Bugün Adana’nın Seyhan ilçesindeyiz. İlçe, ismini kenti ortasından ikiye bölen Seyhan Nehri’nden alıyor. Nehrin üzerindeki Taşköprü ise dünyanın en eski ve hala kullanılan köprülerinden biri. Burası Türkiye’deki 56 ilden daha büyük bir ilçe. Yaşamın her alanında üretimi benimseyen yönetim anlayışıyla hareket ettiklerini belirten Seyhan Belediye Başkanı Akif Kemal Akay ile bu güzel ilçenin tarihini, potansiyelini ve projeleri konuşuyoruz. ‘Üreten belediye’ mottosuyla yola çıkan Akay, “Seyhan’ın sorunlarına gerçekçi ve sürdürülebilir çözümler üretiyoruz. Sorunların çözümü üretimden geçiyor. Üreten, ürettiğini de halkla paylaşan bir kente dönüşerek, Seyhan’ı geleceğe hazırlıyoruz” diyor. Akay ile Taşköprü üzerinde başlayan röportajımız; restorasyon çalışmaları yapılan Tepebağ bölgesi, Diş Hekimliği Müzesi, Seyhan Teknoloji ve İnovasyon Merkezi’nde devam ediyor. Burada ürettikleri ve ‘Bilge01’ adını verdikleri mini bilgisayar oldukça ilgimizi çekiyor.
Seyhan’ın tarihi dokusu var ve buradan birçok medeniyet geçmiş. Önce bunları konuşarak başlamak istiyorum...
Adana, jeostratejik olarak çok önemli bir yer. Dünyanın aslında merkezi; çünkü Doğu ile Batı’nın Güney ile Kuzey’in birleştiği yer burası. Tarih boyunca da böyle olmuş. İpek Yolu buradan geçer, bütün kavimlerin geçtiği yerdir. Çünkü aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı ancak Gülek Boğazı ve İskenderun Körfezi ile kalan alandan geçmek zorunda. İki nehrin suladığı alan içinde de tarihsel şehir inşa edilmiş. Kavimlere sürekli olarak bir taraftan misafirperverliğini göstermiş bir taraftan da onlarla kaynaşmış. Hemen yanı başımızda görünen köprü de yıllar
öncesinden yapılan şu anda dünyada kullanılır en eski köprülerden biri.
YAŞAMASI EN KOLAY KENT
Seyhan için ‘medeniyetleri bağrında taşımış tarihi bir kentin, Adana’nın kalbi ve hafızası’ diyebilir miyiz?
Tabii bu kadar önemli olması bizim için gurur verici. Ancak bu kadar çok göç alan bir yerin sürekli olarak sorunları birbirinin üzerine ekleniyor. Çünkü hiçbir zaman biz kendi başımıza kalmıyoruz. Kendi başımıza kalmadığımız için de bir türlü inşa etme, yenileştirme şansı bulamıyoruz. Diğer tarafları bırakıyorum, bugün aşağı yukarı 200 bin Suriyelinin bulunduğu, bu kadar kişinin ikamet ettiği yer. Çünkü Türkiye’de yaşaması en kolay kentlerden biri. Yiyecek konusunda son derece verimli alanda. Dolayısıyla geçim sıkıntısı çeken insanların ilk uğrak yeri. Bu bizim için kültürlerin kaynaşması açısından güzel ama diğer taraftan sorunların birbirinin üzerine yığılması açısından sıkıntılı.
Seyhan’ın nüfusu 1 milyonun üzerinde, hatta günlük insan sirkülasyonuyla 1 buçuk milyonu bulabiliyor. Türkiye’deki 56 şehirden daha büyük bir ilçe. Bu kadar büyük ilçe olmanın getirdiği zorluklar var mı?
Mutlaka. Yıllara dayalı bir şey. Şurayı kapatalım, şurayı imar edelim, şurayı yenileştirelim deme şansına sahip değiliz. Yıllarca bu böyle olmadı, şimdi de bu şekilde değil. Ancak kısmi iyileştirmelerle her defasında güne dönebiliyoruz.
