Önce sosyal medya gündemine, ardından son dakika haberlerine bomba gibi düşen bir haber aldık. Benim de yakından tanıdığım, karakterine, insanlığına, saygısına kefil olacağım; kadın basketbolunun simge isimlerinden olan Işıl Alben, uzun yıllar Galatasaray formasını terletip, 3 Avrupa Kupası kazanarak efsaneleştiği sarı-kırmızılı takımdan ayrıldığını açıkladı.
“Çok değerli Galatasaray Ailem; bilmenizi isterim ki bu satırları böyle bir günde yazmak benim için çok zor. Ancak çıkan haberlerle ilgili bir açıklama yapmam gerekiyor. Kulübüm 31 Ocak 2020 tarihinde yeni sezon sözleşmemi tek taraflı olarak feshetti. Şubat’ın ilk haftasında görüşmeye çağrıldım ve üzerime düşen fedakarlığı yapmaya hazır olduğumu söyledim. Yöneticilerimizin uygun gördüğü, feshedilen sözleşmemin yaklaşık yüzde 40’ına denk gelen indirimi yapıp yeni sözleşmeyi kabul ettim.
Aradan 4.5 ay geçmesine rağmen şube profesyonellerinden tarafıma bir sözleşme gelmemesi benim için takımda istenmediğimin kanıtı oldu. Bu şartlar altında 12 senedir gururla taşıdığım 10 numaralı formamdan ‘Şimdilik’ ayrılıyorum. Galatasaray’a ve sizlere olan sevgim, ben nefes aldığım sürece devam edecek. Desteğini ve elini her zaman sırtımda hissettiğim Fatih Terim Hoca’ma, Sayın Başkanım Mustafa Cengiz’e, tüm Galatasaray camiasına ve siz büyük Galatasaray taraftarına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.”
KENDİMİ TUTAMAM
Bildiğiniz gibi bu köşe ve satırlar engelli sporlarının ve sporcularınındır. Ama iş saygısızlık, terbiyesizlik ve tekrarlanan konular olunca herkes bilir ki ben kendimi tutamam. Daha önce de benzer konuları Galatasaray’da çeşitli başkanlarla ve Tekerlekli Sandalye Basketbol Şubesi ile yaşadık. Hatta geçmişte Işıl’ın yaptığı fedakarlığı yapan çok fazla spor insanını harcadı bu şube.
Karşında senin Avrupa Şampiyonu takımının kaptanı varsa ve kalkmış sana sözleşmesi üzerinden sadece aşık olduğu sarı-kırmızı renklere bağlılığı yüzünden feshedilen sözleşmesinin yüzde 40’ına denk gelen indirim fedakarlığında bulunuyorsa ve sen ‘basketbol şubesi’ olarak tenezzül edip takım kaptanına 4.5 ay geri dönmüyorsan bu işte bir sıkıntı vardır. Yok yok, bu işte bir saygısızlık vardır.
SAHİ SİZ KİMSİNİZ?
Benim çok kullandığım, benimle çok özdeşleşmiş bir de laf vardır bu durumlar için: ‘Sevgide serbestlik, saygıda mecburiyet.’ Kimse birbirini sevmek zorunda değil ama birbirine saygı duymak zorunda.
Hiçbir insan üstü egonun, 12 yıl boyunca gururla formasını taşıyan, yüzlerce başarıya imza atmış ve sezonu Avrupa Şampiyonu olarak kapatmış, aynı zamanda Milli Takım Kaptanı olan olimpik bir sporcuya ve Galatasaray Kadın Basketbol Takımı Kaptanı’na bu saygısızlığı yapmaya, bu kadar ilgisiz bırakmaya hakkı yoktur. Acaba istifa etme hakkını kullanacak cesaretleri var mı? Sahi siz kimsiniz?
‘ENGELİNİZİN ARKASINA SAKLANMAYIN’
Bu köşede zaman zaman dikkat çekmeye çalıştığım engellilerle ilgili bir klişe vardır: Sporla ya da herhangi bir kültürel, sanatsal etkinlikle hayata bağlanmak. Bunun yanlış olduğunu bir kez daha dile getiriyorum. Engellilerin hayata bağlanmasını gerektirecek herhangi bir aktiviteye ihtiyaçları yoktur. Engelliler zaten hayata bağlıdırlar. Hayata bağlı oldukları içindir ki, birtakım sportif ve sanatsal faaliyetlerde bulunabiliyor ve başarabiliyorlar.
Bir şeyler yapmaları ve başarmalarındaki temel motivasyon hayatı sevmeleridir. İşte buna son örnek, Zonguldak’tan bir engelli kardeşimiz. Kendisi TESYEV bursiyeri. Bize bir teşekkür mektubu göndermiş ve engellilik ile hayata bağlılık konusunda ders niteliğinde sözler sarf etmiş. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Ereğli Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü öğrencisi olan bu genç kardeşimizin mektubunu aynen yayınlıyorum. “Sevgili TESYEV, vermiş olduğunuz burs için sizlere teşekkür ediyorum.
Yazacaklarımı köşenizdeki yazınıza eklerseniz diğer engelli kardeşlerimize belki biraz moral olur. Hastalığımı ben 10 yaşındayken fark ettiler. Epilepsi dediler hastalığıma. Çözümü var mı diye sorduğumda “Kesin bir çözümü yok sadece azaltabiliriz” dediler. Bu arada bilmeyenler için epilepsi ya da diğer adıyla sara nedir, bahsedeyim. Vücudunuzu bir süreliğine siz kontrol edemiyorsunuz. Kısa süreliğine bilinç kaybınız da olabiliyor.
İKİ SEÇENEK VARDI
Hastalığım ortaya çıktıktan sonra hayatımda ufak değişiklikler oldu. Her gün ilaç alıyor, ilaçların yan etkisiyle gün içinde çok yorgun oluyorum. Bütün bunlara rağmen hayatımda bu hastalığın etkisini hissetmedim. 8’inci sınıfa geldiğimde hastalığıma rağmen çalıştım. Sonuç olarak da özel bir kolejde yüzde 100 burslu okumaya hak kazandım. Liseye geldiğimde ise tamamen bir sahne canavarına dönüşmüştüm. Ne zaman, nerede bir etkinlik varsa ben o sahnede oluyordum. 9, 10 ve 11’inci sınıfta ise okul tiyatrosunda görev aldım.
Hiçbir zaman yaşamdan kopmadım. 2019 yılında Karadeniz Ereğli Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği’ni kazandım. Şimdi de her türlü etkinlikte çeşitli görevler alıyorum. Bir düşünün, epilepsi hastasısınız. Her an nöbet geçirme ihtimaliniz var, ne yapardınız? Hayat benim önüme iki seçenek sundu. Ya başımı öne eğip, bir kenarda hayatım boyunca her an nöbet geçirme korkusuyla yaşayacaktım ya da dik durup sağlıklı bir birey gibi hayatımı sürdürecektim. Tabii ki de dik durmayı seçtim.
HAYAT YAŞAMAYA DEĞER
Hiçbir zaman bu hastalığımın arkasına saklanmadım. Her zaman benden daha kötü durumda olanları düşündüm. Şunu sakın unutmayın: ‘Aldığınız nefesi geri verebiliyorsunuz. Bunu düzgün bir şekilde yapamayan insanlar da var.’ Ne rahatsızlığınız olursa olsun, bunun arkasına saklanmayın hiçbir zaman. Çünkü bu hayat gerçekten yaşamaya değer. Kerem Berber