1971 yılı Aralık ayında altı Arap emirliğinin anlaşmasıyla (“İngilizlerin Basra Körfezi’nden çekilmesiyle” demek de doğru olacaktır.) Birleşik Arap Emirlikleri kuruldu. Yaklaşık bir yıl sonra bir emirlik daha bu birliğe katıldı ve yedi emirlikten oluşan BAE bugünkü haritalara girdi. Sadece haritalara girmekle kalmadı; dünyanın ekonomik hayatına, siyasi kararlarına ve elbette bizim konumuz olan turizm varlıkları arasına da sıkı bir giriş yaptı. Bugün, bu yedi ahbap çavuştan en popüler olanıyla tanışacak; çölden doğan o yapay cenneti adım adım dolaşacağız. Beklentilerimizi hayli aşan turistik Dubai anlarımıza davetlisiniz efendim. Takın güneş gözlüklerini, uzay çölüne gidiyoruz!
ARAP DÜNYASININ CELEBRITY’Sİ
Dubai Emirlikleri’nin Dubai kentinden bahsettiğim için buraya “şehir” diyeceğim. Bugün bütün Arap dünyası ve hatta geri kalan Afrika ve Asya şehirleri toplanmış olsalar bence aralarında ‘celebrity’ (şöhretli) muamelesi görecek olan yer Dubai’dir. Ünlü bir yer. Zengin. Gösterişli. Londra Mayfair’de, altın kaplama Bentley’ini Gucci’nin önüne çeken bir şeyh oğlu görseniz; iddiaya varım aklınıza önce Dubai gelecektir. Şaşanın izdüşümüdür bu.
Dubai’nin 3,5 milyon olan nüfusundan sadece 600 bininin Dubaili olduğunu biliyor muydunuz? Bütün Arap Yarımadası’nın nüfusuna yetecek kadar ‘nüfuslu’ kişiler çünkü. (Burada kahkaha efekti girer.) Mesela Dubai’nin yüzde 52’si Hintlidir; düşünebiliyor musunuz? Ne de olsa Hintli, Pakistanlı, Endonezyalı gücü olmadan; içinden kayak pisti geçen alışveriş merkezlerini, üzerinde yüzlerce villa olan palmiye adaları yapamazsın.
Dubai gücüyle ilgili bir bilgi olması açısından şunu da dinleyiniz: Tamamlandığında 1300 metreyle dünyanın en yüksek yapısı olacak olan Dubai Creek Tower’ın temeli 2016’da atılıyor. Günde 950 kamyon beton ve kum getirilen inşaatın, 2021 ortalarında bitirilmesi planlanmış. Kule tam 1 milyar dolara mal olacak. Siz bu satırları okurken, günlüğüne 10 dolar alan 10.000 göçmen işçi, Arap Emirlikler’ine bir dünya rekoru daha kazandırmak için bu kuleyi bitirmeye çalışıyor.
Hali hazırda 830 metrelik Burj Khalifa (Burç Halife) ile dünyanın en yüksek binası rekoru ellerindeyken, Çin’den ve Suudi Arabistan’dan gelen, bir kilometrelik bina inşaatı haberleri, Dubai şeyhlerini korkutmuş olmalı. Dubai bu, durur mu? Yapıştırıyor cevabı! Bir kilometre 300 metrelik bina, önümüzdeki seneye hazır efendim! Amaaan Petrol, canııım Petrol, artık sana sana sana muhtacım Petrol… (Ajda Pekkan-1980)
BATI KURALLARIYLA DOLAŞABİLECEĞİNİZ BİR ARAP ŞEHRİ
Ocak ayı, hem yılbaşı hem alışveriş festivali sebebiyle biraz pahalıdır. Emirates Mall ve Dubai Mall şehrin çok gözde olan iki mekanı. Emirates Mall’un içinde 100 metre pisti olan kayak alanı ‘Ski Dubai’ var. Yılın geri kalan günlerinde Dubai’ye uygun fiyata uçak bileti bulabilirsiniz. Vize zaten gerekmiyor. Dört saatlik bir uçuştan sonra sizleri, yılın her günü sıcak, dost yüzlü bir şehir bekliyor.
