları, nasıl değişecekleri, hatta nasıl ölecekleri, DNA’larındaki genetik koda yazılıyor. Ayrıca, bu hücreler, her gün bazı dış etmenlere maruz kalıyor. Bu dış etmenler, hücrelerin DNA yapısı üzerinde de olumsuz etkiler oluşturabiliyor. Bedenimizin doğasında hatalı hücre davranışlarını onarabilme yeteneği var ama onarım mekanizması bozulduğunda kanser ortaya çıkabiliyor. Tıbbi teknoloji ve tedavi yöntemlerinin her geçen gün gelişmesiyle birlikte, kanserle ilgili olumlu haberler duyuluyor. Yanı sıra birçok doğru bilinen yanlış bilgi de ortaya atılıyor. Prof. Dr. Metin Çakmakçı kanser konusundaki ‘mit’leri şöyle sıraladı.
1-Kanser bulaşıcıdır: Bu önyargıyı şöyle düzeltmek mümkün; kanserli hasta ile iletişime geçmek, yakınında bulunmak, elini sıkmak bulaşma konusunda risk yaratmaz. Ancak seyrek de olsa, virüslerin neden olduğu bazı kanser türleri var. Belli durumlarda bu virüsler bulaşabilir. Bunların başında HPV virüsüyle gelişen rahim ağzı kanseri geliyor. Bu da aşı ile son yıllarda azaldı.
2-Kanser hastası olan ebeveynin çocuğunda da kanser gelişir: Bu bilgi de genel anlamda doğru değil. Bazı kalın bağırsak kanserlerinde kalıtsal yatkınlık ve genetik geçiş söz konusu. Ama genelleme yapılamaz. Bazen de ailesel yatkınlıklar söz konusu. Örneğin, meme kanserlerinin yüzde 5-8’inin kalıtsal olduğu biliniyor. Yani, çok özel durumlar dışında, ebeveynin kanser olmasına bağlı olarak çocuklarında da kanser görüleceği yolunda bir kural yok.
3-Saç boyası, parfüm gibi dış etkenler kanser yapar: Her türlü toksik maddenin vücudumuzdaki hücreler ve onların DNA’sı üzerinde etkisi vardır. Toksik maddelerden ne kadar uzak durursak o kadar sağlıklı yaşayabiliriz. Bununla birlikte, saç boyası ve deodorant gibi kozmetik maddelerin kanser gelişmesiyle ilişkisi kanıtlanmadı.
4-Pozitif düşünceyle kanser yeniliyor: Kanser tedavisinde pozitif düşünce son derece önemli olsa da tek başına yeterli değil. Önemli olan, tedavi süresince hastaların hem fiziksel hem ruhsal sağlığının korunabilmesi. Özellikle de cerrahi girişim, ilaç tedavisi ve radyoterapi sırasında hastanın psikolojik durumu korunup pozitif düşünceye sahip olması sağlandığında sonuçlar çok daha iyi oluyor.
5-Kanser olduğu hastaya söylenmemeli: Hasta yakınlarının “morali bozulur, daha kötü olur” inancıyla hastadan tanıyı saklamaya çalışması yanlış bir düşünce. Akli yetileri yerinde olmak koşuluyla, hastaya tüm gerçek, kendisinin talep ettiği kadar ve doğru şekilde verilmeli, tedavi seçenekleri paylaşılmalı ve yapılacaklar için rızası alınmalıdır.
6-Erkekler meme kanseri olmaz: Bu da yanlış bir inanış. Her 100 meme kanseri hastasından biri erkek. Ailelerinde kalıtsal meme kanseri olan erkeklerde bu durum daha sık görülür. Bu nedenle erkekler de memelerinde bir kitle fark ettiklerinde zaman kaybetmeden hekime gitmeli.
7-Cerrahi işlemler hastalığın yayılımını artırır: Bu da son derece yersiz bir inanç. Birçok kanser türünde en etkini, cerrahi tedavidir. Hastalıklı organın ya da tümörün çıkarılması, hastanın çok daha uzun süre yaşamasını ve yenileme riskinin azalmasını sağlıyor.
8-Biyopsi, kanseri yayar: Biyopsi, hastalığın tanısını koymak ve tedavisini planlamak için olmazsa olmaz girişimdir. Biyopsi yüzünden hastalığın sıçradığı, kötüleştiği ya da dağıldığına ilişkin korkuları destekleyen bilimsel çalışmalar bulunmuyor.
9-Bir kez kanser olunca işe dönmek zordur: Yanlış. Birçok hasta, tedaviden sonra yaşıtları kadar yaşam şansına sahip oluyor. Örneğin meme kanserinde, özellikle erken evrede yakalandıysa, tedavi tamamlandıktan sonra hastalığın tekrarlama olasılığı çok düşük. Tiroid ve deri kanserinde de tam şifa sunmak mümkün.
10-Kronik kabızlık çekenler kolon kanseri olur: Sadece söylenti. Kabızlık ile kolon kanseri veya rektum kanseri arasında herhangi bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu gösteren bilimsel bir çalışma yok. Bununla birlikte, bağırsak alışkanlıklarının nedensiz yere değişmesi bir kalın bağırsak kanseri belirtisi olabileceği için dikkat edilmelidir
Beslenme önerileri
Hemen hepimiz çağımızın hastalığı kansere yakalanmamak için neleri tüketmemiz, nelerden uzak durmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini biliyoruz. Peki kanser olmuş, kemoterapi gören hastaların nasıl beslenmesi gerektiğinden haberimiz var mı? Uz. Dr. Betül Öztürk’ten kemoterapi süreci beslenmesini ana hatlarıyla öğrendik. İlk kural, kemoterapi sürecinde hastalığın seyrine olumlu olacak bir beslenme tarzı edinmek. Bunun için de onkololoji uzmanından destek alınmalı.
