Sevgili okurlar;
Cildimiz; vücudumuzu bir örtü gibi kaplayarak fiziksel, kimyasal ve mikrobiyal dış etmenlere, UV ve serbest radikallerin tahrip edici etkilerine karşı koruyan en değerli ve en büyük organımız. Dış dünyayla sürekli temas halinde ki cildimiz aynı zamanda kolayca da hasar alabilir. Cilt yapısına uygun olmayan temizleyiciler, mevsim değişiklikleri, kullanılan alerjik ürünler sebebiyle çocuk yaşlı hemen hemen hepimizin karşılaştığı en sık problem cilt kuruluğu, kızarıklık ve kaşıntı.
Cilt bariyeri cildimizin en dış kısmıdır ve katmanlı lipid tabakalarından oluşan güçlü bir yapı sergiler. Bu katmanların arasında yer alan doğal nemlendiriciler suyu cilt bariyerine bağlar ve bu sayede cildin nemli kalmasını sağlar. Bu koruyucu bariyer zarar gördüğünde ise cilt su kaybeder. Bu durum ciltte kuruluk ve kaşıntıya sebep olur. Savunmasız cilt bariyeri cildi tahriş edebilecek maddelerin vücuda girişine engel olmakta zorlanır ve bu durum daha fazla kaşıntıya sebep olur.
Kuru deri, pürüzlü ve pullu görünüşle beraber seyredebilen, deride kırmızılık, çatlama veya kaşıntı hissiyle tanımlanır. Ciddi olmayan cilt kurulukları belki çok rahatsız edici olmayabilir ama dolgun hücreleri büzüştürüp zamanla deriyi kırıştırdığından dolayı görüntüsü kötüdür.
Alerjik egzama olarak bilinen atopik dermatit ise çocuklarda daha sık görülen, tekrarlayan ve kaşıntılı lezyonlarla kendini gösteren kronik bir deri hastalığı. Genellikle yaşamın ilk yıllarında görülmeye başlar, çocuklarda yüzde 10-20, yetişkinlerde yüzde 1-3 oranında görülür. Deride yer alan kronik, pembe kırmızı renkli, yüzeyi pürüzlü, kaşıntılı ve tekrarlayan döküntüler olarak tanımlanmaktadır.
Atopik dermatitte seramit ve yağ asitlerinden oluşan cilt lipitlerinin salgılanma sürecinde ve oluşumunda düzensizlik söz konusu. Böylelikle, suyu tam olarak tutamayan, tahriş edici ve alerjen maddelere karşı dayanıksız kuru deri oluşur. Tahriş edici ve alerjenlerin artan seviyelerine karşı cilt koruyucu özelliğini gösteremez ve ciltte kızarıklıklar oluşmaya başlar.
Kuruluk, atopik dermatit/egzama, alerjik cilt reaksiyonları ve diğer farklı cilt tahrişleri gibi durumlarda, doğru kullanılan nemlendiriciler cildin kendi lipid tabakalarını güçlendirir ve bu da kaşıntı ve kızarıklığın giderilmesini sağlarken cildin yenilenerek düzelme sürecini de destekler.
Bu problemlerde cildin bozulmuş olan bariyerini onarmak esas amacımız. Bu konuda imdadımıza da lamellar lipid teknolojisiyle hazırlanmış, kortizon içermeyen nemlendiriciler yetişiyor. Bu teknoloji sayesinde, tahrişe karşı doğal bir koruma oluşturan cildin kendi lipid tabakaları güçlenir ve bu da kaşıntı ve kızarıklığın giderilmesini sağlarken cildin yenilenerek düzelme sürecini de destekler.
Biz kadınlar olarak ergenlik çağından itibaren, gebelik, annelik ve menopozda kadın sağlığı ile bazı şikâyetlerle karşılaşıyoruz. Aklımıza gelen soruların cevaplarını bazen arkadaşlarımızdan, yakınlarımızdan almaya çalışıyoruz. Ancak kulaktan dolma bilgiler bizi zaman zaman doğru bilinen yanlışlara yani efsanelere maruz bırakıyor. Oysa duyduğumuz her efsanenin aslında bir gerçeği var. Bu soruları en doğru şekilde öğrenmenin yolu konuyu uzmanına danışmak. Ben de en çok merak edilen soruları Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Engin Oral’a sordum.