Ve ilginçtir burası; Batı kurallarıyla dolaşabileceğiniz bir Arap şehri… Hiddetlenmeyin hemen Doğu-Batı ayırımım için. Turistik gezi manasında, bir yere kadınlı erkekli girebilme, kumsalında bikini giyebilme, otelinde alkol bulabilme şeklinde; seyahat notlarımı iletmek benim görevim. En fazla bazı tabelalarda “Yerel halkın hayatına saygılı olun” yazıları görürsünüz. Elbette ki öz Dubaililerin yaşadığı, alışveriş yaptığı, denize girdiği yerlere siz öyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya giremiyorsunuz.
Yarısından çoğunun şeyhlerle göbek bağı olan safkan Dubaililer; yüksek duvarların arkasında, lüks otellerin içerisinde, kaportasının ucundaki amblemini bile satın alamayacağımız kara kara camlı uzun arabalarında yaşar. Bazı arabaların içinde ebeveyn banyosu bile olduğunu düşünüyorum.
DUBAİ HALİCİ VE BURJ KHALIFA
Yılın beş-altı ayı Dubai’de, sokakta gezmenize izin vermeyecek bir hava vardır. Mayıs’tan Ekim’e kadar 40 derecenin altına düşmez hava sıcaklığı. Her yer klima, her yer havalandırmadır; korkmayın! Yine de geri kalan aylarda gitmenizi ve sokaklarının keyfine varmanızı öneririm. Bu noktada da artık “Amaaan, ne var ki Dubai’nin sokaklarında” önyargınızı yıkmak istiyorum.
Şehri ikiye ayıralım ve öyle tanıyalım: Alışveriş merkezlerinin, Eski Pazar’ın, eski şehrin merkezi olan Deira bölgesi, Burj Khalifa’nın alanı ve yanındaki Dubai Mall... Bu bahsettiklerim, ilk iki gününüzü renklendirmek için ideal. Daha da gerisinde yabancı şirket çalışanlarının takıldığı kulüplerin, golf sahalarının ve su parklarının bulunduğu Al Nahda ve Al Qusais bölgeleri var ki oralar bir turist olarak ilginizi çekmeyecektir.
Neyse efendim; zaten karşısında yeni oluşturulan dev 2. Palmiye Adası’yla, Altın Çarşısı ve Eski Çarşı’sıyla ilginizi fazlaca çekecek bir Deira var. Buralar, ilk iki gününüzde orijinal Dubai’yi güzelce size tanıtacaktır. Old Souk tarafına tekneyle geçmek, baharat ve sabun almak, dolaşmak ayrı bir zevk; dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa’yı görmek ayrı bir heyecandır.
Dubai Mall’da gezer tozar, tabelalarını takip ederek arka çıkışından, hoop Burj Khalifa’nın fıskiyeli havuzlu meydanına çıkarsınız… Akşam ışıklarını saçarak dans eden suların manzarasına, dünyada çok az rastlanır. Ünlü Amerikan pizzacılarında ya da kızarmış tavukçularında yer bulursanız, oturur öğlen ya da akşam yemeklerinizi yersiniz. Ben Cheese Cake Factory’de 45 dakika masa beklediğimi biliyorum.
Ha, sıra geldi de çok bir şey mi oldu? Hayır. Peki, nedir buralarda lezzetli olan? En azından saban kahvaltılarınızı, pek çok Lübnan lokantasından birinde; hellim kızartmalı, pideli, zeytinli, kaymaklı ballı yiyebilirsiniz. Bu şehirde yemek adına en lezzetlisi de budur zaten.
JUMEIRAH SAHİLİ VE O ÜNLÜ YELKEN OTEL
Az önce anlattığım keyifli bölgelerden araçla ya da metroyla 15 dakikalık yolun ardından, Jumeirah Sahili’yle başlayan ve ünlü yelken otel Burj Al Arab ile devam eden Umm
Suqeim bölgelerine gelirsiniz. Madinat Çarşısı ile zirve yapacak olan turistik geziniz, Palmiye Adası’nın da bulunduğu lüks Dubai Marina’da sonlanacaktır. Bu Palmiye’nin ucundaki Atlantis oteli de mutlaka görmelisiniz. Dünyanın en pahalı otel odaları Burj Al Arab ve Atlantis’te bulunmaktadır. Dünyanın ilk altı yıldızlı oteli olan Burj Al Arab’a ve Atlantis’e paranız kadar sokulabiliyorsunuz tabii.
Otellerin kafe kısmına girmek ya da lobisini gezmek için bile, önceden randevu almanız gerekiyor. Bizim paramız otelin 100 metre önündeki otoparkının açılır kapanır bariyerine kadar sokulmaya yetmişti… Hani diyorum ya hep “Farklı anlar yaşadıkça, anılar biriktirdikçe uzar hayat”; madem böyle bir medeniyet kurulmuş burada, görüp gözlemlemek, yaşamak, biz gezginlerin oksijeni, suyudur! Marina’ya yakın duran Marriot Otel’in Roof Bar’ı, manzara isteyenler için tavsiyem olsun.
İki portakal suyu alıp cama yapışıp karşımızda duran Palmiye’nin fotoğraflarını çekmiştik. Adamlar adayı 10 yılda, denizi 100 milyon metreküp kumla doldurarak yapmış. İnşaatı kontrol eden özel bir uydu varmış uzayda. Uydu! Başını sokacağın en ucuz yer 1,5 milyon dolar.
David Beckham’ın ve İngiliz Milli Takım oyuncularının hepsinin birer evi var Palmiye Adası’nda. Şimdilerde Dünya Adası da bitmiştir herhalde. Benim gittiğim vakitler inşaattaydı. Olana tavır alıp günün halini değiştiremez gezgin; bunlara şahit olup kendini geliştirir.
MADİNAT HUZURU
“Safsatalarla” tanımlanan şehirleri, gerçekte ancak gezip gördükçe anlayabilirsiniz. Komik gelecek belki ama “Zevklerle renkler tartışılmaz” lafı da bu çerçeveye giriyor. Kiminizin kafasında Dubai, gidip anlatanların ‘onlara uymayan’ haliyle şekillenmiş olabilir. Benim öyleydi.
Sonrasında iki kez gittim ve artık orası bende, benim kalıplarımla şekilli. Kadın erkek aynı anda denize girilebilen Jumeirah Plajı’nı (Ben İspanya’da bu kadar tanga bikini görmedim) ve hemen kıyısındaki eski-yeni sentezi pek güzel Madinat Çarşı’yı da unutamıyorum. Körfezden açılan kanalların kıyısında, hurma ağaçlarının gölgesinde, Türk kahvesi içtiğim anlar hep aklımda.
Konaklama seçeneklerinden bahsetmedim değil mi? Dubai’de oteller pahalı tabii. Ama tıkır tıkır işleyen bir Airbnb sistemi var. İnternet’ten kısa ya da uzun vadeli ev kiralayarak, gezinizi daha ucuza planlayabilirsiniz. Elbette bir gün mutlaka, artist bir şoförün cipine binip, kelle koltukta bir çöl safari yapacaksınız. Develere bineceksiniz, pahalı hatıralık fotoğrafından çektirip illa ki onu satın alacaksınız.
Otel resepsiyonunuzdan ya da alışveriş merkezlerindeki desk’lerinden çöl safarisi ayarlamanız kolaydır. Sabahın köründe sizi kaldığınız yerden alırlar ve bir saatlik mesafedeki Arap Çölü’ne ulaştırırlar. Daha şehir çıkışında, adamların çölde o cipi nasıl kullanacağını anlarsınız zaten. Uçururlar sizi kumlarda, bağırışlarınıza aldırmadan. Mola çadırlarının önünde turunuzun ikramı olan pilavı, kavurmayı yersiniz.
50 dolar ekstrasını verip gecesine de kalırsanız; çadırlar arasındaki meydanda yakılan ateş etrafında göbek atan dansözleri izlersiniz. Sonra bir köçek göreceksiniz, ışıklı eteklerini döndüre döndüre dans eden… Gece yarısı damağınızda kuzu yağı, burnunuzda ve kulağınızda çöl kumuyla; yorgun argın şehirde kaldığınız yere döneceksiniz.
MONEY TALKS!
BP’lerin, Shell’lerin, National Bank’ların, Emirates’lerin merkezlerinden çıkan mavi yakalı, beyaz yakalı, temiz elli, kirli elli pek çok yabancı vardır Dubai’de. Caddelerinde sokaklarında çeşitli diller konuşulur. Yine de burada en çok para konuşur! Özel kartlarla metronun özel vagonuna binebilirsiniz. En lüks oteller, özel tercihli yollar, hatta hastaneler; paranızın miktarına göre size hizmet verir.
Napolyon bugün yaşasaydı; mutlaka buradan bir mülk alırdı. Hatta bir tahminde bulunayım; Dünya Adası’nın İngiltere parçasını alırdı muhtemelen, parasını verip savaşmadan ve uğraşmadan… Sanırım Dubai’yi şöyle özetleyebilirim: Gördüğünüz bildiğiniz bütün sentezleri unutun!