Zorunlu değişen hayatımıza sağlıklı rutinler eklemeliyiz
Tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan corona virüs salgını, bu süreçte bizlere hem fiziksel hem de zihinsel olarak zor dönemler yaşatıyor. Klinik Psikolog Özge Esen zorunlu değişen sosyal hayatımıza severek uyabileceğimiz rutinler için bilgiler verdi.
Tüm dünyayı etkisi altına alan salgın hastalık nedeniyle hepimiz zor bir dönemden geçiyoruz. Hayatlarımızın olağan akışları sekteye uğruyor, rutinlerimiz büyük ölçüde değişmek durumunda kalıyor. Bu değişikliklerden belki de en önemlisi sokağa çıkmak ve sosyalleşmek alanlarına zorunlu olarak getirilen kısıtlamalar. Bu süreçte çoğumuz işlerimizi evden yürütmeye, alışverişlerimizi internet üzerinden yapmaya kısacası neredeyse tüm vaktimizi evde geçirmeye başladık. Bu durum bir takım sıkıntıları da beraberinde getirebiliyor. Özellikle yemek ile olan ilişkimiz, sosyal medyada dahi açıkça görülebilecek şekilde değişmiş durumda. Yemek yapmak, yeni tarifler denemek ve bunu bir sosyalleşme aracı olarak kullanmak her ne kadar eğlenceli bir aktivite olsa da, bu konuyla gereğinden fazla meşgul olmak yeme düzenimiz ve besin tercihlerimiz konusunda bir takım sorunlara yol açabilir.
Aşırı yemek yeme istememizin nedeni güvenlik algımızın sarsılmasından kaynaklı olabilir
Afetler, hastalıklar gibi güvenlik algımızı sarsan ve başlı başına birer stres faktörü olan olaylar yeme düzenimizi etkilerler, çünkü yeme davranışımız duygularımızdan bağımsız değildir. Olumsuz duygular yaşadığımızda aşırı yeme eğilimi gösterebiliriz. 2007 yılında Almanya’da yapılan bir araştırma duygularımızın, iştahımız ve aldığımız besin miktarı üzerinde %30 ile %48 oranında etkili olabildiğini ortaya koymaktadır. Özellikle kaygı, stres, öfke ve depresif duygu durumlar yaşadığımızda, duygusal durumumuzun kontrolü için yemeğe yöneliriz. Bu gibi zamanlarda olumsuz duygularla başa çıkabilme becerilerimiz önem kazanır.
Olumsuz bir duyguyla başa çıkabilmek için öncelikle o duygunun farkında olmamız ve onu tanımlayabilmemiz gerekir ki bize vermek istediği mesajı alabilelim. Çünkü hissettiğimiz her duygu bize bir şey söyler. Olumsuz duygular hissettiğimizde genelde kendimize onları yaşayacak kadar zaman tanımayız, bu duygulardan bir an evvel kurtulmak için acele kararlar alırız ve bu esnada hissettiğimiz duygunun bize ne anlatmak istediğini kaçırmış oluruz.
Duyguyla uyumlu davranışsal yöntemler geliştirilmeli
Normalden fazla ve sık miktarda beslendiğimizi düşündüğümüzde, yemek için harekete geçmeden önce o anki hislerimize odaklanmak iyi bir başlangıç olabilir. Fiziksel olarak aç olup olmadığımızı sorgulamak, eğer fiziksel olarak aç değilsek o anki hislerimizin neler olduğunu tanımlamaya çalışmak ve ortaya çıkan duyguyla uyumlu davranışsal yöntemler geliştirmek başa çıkma kapasitemizi arttırır. Örneğin yalnız hissettiğinizi fark ettiniz ancak bir şeyler atıştırmak yalnızlık hissiyle başa çıkmak için uygun bir yöntem değildir. O anda bir arkadaşınızı aramak, sevdiklerinizle iletişime geçmek ya da varsa evcil hayvanınızla ilgilenmek size asıl ihtiyacınız olan şeyi verebilir. Hislerinizden söz etmek ya da yazıya dökmek, o hissin altında yatan asıl ihtiyacınızı ortaya çıkartarak kendinizle ve sevdiklerinizle kurduğunuz ilişkileri daha sağlıklı ve anlamlı kılar.
Zorunlu olarak değişen hayat akışımız içerisinde kendimize yeni rutinler oluşturmak, belirsizlikle başa çıkabilmek adına bize yardımcı olur. Beslenmeyi de bu rutin içerisine eklemek ve bir düzene oturtmak sağlıksız yeme alışkanlıkları geliştirmemize engel olabilir. Ayrıca hobi edinmek, internet ya da telefonla da olsa sosyalleşmeye zaman ayırmak, ilgi alanlarımıza göre aktiviteler belirlemek, egzersiz yapmak ve uyku düzenimize özen göstermek de psikolojik sağlığımıza fayda sağlayacağı için olumsuz duygularla başa çıkabilme kapasitemizi arttırarak bu zorlu süreçte yemekle olan ilişkimizi daha sağlıklı kılacaktır.