Türkiye’de korunma amaçlı olarak hangi yöntemler kullanılıyor?
Türkiye’de maalesef en yaygın kullanılan yöntem geri çekme de denen dışarı boşalmadır. Ardından takvim yöntemi, kondom, spiral ve doğum kontrol hapı gelmektedir. Tüplerin bağlanması çok az uygulanmaktadır. Geri çekmede %20-30 oranında korumaz yani yüksek gebelik riski taşır. Oysa modern doğum kontrol yöntemleri olan doğum kontrol hapları ve spiral yani rahim içi araçlarla koruma %98-99 kadar yüksektir. Ayrıca geri çekme yöntemi cinsel hayatı olumsuz etkiler; bu nedenlerle geri çekme yöntemini tavsiye etmiyoruz.
Doğum kontrol hapları ülkemizde niçin gelişmiş ülkelerden daha az kullanılıyor?
Temel neden yanlış inanışlar yani efsaneler ve bilgi eksikliği… Hapların içeriğindeki hormon domatesteki hormonla karıştırılıyor. Doğum kontrol haplarında iki ana madde olan östrojen ve progesteron kadının doğal olarak vücudunda bulunan östrojen ve progesterondur. Ayrıca kadınlarımız doğum kontrol haplarının kısırlık yapmasından, kilo aldırmasından, hatta kanser yapmasından korkuyor.
Birincisi doğum kontrol hapları hiçbir şekilde kısırlık yapmaz, kadının üreme kapasitesini azaltmaz. Hatta doğum kontrol haplarını polistik over, çikolata kisti gibi çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanmakta ve tedavi edici etkilerinden faydalanmaktayız. Ancak bu hastalıkların yumurtalıklar üzerindeki olumsuz etkisi maalesef doğum kontrol haplarına yüklenmektedir.
İkincisi kanser konusu. Doğum kontrol hapları uzun yıllardır kullanılan haplardır ve kanser ile ilişkili olduğu kanıtlanamamıştır. Uzun yıllar meme kanseri ile ilişkili olduğu düşünülmüştür ama çalışmalarda meme kanserini artırdığı gösterilmemiştir. Aksine doğum kontrol hapları en önemli 3 kanser olan yumurtalık, rahim ve kalın bağırsak kanserlerini azaltmaktadır.
Sevgili okurlar;
Karaciğer vücudumuzun en büyük iç organıdır. Yediğimiz ve içtiğimiz, vücudumuza giren her şeyi işler ve kullanmamız için enerji ve besinlere dönüştürür. Protein, kolesterol ve safradan vitamin, mineral, karbonhidrat depolamaya kadar çeşitli temel görevleri yerine getirir. Ayrıca alkol, ilaçlar ve toksik maddeleri de kanımızdan ayırarak vücudumuzu korur. Enfeksiyonlarla savaşmamıza yardımcı olur. Bu ana görevlerle birlikte vücutta 500’den fazla fonksiyondan sorumludur. O yüzden karaciğerinizi iyi durumda tutmak sağlığın korunması için son derece önemlidir.
Her ne kadar kendini yenileyebilme özelliği olsa da özellikle karaciğeri etkileyen hepatit enfeksiyonları, alkol, uyuşturucu gibi toksik maddelere uzun süre maruz kalması, zehirlenmeler, beslenme bozukluğuna bağlı yağlanma karaciğerin normal fonksiyonlarını yerine getirmesine engel olmakta ve sorumlu olduğu tüm bu sistemleri sekteye uğratmaktadır.
GEREKSİZ VE KONTROLSÜZ İLAÇ KULLANMAYIN
Her yabancı madde gibi ilaçlar da karaciğerde dönüştürülüp uzaklaştırıldığı için karaciğeri yormaktadır. Onun bu yükünü hafifletmek için reçete edilmediği sürece ilaç kullanmayın. Özellikle bazı ilaçlar toksik etkileri sebebiyle geri dönülmez hasara sebep olabilmektedir ve doktorunuzun kontrolü altında, hatta bazı durumlarda karaciğer testlerinin eşliğinde kullanılmalıdır.
HEPATİTLERE KARŞI AŞILANIN
Hepatit A, B ve C virüsleri karaciğere yerleşerek enfeksiyona neden olur. Karaciğerin en büyük düşmanlarından olan bu enfeksiyonlar uygun bir şekilde tedavi edilmezse karaciğer yetmezliği ya da siroza neden olabilmektedir. Henüz hepatit C için bir aşılama olmasa da Hepatit A ve B için en etkili korunma yöntemi aşılamadır.
HER BİTKİ MASUM DEĞİLDİR
Sevgili Okurlar,
Havaların soğumasıyla birlikte artık cildimizde de kışın ve soğuk havaların etkilerini hissetmeye başladık. Kuruyan, çatlayan ve canlılığını kaybetmeye başlayan cildimize kış mevsimine uygun doğru bakımları uygulamalı ve kışa hazırlamalıyız.
Güzelliğin ve sevginin simgesi haline gelen gül, orta çağlar da dâhil olmak üzere binlerce yıldır kullanılmaktadır. Hem güzellik ürünlerinde hem de sağlıkta geleneksel olarak kullanılmıştır. Güçlü bir anti-enflamatuar etkisi ve onarıcı özelliği vardır.
Cilt tahrişlerini yatıştırır ve kızarıklıkları giderir:
Güçlü anti-enflamatuar özelliği sayesinde tahrişleri azaltır, egzama ve rosacea’da cildi sakinleştirir.
Enfeksiyonları önler ve tedaviye yardımcı olur:
Gül suyunun kuvvetli antiseptik özellikleri vardır. Ciltte kullanıldığı gibi boğaz enfeksiyonlarında ve ağız yaralarında gargara yapılarak kullanılmıştır.
Yara izi ve yanıkları iyileştirir:
Son yıllarda bilinirliğinin de artmasıyla B12 vitaminin faydaları ve önemi daha fazla gündemimize gelmeye başladı. Gelin birlikte bu önemli vitamine bir göz atalım.
Kobalamin olarak da bilinen B12 vitamini, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu ancak üretemediği önemli bir vitamindir. Kendimiz üretemediğimiz için mutlak suretle dışarıdan beslenmeyle almamız gerekmekte. Yeteri kadar alamadığımız da ise takviye edici ürünlerle bu açığı kapatmamız gerekiyor. Daha çok hayvansal ürünlerde (kırmızı et, sakatat, somon, süt ürünleri, yumurta) bulunduğu için vejeteryan ve vegan beslenen kişilerde sıklıkla eksikliğiyle karşılaşılmaktadır.
• Yaşlı yetişkinler
• Crohn hastalığı veya çölyak hastalığı gibi gastrointestinal rahatsızlıkları olan kişiler
• Hipertiroidi gibi otoimmun hastalıklar
• Bariatrik cerrahi veya barsak rezeksiyonu cerrahisi gibi gastrointestinal cerrahi geçirenler
• Tip 1 ve Tip 2 diyabeti olan ve metformin kullanan kişiler
• Mide asidini baskılayıcı proton pompa inhibitörlerini alan kişiler de B12 vitamini eksikliği yaşamaktadır.
Sevgili okurlar,
Son zamanlarda yapılan çalışmalarla değeri gittikçe daha iyi anlaşılan ve daha sık duymaya başladığımız propolise gelin birlikte göz atalım.
PROPOLİS NEDİR?
Propolis arıların bitkilerin yaprak, sap ve tomurcuklarından topladıkları çok güçlü antioksidan ve antimikrobiyal etkilere sahip tamamen doğal bir arı ürünüdür. Arılar tarafından, kovandaki mikropları yok etmek ve kovanın sterilizasyonu için kullanılır.
PROPOLİSİN FAYDALARI NELERDİR?
Propolis kovanda hangi görevi görüyorsa, doğru işlendiği takdirde insan vücudunda da aynı etkileri gösterir. Virüs ve bakterileri yok ederek vücudun hastalıklarla savaşmasına yardımcı olur. Çocuklar kreş, okul vb. kalabalık ortamlarda maruz kaldığı mikroplardan dolayı sık sık hasta olurlar. Propolis düzenli tüketildiğinde bağışıklığı güçlendirerek hastalanma sıklığının azalmasına yardımcı olur. Bunun yanı sıra;
• Solunum sistemi rahatsızlıklarında,
• Alerjik astım,
Sevgili okurlar;
HPV ve rahim ağzı kanseri hakkında en çok merak edilenleri ve korunmak için neler yapılabileceğini sizler için Jinokolojik Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Faruk Köse hocamıza sordum.