TEPEBAĞ’IN ÇEHRESİ DEĞİŞİYOR
Tepebağ bölgesi Seyhan için çok önemli. Sizin de burada tarihi binaları ve yapıları kente kazandırmak ile ilgili çalışmalarınız var. Biraz onlardan bahseder misiniz?
Tepebağ’da şu anda bir höyük çalışması var. Aşağı yukarı yapılan incelemelere göre M.Ö. 6 bin senelere kadar uzanabilen bir tarihinin olduğu düşünülüyor. Bu kazılar devam ederken, bir taraftan da var olan binaların iyileştirilmesi söz konusu. Şu anda yaptığımız şeylerden biri de bu. Yani kazı bittiği anda etrafının görüntüsü de ciddi şekilde düzgün olması gerekiyor. Uzun süreli bir çalışma; büyükşehir yapıyor, biz de etrafındaki alanları mümkün olduğu kadar güzelleştirerek burayı yaşanabilir hale getirmek için çaba harcıyoruz. Adana’nın tarihi dokusunu ortaya çıkarıp kent turizmine kazandırmak istiyoruz.
Sizin sloganlarınızdan en önemlisi “Üreten Seyhan”. Bu konuda bir çok çalışma yapıyorsunuz. Bunlarla ilgili bilgi verir misiniz?
Uzun zamandır aslında sadece Adana’nın değil bütün Türkiye’nin sorunlarından biri üretim eksikliği. Biz yıllarca özellikle 1980’li yıllardan sonra çok fazla tüketime alıştırıldık, tüketim toplumu olduk. Şimdi ekonomimizi
ve refah düzeyimizi artırmak için zorunlu olarak üretime ihtiyacımız var. Bu tek boyutlu bir üretim değil. Bir yanıyla tarımsal üretim, bir yanıyla sanayi üretimi. Aynı zamanda artık bilişim çağına giriyoruz. Yapay zekaların, metaverslerin yoğun olduğu bir dönemde buna hazırlıklı olmamız gerekiyor. Hatta doğrudan doğruya bunun içinde olmalıyız. Bunun çalışmalarını yapıyoruz.
MİNİ BİLGİSAYAR ‘BİLGE 01’
Eğitim ve inovasyon ile ilgili çalışmalarınız var. Hatta ‘Bilge 01’ mini bilgisayarınız benim de çok ilgimi çekti...
Burada üretimlerin birbirine bağlı olması önemli. Bir tarafta tarım üretimi, bir tarafta bilgi üretimi, bir tarafta teknoloji üretimi bunun devamında da sanatsal ve kültürel üretimler yapıyoruz. Biz bunları bir bütün olarak kabul ediyoruz. Zaten refah dediğimiz şey şu, sonuçta ülkelerin gelişmişliği tek boyutlu bir şey değil. Tümünü kapsayan bir şey. Bilge Evleri dediğimiz çocukları geleceğe hazırlama konusunda kurduğumuz tesislerde çocukların çok ciddi anlamda teknolojiye yatkın olduklarını gözledik. Öğrencilerin bir grubu elektrikli araçla TEKNOFEST’te birinci oldu. Cumhurbaşkanı’ndan ödül aldık. Bir başka boyutuyla Bilge Evleri’nden İnovasyon Merkezleri’ne dediğimiz projeyle de
Türkiye Belediyeler Birliği’nden ödülü aldık. Artık gelişmelerimizi bunun üzerine kurmak zorundayız. ‘Bilge 01’ bunlardan bir tanesi. Hem dışa bağımlılığımızı azaltmak hem de ekonomik zorlukları aşabilmek için yüksek teknolojili ürün üretmek zorunluluk haline geldi. Seyhan Belediyesi olarak Teknoloji ve İnovasyon Merkezi’mizde Ar-Ge ekibimizle gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sonucunda Bilge 01’i ürettik. Emsallerinden farklı olan en önemli özellikleri, düşük maliyeti ve cep telefonundan biraz daha büyük boyutlarda olması. İşlem gücüyle de eşdeğeri bilgisayarlardan çok daha düşük maliyetlerle üretilen ‘Bilge 01’ standart orta-alt segment bir bilgisayardan 10 kat küçük olmasına rağmen aynı işlem gücünü sunuyor. Arkadaşlarımız çok değişik projeler yapıyor. Bunları da artırma yoluna gideceğiz. Çünkü çocukların akıllı telefonlarla başlayan bilişim teknolojisine yatkınlığını biz üretime çevirmek zorundayız.
ÜRETİME YÖNELMELİYİZ
30’un üzerinde aromatik bitki üretiyordunuz, bu çalışmalarınızı anlatır mısınız?
Günümüz dünyasında bu tür şeyler son derece önemli. Bunların tek boyutlu yanları yok. İlaç sanayiinde, kozmetikte ciddi anlamda kullanılıyor. Beslenme konusunda çeşitli avantajları var. Süreç içinde bunlar artırılacak. Bunların bir bölümü de doku kültürleriyle çoğaltılıyor. Çukurova, Toroslar’a kadar uzanmasıyla dünyada en fazla endemik bitkinin bulunduğu alan. Endemik bitkilerin de her zaman her yerde bulunma şansı yok. Bunların da mümkün olduğu kadar çoğaltılması, genişletilmesi temel amaçlarımızdan bir tanesi.
Bitkileri sadece üretmekle kalmıyorsunuz...
Kurutulup, paketleniyor ayrıca distilasyonu yapılıyor. Yani bunlardan yağ çıkartılıyor. Kozmetik alanında ihracata dönük kullanılması temel olacak. Bunların öncelikle yapılabilirliğini gösteriyoruz. Belediyedeki temel amaçlardan birisi doğrudan doğruya yapmak değil ama yapılabilirliğini göstermek. Bizim toplumumuz görerek öğreniyor. Mesela bizim kompost üretimimiz de bir ölçüde öyle. Biz kompostu herhangi bir evde veya her hangi bir köyde yapılabileceği şekilde yapıyoruz. Bunlar tesislerde yapılabilir ancak tesislerde yapılabilmesi bir sanayi gerektirir. Oysa her evde ve köyde yapılabilirliğini göstermek temel amaçlarımızdan. Üretimi yaymalı ve kırsal kesimi korumalıyız. Cumhuriyet kurulduğunda yüzde 75 kırsal kesimde yaşarken bugün, yüzde 20’nin altına düştü.
Bu ciddi şekilde üretim konusunda ve şehirlerin yaşadığı sorunlar itibariyle önemli. Kırsalda olanlara kentteki gibi her türlü olanağı sunmalıyız.
Diş Hekimliği Müzesi ilgimi çekmişti. Başka müze çalışmalarınız var mı?
Türkiye’nin ilk ve tek diş hekimliği müzesi olan Prof. Dr. İlter Uzel Diş Hekimliği ve Tıp Müzesi, Müze Özendirme Yarışması’nda “Koleksiyon ve Arşiv Müzeleri” dalında ödüle layık bulundu. Restore ettiğimiz yerlerin kullanılır olmasını istiyoruz. Sadece restore edilip orda kalmamalı, bunun içine bir şeyler katılmalı. Diş Hekimliği Müzesi bunlardan biri.
Şimdi Oyuncak Müzesi, Karikatür Müzesi ve Kahve Müzesi de olacak. Müzelerin yaşanabilir olması düşüncesiyle hareket ediyoruz. Sadece görüntüyle değil, interaktif olması önemli. Şu anda düşündüğümüz çok sayıda proje var. Bir macera parkımız ve yine bir botanik diyoskolidesi esas alan bir yapımız var. Engelliler ile engelsiz vatandaşlarımızın birbiriyle kaynaşacağı engelli parkımız olacak.
Engelli yurttaşlarımızın engelliliklerini hissetmeyeceği her türlü sanat ve spor alanında birlikte olabilecekleri bir alanı şu anda planlıyoruz.
İlandır