Bengisu ÖzkesDünya, kadınların savaş alanı mı?

HABERİ PAYLAŞ

Dünya, kadınların savaş alanı mı?

Bundan tam 162 yıl önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde bulunan Lowell isimli tekstil fabrikasından yükselen alevler ve sırf haklarını aradıkları için kasıtlı olarak fabrikanın içinde, alevlerin arasında mahsur bırakılan kadınların acı dolu çığlığı, gelmiş geçmiş en büyük direnişin meşalesini yaktı.

Tüm dünyada yankıya sebep olan bu katliamdan 53 yıl sonra, Danimarka’nın Kopenhag kentinde, tüm güçlüklere rağmen düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, 8 Mart 1857 tarihinde gerçekleşen bu fabrika yangınında yaşamını yitiren kadın işçiler için her 8 Mart’ta bir anma düzenlenmesi kararlaştırıldı.

Haberin Devamı

Dünya, kadınların savaş alanı mı

Gelişmiş toplumlar arasında kadın hakları önemsenmeye ve Finlandiya, Rusya, İngiltere, Almanya, Kanada gibi ülkelerde kadınlar güncel hayatta söz sahibi olmaya başlamışken, 1929’da Nijerya’da kadınların çalışma hakları ellerinden alındı.

Nwanyeruwa isimli bir kadın direnişçinin önderliğinde 25 bini aşkın Nijeryalı kadın, sömürgeciliğe karşı ayaklandı ve tarihin “ilk kadın savaşını” başlattı.

Ülkemize ve dünyaya ışık oldu

Türkiye’de ise Cumhuriyetin ilanıyla birlikte gelen “Medeni Kanun” ile Türk kadını, yasalar önünde mutlak biçimde erkekle eşit hale getirildi.

1930 yılında karma bir müzik okulunda ders vermekte olan Atatürk’ün manevi kızı Ayşe Afet İnan, okul seçimini kız öğrencilerinin kazanmasının ardından erkek öğrencilerin bu duruma itiraz etmesi ile, kadınların seçme ve seçilme hakkı üzerine bir araştırma çalışması başlattı.

Bir yıl süren araştırmaları sonucu İnan, Ankara’da “Kadınlar İçin Genel Oy” isimli bir konferans verdi. Demokrasinin bir gerekliliği olarak kadın ve erkek eşitliğinin savunulduğu konferans, kadınların eşit değerlere sahip olması bilinciyle ülkemize ve dünyaya ışık oldu.

Dünya, kadınların savaş alanı mı

Tüm bunların bir sonucu olarak 1934 yılında, Türk kadını seçme ve seçilme hakkını resmen elde etti.

1939’da İkinci Dünya Savaşı başladı, “We Can Do It” sloganıyla pek çok kadının savaş boyunca iş gücüne katılımı sağlandı.

Ancak savaş sona erdiğinde, kadınlar eski ev yaşantılarına geri dönmek zorunda kaldılar ve bu durum onlarda büyük bunalımlara yol açtı.

Haberin Devamı

1970’lerin başında, iş hayatındaki erkek egemenliği sebebiyle kadınlar artık isyan etti ve sonunda “Kadın Kurtuluş Hareketi” başladı.

Gelelim günümüze...

Her şeye rağmen “kadın” olmaya çalıştığımız, içinde bulunduğumuz toplumlarda özgür bir birey olmak uğruna uzun yıllar savaş verdiğimiz halde bizlere hala “biz varız, buradayız” dedirttikleri şu günlere...

2019’da, “bilinen” verilere göre Türkiye’de tam 470 kadın öldürüldü.

Dünya, kadınların savaş alanı mı

İçinde bulunduğumuz aynı yılda, kadın cinayetlerinin dünya üzerindeki sayısı ise 87 bini aştı.

Neredeyse hepsinin kökeninde acı bir şekilde “namus” olgusunun yattığı kadın cinayetleri, yıllar boyu süregelen yakarışlarımıza rağmen toplumun bize dayatmaktan usanmadığı baskın tabulardan ve bizler için kullandığı yıkıcı dilden süregeliyor.

“Hanım hanımcık ol!”, “Aman sakın ha, erkeklerden uzak dur!”, “Gece geç saate kadar sokakta kalma!”, “Fazla açık giyinme!”, “Kadınsın, bir gün muhakkak anne olacaksın!”, “Kadınsan durman gereken yeri bileceksin!”

Haberin Devamı

Biz kadınlar, bu cümleleri toplumdan her gün duyuyoruz.

Dünya, kadınların savaş alanı mı

Güleda Cankel

Toplumun bizim için biçtiği pek çok hayali var.

Namus” ise, yalnızca kadına zimmetlenmiş en büyük tahakküm aracı; toplum, kadınlara yönelik hayallerini bu kavram üzerinden kuruyor ve kadını yine bu kavram ile şekillendiriyor. Kısacası, kadının üzerinde “kendisi hariç” herkes hem fiziksel hem de psikolojik olarak söz ve “düş” sahibi.

Ancak unutmamalı ki, kadınlar tarih boyunca her daim güçlü kaldı.

Eşit hak ve özgürlükler uğruna durmadan körükledikleri ateş, alışılagelmiş dünya düzenine karşı onlara sonunda hep galibiyet kazandırdı.

Bu yüzden savaşımız sona erene dek, - tıpkı şimdiye kadar bize gücü ve kararlılığıyla öncü olmuş tüm kadınlar gibi - toplumun dayattığı “kadın” algısına karşı durmaya yılmadan devam etmeliyiz.

Peki sorarım, toplumun dil ve düşünce yapısı değişmedikçe daha kaçımız bize uygun görülen “bastırılmış hayatı” elinin tersiyle itip, kendi hayal ve hedeflerine ulaşana dek bu uğurda bedenini feda edecek?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder