Takvimler 2007’yi gösteriyordu. 1994’te çizmeye başladığım seyahat skalamı, Avrupa şehirlerinden çıkarıp daha farklı kıtalara, daha az tercih edilen rotalara kaydırmalıydım artık.
-Selam çocuklar! İnanmazsınız daha dün Paris’ten geldim…
-E normaal, bizim kulüpten arkadaşlarla sekiz kişi gittik aybaşında Paris’e.
(Fıss, söndü havanız değil mi?)
-Geçen ay da Atina’ya gitmiştik işte…
- Ya evet biz de geçen babamlarla Selanik’e çıktık, oradan dedemlerin köyüne uğradık, Atina’yı da gezdik bir iki gün…
(Fısss ki ne fısss, sizden çok gezmişler… Yine söndü havanız)
Daha az gidilmiş yerlere gidip, sönmüş balonuma havamı tekrar basmanın zamanı gelmişti! Çocukluk arkadaşım Tamer’i ikna ettim ve bir Fas turu alarak Kazablanka ile Marakeş’i dolaşmaya çıktık. Atlas dağlarına vurduk tekeri, film setlerinin bulunduğu ‘kumdan kasaba’ Ourzazate’a kadar uzandık… Daha sonra da 2017’de, televizyon ekibimle bir kez daha Fas’a gidip, Rabat ve Essaouria’ı da bu ülkedeki noktalarıma eklemiş oldum. Yani Fas’ı iyi bilirim. Takılın peşime…
ÖNCE KAZABLANKA SONRA MARAKEŞ
Fas hikayelerime geçmeden önce oraya ilk gidişimde bizim evde, rahmetli annemin başına gelen bir olaydan bahsetmek istiyorum: İş hayatımı İstanbul’da kurmaya başladığım, rahmetli anne babamın hâlâ Kırklareli’nde oturduğu dönemlerdi. Malum dergiyle, televizyonla uğraşıyorum, künyelerde jeneriklerde görünüyorum; işimde ya da özel hayatımda ne yapsam yankısı hemen memleketten duyuluyor. Küçük yer, bilirsiniz. Her şey konuşulur… “Show TV’de jenerikte geçiyor ya Plastip Şov’da, Burak Akkul yahu, bizim Küçük Mustafa’nın Aydın Ağabey var ya, onun oğlu işte” gibi… Neyse efendim, anneciğimin kapısı çalınmış bir gün, açmış kadın, karşısında alt kat komşumuz; benim de çocukluk arkadaşım Cüneyt’in babası Kemal Amca.
“Merhaba Kemal Bey, buyur” demiş annem. Sanmış ki apartmanla ilgili bir mesela var; Kemal amca daimi yönetici çünkü…
“Merhaba Muhsine’ciğim” demiş Kemal amca “Geçmiş olsun.”
“Kime geçmiş olsun Kemal Bey?” demiş annem.
“Burak hastaymış ya” demiş Kemal amca “Akşam bizim oğlan bizim kıza söylemiş, o bana söyledi”
“Ay hasta değil Kemal Bey” demiş annem, “Fas’ta Fas’ta”…
Küçük çaplı bir Hacı Cavcav parodisi oluşmuş işte. Sonra gülüşmeler… Küçük şehirde söylenenler bazen yanlış yayılabiliyor.
Fas’ın Afrika kökenli, Berberi ve Arap vatandaşlarını bir arada barındıran Marakeş şehrinin nüfusu bugün 1 milyon var, yok... Ama Marakeş’e hâlâ Türkiye’den direkt uçuş yok. Şehrin Menara Havaalını’na Avrupa’dan bir iki uçuş var. Ancak Fas’ın diğer tüm uluslararası uçuşları Kazablanka’ya yapılıyor. İsteseniz de istemeseniz de uçuşunuzu Kazablanka’ya yapacak; oradan trenle ya da araç kiralayıp Marakeş’e geçeceksiniz. Gitmelisiniz çünkü Marakeş Fas’ın her şeyi.
FNA BİR MEYDAN!