Bağışıklık sistemi güçlensin
Meyan kökü, organik bal, papatya çayı gibi bitkisel besinlerin, tedaviye zararı olmaz. Ihlamur çayı, yeşil çay, günde 2-3 bardak siyah çay içilebilir. Çayınıza bir tatlı kaşığı pekmez veya bal atabilirsiniz. Elma, ayva, limon kabuğu ve böğürtlen yaprağı karışımına parça halinde tarçın ekleyerek çay hazırlamanın da yararı var. Zerdeçal ve çörek otunu yemeğin üstüne serpin. Kabızlığı önlemek için keten tohumu kullanmakta yarar var. Nar, domates ve havuç suyunu bir bardakta karıştırıp bir damla zeytinyağı ekleyerek her gün içebilirsiniz. Günde 2 kez avuç içi kadar taze badem ve ceviz tüketmekten geri kalmayın. Ancak ısırgan otu veya tohumu gibi ürünlerden uzak durun.
Her renkte meyve-sebze tüketin
Kansere karşı olumlu etki eden sebze ve meyveler, her gün 2 öğünde tüketilmeli. Mesela: Kabuklu elma, armut, muz, ananas, kivi, portakal, çilek, kayısı, limon şeftali, siyah üzüm, brokoli, ıspanak, lahana, soğan, marul, yer elması, karnabahar, sarımsak, havuç, salatalık, domates, kırmızı biber, turp. Bu sebzelerı zeytinyağı ile günlük pişirip günde 5-6 porsiyon yiyebilirsiniz. Mide şikayeti olmayan hastaların salatayı çiğ yemesinde sakınca yok. Sebzeler yenmeden önce 4-5 kaşık elma sirkesi konulmuş suda bekletilmeli. Pişirme sırasında da soğan ve sarımsak çok iyi kıyılmalı.
Bulantı ve kötü tada karşı...
Kemoterapi tedavisinden sonra mide bulantısını ve kusmayı önleyen ilaçlar verilir. Böylece sorun çözülür ama kemoterapi ve radyoterapinin ağızda yol açtığı tat bozuklukları, hastaya kendini kötü hissettirir. Bu tadı gidermek için meyve buzları kullanılabilir. Bunun için komposto ya da meyve suyunu buzluklara koyup dondurarak kullanın. Hasta bunu ağzına aldığında kötü tat yok olur. Hastanın ağzında yaralar varsa, Asitli ve baharatlı yiyecekler yerine çiğnemesi ve yutması kolay gıdalar tercih edilmeli. Tedavi yüzünden ağzı kuruyan kişiler de sakız çiğneyerek tükürük salgısını artırabilir.
Bol su içmek önemli
Kemoterapi alan hastalar, az su içtikleri için ciltlerinin kurumasından şikayet edebilir. Bol su içme, ilaç etkilerinin vücuttan daha hızlı atılmasına yardım ettiği için yararlıdır. Günde kışın 2, yazın 3 litre su tüketmek önemli. Kusma ve ishal şikayeti olan hastalar daha da fazla su içmeli. Bazı hastalar suyun tadından rahatsız olabilir. Bu hastalar bitki çayları tüketebilir.
UZAK DURUN!
- Kırmızı et miktarı azaltılmalı. Protein; beyaz et, peynir, baklagil gibi diğer kaynaklardan alınmalı.
-Günde 1-2 bardaktan fazla süt, kan şekerini ani düşürüp yükseltir. Bu yüzden süt tavsiye edilmez. Onun yerine 250-500 gram kadar yoğurt veya ayran önerilir.
-Aşırı yağlı ve ağır yemeklerden kesinlikle uzak durulmalı.
-Şeker oranı yüksek gıdalar tercih edilmemeli.
-Yüksek dozda vitamin kullanılmamalı, daha önce doktora danışılmalı.
-Greyfurt, kemoterapi alan hastalarda, ilaçlarla etkileşime gireceği için kullanılmamalı. Portakal ve mandalinayı serbestçe tüketmek mümkün.
-Meme tümörlü hastalar soya ve keten tohumu kullanmadan önce mutlaka doktoruna danışmalı.
-İçeriği bilinmeyen karışımlar asla tüketilmemeli
Spora engel yok
Kemoterapi sürecinde hastaların spor yapmasında kesinlikle sakınca yok. Yeter ki ağır sporlardan kaçınsınlar ve uygulamaktan zevk alsınlar. Kemoterapi gören hastalar;
-Barfiks, şınav ve halter gibi ağır sporlardan kaçınmalı.
-Sporda nabız kontrolü de çok önemlidir. Aktivite sırasında nabzın bir buçuk katına çıkması, kabul edilebilir. Bunu dengede tutmak için, yarım saatte bir 10 dakika ara ile nabız sayısı kontrol edilerek aktiviteye devam edilmeli.
-Haftada 3 gün 30-45 dakika hafif doğa sporları yapmalı.
-Spor, yemeğin üzerinden en az 2-3 saat geçtikten sonra yapılmalı.
-Yürüyüş, yüzme gibi vücudun hastalığa karşı direncini artıran sporları tercih etmeli. Masa tenisi, dans gibi sporlar da yapılabilir.
-Başta tenis olmak üzere partnerli sporlar, teşvik açısından yararlı
( 07.04.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )