Bebekler yaptığınız her şeyi veya nedenini anlamaz. Ancak bebeklere yüksek sesle kitap okumak, ebeveynler ile bebekleri arasında yıllarca devam edebilecek harika bir aktivitedir ve bebeklerle ebeveynleri arasında güçlü bir bağ kurmaya yardımcı olur.
Kitap okumak, bebeklerin beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Bebekler 1 yaşını doldurduklarında ana dillerini konuşmak için gereken tüm sesleri öğrenmiş olurlar. Bu nedenle onlara yüksek sesle ne kadar çok kitap okursanız, bebeğiniz o kadar çok kelime duyar ve o kadar iyi konuşabilir.
Kelimeleri duymak, bir bebeğin beyninde zengin bir kelime ağı oluşturmaya yardımcı olur. Bebekleriyle sürekli iletişim halinde olan ve onlara sürekli kitap okuyan ailelerin çocukları 2 yaşı geldiğinde, diğer çocuklara oranla (aileleri tarafından kitap okunmayan ve yeterli iletişim kurulmayan çocuklara göre) daha fazla kelime bilgisine ve dil becerisine sahiptir.
Küçük bebekler bir kitaptaki resimlerin ne anlama geldiğini bilmeyebilir, ancak bunlara, özellikle yüzlere, parlak renklere ve farklı desenlere odaklanabilir. Ninni ve tekerlemeler okuduğunuzda veya söylediğinizde, bebeğinizi eğlendirebilir ve rahatlatabilirsiniz.
Bebekler 4 ila 6 ay arasında olduklarında kitaplara daha fazla ilgi göstermeye başlayabilir. Bu dönemde bebekler kitapları tutmaya çalışabilir, ağızlarını açarak kitapları çiğnemeye çalışabilir ve kitapları ellerinden düşürebilirler. Bu süre zarfında aileler bebekleri için, parlak renkler ve tanıdık, tekrarlayan veya kafiyeli metinler içeren , kartondan yapılan veya kumaş kitapları tercih edebilir.
Bu ay grubu arasında bebekler resimlerin nesneleri temsil ettiğini anlamaya başlar ve bazı resimleri, sayfaları ve hatta bazı hikayeleri diğerlerinden daha çok sevdiklerini göstermeye başlayabilir. Bebeğiniz siz okurken, kitabı alırken ve sesler çıkarırken size yanıt verecektir. 12 aya kadar, bebekler sayfaları çevirecek (sizden biraz yardım alarak), bir sayfadaki nesneleri okşayacak veya göstermeye başlayacak ve seslerinizi tekrar edecektir.
• Kitap okurken bebeğinize sarılmanız, bebeğinizin kendini güvende, sıcak ve size bağlı hissetmesine yardımcı olur.
Kaynak:Kidshealth
Son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz bir ebeveynlik biçimi bulunuyor; bilinçli ebeveynlik (mindful parenting). İçinde olduğumuz anı olduğu gibi deneyimlemeyi amaçlayan “farkındalık” kavramından gelen bilinçli ebeveynlik kavramı, anne ve babaların dikkatini çocuğuyla olan ilişkisine vermesi olarak tanımlanıyor.
Diğer ebeveynlik stillerinde; anne ve babaların çocuklarıyla ilgili bir eylemle/durumla karşılaştıklarında bununla nasıl baş edeceğine yönelik stratejilere odaklanmak söz konusuyken bilinçli ebeveynlik; herhangi bir olay/durum karşısında çocuğa direkt bir tepki vermek yerine daha sakin kalmayı ve durumu kabullenerek hareket etmeyi kapsıyor. Ancak elbette bilinçli ebeveynlik çocuğunuza sadece gülümsemek ve olumlu etkileşimler kurmak anlamına gelmiyor. Ebeveyn olarak daha dikkatli ve duyarlı olmayı; çocuğunuza bir durum karşısında öfkeyle bağırmak yerine, tepki vermeden önce düşünmeyi teşvik ediyor.
Bu ebeveynlik yaklaşımında, anne ve babaların, içinde bulunulan “an”a yönelik dikkatini toplaması ve şimdi yaşanan bir olayı, geçmişte yaşananların ya da geleceğe dair beklentilerinin ekseninde değerlendirmemesi; duygusal ve anlık sert tepkilerini en aza indirerek ve kendi davranışlarını kontrol ederek çocuğu için en uygun olan davranışı sergilemesi gerekiyor.
Bilinçli ebeveynlik üzerine Vermont Üniversitesi’nde yapılan çalışmanın baş araştırmacısı Justin Parent’e göre, bilinçli ebeveynliğin üç temel bileşeni bulunuyor:
Bu beceriler sadece ebeveynler ile çocuk ilişkisini korumaya ve geliştirmeye yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda zor durumlarda nasıl tepki verileceğine dair olumlu rol modelleme sağlıyor. Bilinçli ebeveynliğin ayrıca, çocukların stresini azaltmak, bir çocuğun öğrenmesi ve keşfetmesi için güvenli ve emniyetli bir ortam yaratmak gibi pek çok faydası bulunuyor.
Mükemmel anneler, doğum sonrası incecik bedenler, hem işe hem çocuğuna yetebilenler, kusursuz mutlu aile tabloları… Araştırmalar sosyal medyada sürekli pohpohlanan bu mükemmeliyetçi ebeveynliğin birçok annenin kendini yetersiz hissetmesine neden olduğunu gösteriyor.
Kanada’da “annelik ve sosyal medya” üzerine yapılan bir araştırma, Instagram, Facebook, Twitter gibi sosyal medya uygulamalarının anneleri, ebeveynlik konusunda kendine güvenini zedelediğini ortaya çıkardı. Araştırmaya katılan annelerin yüzde 53’ü sosyal medyada gösterilen anneliğin mükemmelliğine inanmasa da yüzde 69’u bu platformlarda gördüklerinden dolayı kendilerini güvensiz hissettiğini söylüyor.
Son zamanlarda özellikle Instagram’da instamom’larla birlikte ortaya çıkan ‘kusursuz anne’ profili bu kişileri takip eden annelere kendini kötü hissettiriyor. Instagram üzerinde hayatının tüm detaylarını paylaşan, doğumdan hemen sonra incecik bir bedene sahip olan ve her şeye yetebilen anne profili, diğer anneler için maalesef kendini aşağılamanın ve yargılamanın nesnesi hâline gelmiş durumda. Bu sosyal medyadaki annelik rolünü isteyen ancak gerçek hayatta bunu gerçekleştiremeyen anneler, kontrol edemedikleri bir kötü hissetme döngüsünün de içine giriyor.
Araştırmaya göre özellikle sosyal medya platformlarında popüler olarak yer alan doğum öncesi-sonrası fotoğrafları söz konusu olduğunda 10 kadından 4’ü diğer anneler kadar iyi görünmediğini düşünüyor. Yine araştırmaya katılan 10 kişiden 3’ü diğer annelerin kendilerinden daha fazla zamanları varmış gibi göründüklerini düşünüyor. Diğer yandan yine 10 anneden biri instamomlar için anneliğin daha kolay olduğunu düşünürken, yüzde 30’u yaptıkları yemeklerin sosyal medyada gördükleri kadar sağlıklı ve lezzetli olmadığını düşünüyor.
Instagram’da mükemmel anneliği gösterenler kadar gerçek hayatı gözler önüne seren hesaplar da bulunuyor. Özellikle doğum sonrası kadınların vücudunda olan değişiklikleri pozitif duygularla karşılayan ve anlatan bu hesaplar, bunu sürecin olağanlığına bağlıyor. Geçtiğimiz aylarda binlerce anne çatlaklarla, sarkan göbeklerini paylaşarak #this_is_postpartum hastag’iyle paylaşmıştı. Ayrıca Instragram’da @postpartumbodies ve @takebackpostpartum hesaplarında da annelerin doğum sonrası fotoğrafları pozitif bir deneyim olarak yer alıyor.