Çölde gelişen, tarih ve ‘ras el hanut’ baharatı kokulu bu kent, yıl boyu turizme müsait havasıyla milyonlarca insanı kendine çekiyor. Her mevsim demişken, açıkçası kuzey Afrika’daki herhangi bir yere beklenmeyecek bir ilgi bu. Terörden, ayaklanmalardan ve Arap Baharlarından ustaca sıyrılmış olan Fas, Kralları 6. Muhammed’e itimatta kusur etmiyor ve ‘Batılıya pek çok şey serbest’ ilkesiyle, bu denli turistik kalmayı başarıyor; benim yorumum bu en azından…
Avrupa sosyetesinden Hollywood ünlülerine kadar pek çok kişinin, özellikle Marakeş’teki havuzlu villalara parti turları yaptıklarını da bilmekteyiz. Kil ve kızıl toprak; coğrafyanın Fas’a sunduğu en büyük avantajlar. Şehrin merkezi sayılan Jemaa-el Fna Meydanı, tam bir turist mıknatısı. Bu meydan hem Marakeş’in, hem de dünya sosyal meydanlarının başrolü.
Bir benzetme yapmam gerekirse; dünyadaki Sosyal Medya/Sosyal Meydan benzerliğinin en net örneği Jemaa-el Fna Meydanı’dır. Hem Faslısı hem Avrupalısı hem Amerikalısı bu meydanda buluşup ‘like’laşırlar. Çok kalabalıktır birbirinizi ‘dürtmeden’ yürüyemezsiniz zaten. Yemek, içmek, kuru yemişten kızarmış tavuğa kadar her tür alışverişi yapmak, fotoğraf çekmek, sohbet etmek, yılanlı börtülü böcekli gösteriler izlemek…
Paylaşımın zirvesidir burası. Toprak kaptaki baharatlı yahniniz ‘Tajin’ kapağı açıldığı gibi bir Mısır Çarşısı kokusu salar. Meydanın kenarlarındaki üst balkonlarda çatal çatal yudumlarken yemeğinizi, Jemaa-el Fna’nın benzerine kolay kolay rastlayamayacağınız kalabalığına hipnotize olursunuz.
Dikkat etmeniz gereken bazı hususlar vardır tabii ki, onları hızlıca sıralayayım: Ola ki bir satıcıya ya da bir gösteri insanına; yılancıya, maymuncuya falan tuttunuz kameranızı... Ona para vermeden kurtulmanız mümkün değildir. Zaten bakışlarıyla tehdit ederler sizi; serttir Fas insanı turiste karşı, öyle aşırı yardımsever ve sempatik değildir. Sertlik derken, hareketleriyle ‘burası benim muhitim’ hissini verirler size.
ANLADIYSAM ARAP OLAYIM
Şehrin en büyük, Fas’ın ikinci büyük camii Kutubiye’nin 100 metre kadar yakınında bir otelde kalıyoruz 2017’de... İnternet fiyatı makul gelen Dar Tasnime Otel’in geceliği, ki oldukça geniş ve sultanlara göre döşenmiş bir odaydı, sadece 70 Euro… Konumumuz Jemaa-el Fna Meydanı’na da 15 dakika yürüme mesafesinde.
Zaten Marakeş’in en önemli meydanı ve camisi birbirine oldukça yakın durur; kapalı çarşısı ve ünlü ailelerinin anıt mezarları da buralara yürüme mesafesindedir. Ünlü Marakeş Müzesi ise bu Saadi Mezarları’nın hemen yakınında yer alır. Jemaa-el Fna’nın bitimindeki kapalı çarşının bin bir ot, tütsü, şekerleme ve baharat kokulu pasajından geçerek bu bölgeye rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Şehirde dolaşırken hoparlörlerden nameli-namesiz alışık olmadığınız bir tınıda bağırıldığını duyarsanız, “Kimdir bu bütün şehre yayın yapan kişi?” diye düşünebilirsiniz. Oysa bu, hiç de alışık olmadığınız tarzda okunan ezandır. Dakikasını kaçırmadan Kutubiye’nin içine girin ve o dev camiyi bir yaşayın derim ben.
1200 yılında, şehirde Berberi yönetimi varken tamamlanan caminin, palmiyeler arasından uzanan 80 metrelik köşeli minaresi, ilk gördüğünüzde sizi kendine hayran bırakacaktır zaten. İçeride aynı anda namaz kılan binlerce kişiyi görmek; yaşadığınız yerde ruhunuzu yükseltir.
POLİSLERE DİKKAT
Fas, Hollywood’un film sektörüne de setleriyle hizmet vermektedir. ‘Mumya’ ve ‘Nil’de Ölüm’ gibi filmlerin mekanları burada oluşturulmuştur. Kiralık araç olayına dikkat! Turistlere ceza kesmeye pek meyilli olan polisler, her köşe başında ilkel hız ölçme aletleriyle duruyor ve belli belirsiz bahanelerle size ceza yazıyorlar.
Şekline baksanız o alet değil uzaktan hızınızı ölçmek, yakından tansiyonunuzu bile ölçemez. Bizi durduran beyefendiler, arka koltukta oturan baldızımın emniyet kemeri takılı değil diye ceza yazmaya kalkmışlardı. Dedim ki “Bunun ceza gerektirdiğini bilmiyorduk...” Dediler ki “Cezanın yarısını verin kurtulun.” Anlayın işte.
YEMEKLERE GELİNCE...
Marakeş, kıtanın en önemli turizm noktalarından biri. Gerek mutfağı gerekse tarihi eserleri ve tüm şehrin hakim olduğu kil kızılı rengiyle; gerçekten de çekici bir tatil ve gezi yeri burası. Erkekler, üzerlerinde uzun ‘cellabe’leri, ince tekerlekli motorlarıyla sokak aralarında yol alıyor; pazara gidiyor, satış, alışveriş yapıyor. Kadınlar ortalıklarda fazla görünmüyor. Sorduğumuzda “Gelenekler kadınları daha ziyade ev işine yöneltti” deniyor.
Sokak yemeklerini çok methetmediğimi fark etmişsinizdir ki ben Tayland’da torbalara doldurdukları en karmaşık yemekleri bile (kişniş yoksa) methedebilen bir beğeni çıtasına sahibim. Ama Fas yemeklerine, özellikle de o ağır kokan özel baharatına, asla alışamadım. Eşe dosta getirmek için valizimde taşıdığım o sarı toz, seyahatten 6 ay sonra hâlâ her fırsatta, valizimin astarından yayılıp bütün evi kaplıyordu…
Bir tek o hamuru kızartıp şurupladıkları parlak tatlıları Chebakia’ları ve lokma gibi olan Sfenj’leri güzeldi diyebilirim. Bir de affedersiniz deve burger... Ülke tarihinin önemli soyu Saadilerin mermer saray gibi işlenmiş mezarlarına giderken, rotamıza aldığımız Clock Kafe, İngiliz bir girişimcinin uzun yıllardır işlettiği bir mekan.
Kasbah Camii’ne yakın. Farklı lezzet meraklısı turistlere hizmet veren bir yer burası. Adamla konuştum; diyor ki “Farklı olmak iyidir, bu kafeden iki tane daha açıyorum Fas’ta”. “Yürü ya kulum” demiş demek ki Allah… - Şehir dışı kumludur; develerle yürü!
EL BADİ, MANERA VE MAJORELLE
İlk ikisi saray, üçüncüsü bir botanik bahçesidir efendim… Çölde gelişen bu tarih kokulu kent, emek gücünün ucuzluğu ve hayli otantik ortamıyla; pek çok yabancı girişimciyi de kendine çekmiş. Eski şehir Medina’yı yeni şehir Gilliz’den ayıran yüksek sur duvarları, içindeki sarayları ve bahçeleri; Marakeş’i Afrika’nın şüphesiz ki en turistik şehirlerinden biri haline getirmiştir.
Şehri gezeceğimiz günlerde ıskalamamamız gereken dev El Badi Sarayı ve şehrin az dışında yazlık Manera Sarayı/Bahçeleri zamanın yöneticilerinin ihtişamlı yaşamını gözlemlemek için görülmeye değer. Manera’ya, Kutubiye Camii’nden havuzlu yolu takip ederek dümdüz yürürseniz, 45 dakikada ulaşabilirsiniz. Ufuktaki Atlas Dağları manzarası muhteşemdir…
Ve çok çok ilginç bir durak daha: Ünlü Fransız modacı Yves Saint Laurent’in evinin bulunduğu, adını da taşıyan caddedeki renklilik, şehrin en özel cevherlerindendir. Hem evi ziyaret edebilir hem de yakınındaki Majorelle Bahçeleri’ni gezerek Marakeş’in kızılına, çivit mavisi ve yeşil renkler katabilirsiniz. Az bulunur bir tecrübe olacaktır, Marakeş’i keşfiniz.