Sevgili okurlar,
Mevsimlerin değişmesiyle ihtiyaçlarımız ve problemlerimiz, bizlere yöneltilen sorular değişmekte. Yazın bitmesiyle gelen sonbahardaen çok karşılaştığımız konular, nezle ve gribe karşı korunma ve sonbahar depresyonu.
Nezle, grip, zatürre gibi üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının sebebi olan virüsler sonbahar-kış mevsiminde daha fazla görülmekte. Kalabalık şehirlerde kapalı alanlar, toplu taşıma araçları, okullar ve alışveriş merkezleri gibi toplu halde bulunulan alanlar enfeksiyonun yayılması için uygun ortamlardır. Korunmak için bulunduğumuz ortamı sık sık havalandırma, günde 1-2 saat açık alanda kalma, el yıkamaya özen gösterme gibi basit tedbirler almalıyız. Bağışıklık sistemimiz için destekler almalı, özellikle kapalı alanlar ve toplu taşıma araçlarını kullanırken antiviral özellik gösteren koruyucu ürünler kullanabilirsiniz. Bu ürünler ağız ve boğaz mukozasında koruyucu bir bariyer tabaka oluşturarak solunum yoluyla gelen bakteri ve virüslerin girişini engeller.
Yaza veda etmek istemeyenlerin bir diğer problemi; sonbahar depresyonu! İlkbaharda doğanın canlandığını görmek bizleri daha neşeli ve coşkulu hissettiriyor. Sonbaharda ise havaların soğuması, günlerin kısalması bize yazın bittiğini hatırlatıyor. Güneşli açık alanlardan tekrar kapalı alanlara girilecek olması, okulların başlaması, sorumlulukların artması bize mutsuzluk veriyor. Azalan güneş ışınları mutluluk hormonu seratonin salgılanmasının azalmasına, beyin kimyasının değişmesine ve depresyona sebep oluyor.Sonbaharın sebep olduğu stresle başa çıkmanın yollarını ileride sizlerle paylaşacağım, bugün ise sizlere aşk hormonu olarak da adlandırılan oksitosinden bahsetmek istiyorum.
SONBAHAR DEPRESYONU
“Yunanca “oxys” ve“tokos” kelimelerinden oluşan “Oksitosin”in anlamı “çabuk doğum”dur. Doğum esnasında yoğun olarak salgılandığı için kadınların doğumu daha kolay yapmalarını sağladığı için bu şekilde adlandırılmıştır. Oksitosinin başlıca görevinin, kadınların doğumu kolay gerçekleştirmesi ve bebeği ile bağ kurabilmesi olmasına rağmen sosyal hayatımızda çok fazla etkisi tespit edilmiştir. Eşler, partnerler, ebeveynler ve çocuklar arasındaki bağın güçlenmesinde etkilidir.Bu sebeplerle mutluluk düzeyine olan etkisi sebebiyle “mutluluk hormonu” olarak da bilinir. Son yıllarda, oksitosin hormonunun rahatlama ve sakinleşme sağlayıcı etkilerini keşfeden pazarlamacılar, bu özelliklerden faydalanmaya başlamışlardır. 2000’li yılların başında ortaya çıkan bir pazarlama ekolü olan nöropazarlama, tüketici davranışlarının beyin ve sinir sistemindeki işleyişini anlamaya ve aydınlatmaya çalışır. Nöropazarlama uzmanlarınca gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar göstermektedir ki satın alma kararlarımızı almamızı sağlayan en önemli faktörlerden biri stres ve baskı ortamından uzak olmamızdır. Dolayısı ile bir tüketicinin en kolay satın alma anı “oksitosin” seviyesinin yüksek olduğu andır. Buradan hareket ile nöropazarlamacılar oksitosin seviyesini arttıracak yöntemler üzerinde çalışmaktadırlar.
DAHA MUTLU OLMAK İÇİN
Bu çerçevede, oksitosin hormonu salgısını artıran bazı aktiviteler tespit edilmiştir:- Gülmek
- Sarılmak, dokunmak
- Bazı kokular (Örn: Taze pişmiş kek, fırından yeni çıkmış ekmek, kahve vb.)
- Bazı sesler (Örn: Bebek kahkahası, kuş cıvıltısı vb.)
- Hayal kurmak
- Dans etmek
- Egzersiz yapmak
- Karşılıksız iyilik yapmak
- Dürüst olmak
- Bazı besinler (Yumurta,muz, acı biber, lifli taze meyve, omega 3 içeren besinler, su)
Siz de bu küçük ipuçları ile daha mutlu olmak için biraz oksitosine ne dersiniz?
AĞIZ YARALARININ SEBEBİ
Sistemik hastalıklardan enfeksiyonlara ve vitamin eksiklerine kadar birçok sebebi olabilen ağız yaralarının en çok görülen sebebi; travmaya bağlı ülser!- Hatalı şekilde diş fırçalama
- Yanlışlıkla ısırma
- Çok sıcak içecekler
- Kırık diş veya çeşitli protezler ağız içerisinde yaralanmaya bağlı yaralar oluşturuyor.
Aft olarak bilinen ağız içinde oluşan ağrılı yaralar kişinin konuşma, yeme-içme gibi günlük ihtiyaçlarını engelleyerek yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. İçerisinde alkol, kimyasal kortizon gibi ağız mukozasını bozmayan ağız içi koruma jelleri, hem yaraların üzerini kaplayıp günlük yaşam konforunuzu geri verir hem de içeriğinde bulunan aloe vera gibi bitkisel yağlarla ağrıyı dindirip iyileşmeyi hızlandırıyor.
3 YENİ MESAJINIZ VAR
TAŞINABİLİR YAPAY BÖBREK
Standart diyaliz yöntemleri, hastaların taşınarak uzun süreyle makinelere bağlanmalarını gerektiriyor. Bir Amerikan firmasının geliştirdiği yapay böbrekse, kanı her saat başı süzüyor. Tam otomatik, pille çalışan makine yalnızca 2,5 kg ağırlığında olduğundan kolayca taşınabiliyor.
GENÇLİĞİN SIRRI BULUNDU
İnsanlığın gençlik hedefine sonunda ulaşılmış olabilir. Bilim insanları yaşlanan hücreleri yeniden programlama tekniği ile kök hücrelere çevirmeyi başardı. Deneylerde, farelerin ömürlerinin yüzde 30 oranında uzatılabildiği görüldü.
ANTİBİYOTİK DİRENCİNE ÇÖZÜM
Bilim insanları, mantarların içerdiği biyo-etken maddeleri üreten binden fazla gen yolunun varlığını tespit etti. Araştırmacılara göre, bu çalışmadan yola çıkılarak daha güçlü ilaçlar doğal yoldan üretilebilir ve antibiyotik direnci sorun olmaktan çıkarılabilir.