HPV nedir?
HPV (insan papillom virüsü) nezle-grip mikrobu gibi bir virüstür. Bu virüsün 200’den fazla tipi vardır. Ortalama 35 tipi kadın ve erkek cinsel organlarına yerleşebilir. Bu virüslerin değişik tipleri; kadınlarda; rahim ağzı kanseri, kadın ve erkekte; dış genital organların kanseri, makat kanseri, boğaz-gırtlak kanseri ve dış genital organların siğillerinden sorumludur.
Bende HPV pozitif çıktı, bu ne demek?
HIV’nin yüksek riskli dediğimiz 15 tipi vardır. HPV pozitif demek bunlardan herhangi biri pozitif demektir. Düşük riskliler varsa biz sonuca negatif deriz. Rahim ağzı kanserlerinin % 70-80’inden yüksek riskli 15 HPV tipinden tip 16 ve 18 sorumludur. Anogenital siğillerin ise %90’ından düşük riskli HPV tiplerinden tip 6 ve 11 sorumludur.
HPV nasıl bulaşır?
Sevgili Okurlar;
Bağırsak florasının ne kadar önemli olduğunu ve hayat kalitemizi doğrudan etkilediğini artık daha fazla duyuyoruz. Tıbbın babası sayılan Hipokrat “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar. Bağırsak hasta ise, vücudun geri kısmı da hastadır” diyerek eski zamanda bile bağırsak sağlığının önemini işaret etmiştir. Kendi içindeki karmaşık sinir yapısı ve çalışma sistemiyle de “ikinci beyin” olarak anıldığını da duymuşsunuzdur. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda bu ünvanı doğrular nitelikte. Avustralyalı bir araştırma ekibi, bağırsaklarda beyinden ve omurilikten bağımsız olarak çalışan ve yaydığı elektrik dalgalarıyla besinlerin sindirim sisteminden geçişini senkronize ve koordine eden, vücuttan atılmasını sağlayan ikinci bir beynin olduğunu keşfetti.
Günümüz yaşam tarzının ve beslenme alışkanlıklarının büyük etken olduğu, en fazla karşılaştığımız sindirim problemi İrritable Bağırsak Sendromu (İBS) olarak bilinen huzursuz bağırsak hastalığı. Her 5 kişiden 1’inin muzdarip olduğu, fakat doktora başvurmayan kişiler göz önüne alındığında toplumun çok daha büyük bir kısmını etkilediği düşünülmekte. Karında şişkinlik, ağrı, aşırı gaz, kabızlık veya ishal gibi dışkılama düzensizlikleriyle kendini gösteren problem tedavi edilmediğinde başka hastalıklara sebep olmasa da, kişinin günlük yaşamında ki konforunu ciddi şekilde bozmaktadır. Kadınlarda erkeklere oranla çok daha sık karşılaşılan İBS’de hormonal değişikliklerin ve stresin de önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
Mutlu Bağırsak = Mutlu İnsan
Beynimizde olduğu gibi bağırsaklarımızda da yoğun sinir hücreleri bulunuyor. Bağırsaklarda bulunan bu sinir hücreleri mutluluk hormonu olarak bilinen “serotonin” sentez ediliyor. Dikkat çekici tarafı ise ruh halimizde, uyku düzenimizde, depresyonda rolü olan serotoninin bağırsaklarda beyinden çok daha fazla oranda bulunması.
Probiyotik
Probiyotikler bağırsaklarımızda doğal olarak bulunan yararlı bakterilerdir. Doğal olarak vücutlarımızda probiyotik barındırıyoruz ancak çoğu zaman bilinçsizlik nedeniyle yok ediliyor. Probiyotiklerin azalması da sindirim problemleriyle birlikte pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bağırsaklarımızda bilinen 10 trilyondan fazla mikroorganizma yaşamaktadır. Ağırlıkları ise yaklaşık olarak 1-1,5 kg’dır. Bu probiyotikler bağışıklık sistemimizi güçlendirip hastalıklardan koruyor ve vücudumuzda dengenin sağlanmasına destek oluyor.