Instagram hesabı: @annebebelist
Yazı: Canan Eseler – Mehlika Akgün
Çocuklar, doğdukları andan itibaren çevrelerindeki dünyayı keşfetmek ve anlamlandırmak için duyularını kullanırlar. Bunu da dokunarak, tadarak, koklayarak, görerek ve duyarak yaparlar. Duyusal oyunlar ise bir çocuğun dokunma, koku, tat, görme veya işitme duyularını uyaran oyunlardır. Duyusal oyunlarda amaç, küçükleri oyun oynarken araştırması, keşfetmesi, yeni bir şeyler hayal etmesi için duyularını kullanmaya teşvik etmektir.
Çocuklara, dünyalarını "duyusal oyun" yoluyla keşfederken duyularını aktif olarak kullanmaları için onlara fırsat sunmak beyin gelişimleri için oldukça önemlidir.
• Araştırmalara göre, duyusal oyunlar çocukların daha karmaşık öğrenme görevlerini tamamlama becerisini geliştiriyor.
• Duyusal oyunlar dil gelişimini, bilişsel gelişimi, ince ve kaba motor becerileri, problem çözme becerilerini ve sosyal etkileşimi destekliyor.
• Çocukların hayal güçlerinin gelişmesine katkı sağlıyor ayrıca hafızayı geliştirmeye ve güçlendirmeye yardımcı oluyor.
• Çocukların duygularını daha iyi ifade etmelerine ve hayal kırıklıklarını daha kolay tolere etmelerine yardımcı oluyor.
• Bu tür oyunlar çocukların duyusal nitelikleri (sıcak, soğuk, yapışkan, kuru) öğrenmesine yardımcı oluyor.
Not:
Her jenerasyonun farklı ebeveyn stillerinin olduğu bir gerçek. Özellikle uyku, yemek, davranış biçimleri gibi birçok yönden nesiller birbirinden farklılaşıyor. Anne ya da babalarımıza BLW (Bebek önderliğinde beslenme), atak, uyku eğitimi gibi şeylerden bahsettiğimizde bizi nasıl şaşkınlıkla dinlediklerine şahit olmuşuzdur. Bizlerin “Atağı var ondan ağlıyor”u ile onların “Nazar olmuştur ondan ağlar” arasındaki fark aslında ebeveynliklerimiz arasındaki uçurumun da göstergesi bir nevi.
Geç aile kuran ama hayatını çocuğuna endeksleyen ve bundan garip bir şekilde zevk alan yeni nesil ebeveynler; yani ben, sen, o, biz, siz hepimiz… Hem takdir edilen hem de eleştirilerin odağında olan ebeveynliğimizde neler dikkat çekiyor? Araştırmalar da bizlerin hayatını çocuk üzerine kurduğumuzu bundan hoşnut olduğumuzu, onlarla daha fazla ilgilendiğimizi, sosyal medya üzerinden çocuklarımızı paylaşmayı sevdiğimizi ve ebeveynlikle ilgili çok okuduğumuzu-araştırdığımızı gösteriyor. İşte hepimizin okuduğunda kendimizden bir şeyler bulacağı Y kuşağı ebeveynleri araştırmasından dikkat çeken başlıklar... (Araştırma Amerika’daki National Center for Family & Marriage Research at Bowling Green University tarafından yapılmış.)
Y kuşağı ebeveynleri maddiyat, kariyer gibi birçok sebep nedeniyle geç aile kuruyor. 2017 yılında bir kadının ilk çocuğunu doğurma yaş ortalaması 26.8 iken, 1970’lerde bu rakam 21.4 idi.
Günümüzde sosyal medya hepimizin hayatının bir parçası ama ebeveynlerin bir tık daha fazla parçası gibi görünüyor. Yeni nesil ebeveynler çocuklarının doğumunu, kreşini, okulunu, mezuniyeti gibi özel anlarını paylaşma konusunda oldukça açık davranıyor. Baby Boomers neslinin yüzde 47’si çocuklarının fotoğrafını paylaşırken bu rakam Milenyum neslinde yüzde 80! Yeni nesil ebeveynler ailesiyle sosyal medya üzerinden iletişim kurarken, e-postayı da etkin olarak kullanıyor.