Türkiye’nin en “Hayat sana güzel abi!” adamlarından biri olduğumu tahmin edebiliyorum. Ve bu yüzden değmedik nazar, tutmadık beddua kalmadı yahu! Evde kırılan kırılana... (Neyse ki karım bunlara dahil değil.) Karantinada 15 kilo aldım, almaya devam ediyorum ve pandemi yüzünden eli kolu bağlı bir gezi programcısıyım! Nereye adak adamalıyım, bilen varsa yazsın lütfen. İşte bundan dört yıl kadar önce, mesleği benim gibi seyahat etmek olan bir grup bahtsız arkadaşla Gürcistan’ın en güzel kentlerinden biri olan Batum’u ziyaret etmiştik. 200 bini bile bulmayan nüfusuyla, Sarp sınır kapısı komşumuz olan bu şirin şehir, gelirinin çoğunu Türk turistlerden elde etmekte.
PARANIN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT
Batum eğlenmek isteyen Türk zengininin en çok tercih ettiği yabancı şehirlerden biri. Malumunuz Gürcistan’a TC kimlik kartınızla bile giriş yapabiliyorsunuz. Ulaşım deseniz, havalimanı olarak Hopa’yı bile kullanma şansınız var. Bir bankodan içeri giriyor, otobüslerle Batum’a transfer oluyorsunuz. Oradan taksi ile merkeze, 7 kilometrelik bir yolu (haber yayına hazırlandığı sırada 1 Gürcü Larisi’nin 2,2 lira olduğunu düşünürsek) 30-35 liraya gidebilirsiniz. Otobüs beklemenize gerek yok…
Gittiğim yerlere; başka bir yerle karşılaştırma yapmak için değil, orayı ve orada olanı biteni görmek için giderim… Laf aramızda karşılaştırma yapanların yarısından çoğunun da bunu; gittiği bir diğer yerden bahsetmek- oraya da gittiğini belirtmek için yaptığına inanırım. Batum benim için Batum’du, orası Batum olarak vardı ve gelişmekteydi. Amacımız da orada ne var ne yoksa bunu görmekti zaten… Acara Özerk Bölgesi’nin başkentidir Batum. Çok Gezenti boyunca resmi davetle gezdirildiğimiz 2-3 yerden biridir.
Ve özet olarak; dönünce çok da “anlata anlata bitiremediğim” bir yer olarak kalmadı hafızamda. Güzel yemeklerini; haçapurilerini, otlu mezelerini, mantılarını, armutlu gazozlarını lezzet portföyüme kattım ve insanların ihtişamlı otellerin eğlence salonlarında nasıl vakit geçirdiklerini tecrübe ettim… İlk Casino’mu Batum’da görmüştüm... Bir çekiliş olmuştu; ben çay içip kazananları dinliyorum: 10 isimden 9’u Ahmet Mehmet’ti.
DENİZ KIYISININ HUZURU
Şüphesiz ki şehre bir “Karadeniz kıyısı huzuru” hakim… Kıyı şeridini gayet güzel sosyal hizmetler oluşturarak; parklarla, spor alanlarıyla değerlendirmişler. Sosyal alanlarında bu kadar çok heykel ve spor aleti olan az yer görmüşümdür. Her biriyle fotoğraf çektirmek için (heykellerle tabii, spor aletleriyle değil) sıraya girmiştik… Gün denizden batarken romantik bir kalp heykeliyle aldığımız manzara tablosu halini, hala unutamam.
Batum hem parana göre rahatı bulabileceğin hem de eğlenceli vakit geçirebileceğin; “gülümseten” bir şehirdir. Şehrin kordon boyu çıkışındaki (Yeni Bulvar) ters evi görünüz. Kime sorsanız tarif eder zaten. İlginç fotoğraflar hanenize katabilirsiniz. Yine kıyıya bakan lüks otellerinde, Türkiye’deki benzerlerinden bile ucuz fiyata konaklama ve rahatlama imkanlarıyla, ziyaretçisini ziyadesiyle memnun eder Batum.
Radisson’daki Nepalli masaj uzmanı güzel kardeşimizin bir kez daha “ellerine kollarına sağlık” diyorum. Ne kütürdetmişti kulunçlarımı, unutulmaz bir rahatlamaydı… İnsanı saygılı, parkı temiz düzenli, sanatı yaygın, heykeli bol, yolu geniş, bina yapısı itibariyle pitoresk ve deniz-güneş imkanları da hallice iyi olan bu şehri görmemek, hele bu kadar da kolay ulaşılıyorken… Vallahi saçma olur.
BAHÇENİZDEN İÇERİ, AL BENİ BOTANİĞE!
Hafızamın güzel Batum’u, ünlü şarkısına da “doğru sırayla uyuyor”… Yazarların, teşbihler ve mecazlar için fazla beyin hücresi öldürmesine gerek bırakmıyor sağ olsun. Evet bana göre şehrin ikinci öne çıkan zevki, dünyanın ikinci büyük bitki sergisi denilen, kentin 9 kilometre uzağındaki Batum Botanik Bahçesi’ydi… Ne yalan söyleyeyim başta burayı “atraksiyonu az olan küçük şehir için cazibe merkezi olarak abartılmış bir yer” konumuna koymuştum…
Neler gördük öyle; Tiran’daki müzeler, Mauritius’taki doğa sporları merkezi… İlk aklıma gelenler. Ancak Batum’daki bu botanik parkını gezince, bahçenin yerel ününü ne kadar da hak ettiğini görmüş oldum. Bölgenin subtropikal iklimi ucundan yakalamak gibi bir şansı var bir kere. Bol meyve ağacı, tütün ve çay bitkisi yoğunluğundan bunu anlayabiliyoruz.
Dünyanın her bölgesinden her bir tür bitkinin-ağacın bu parkta sarmaş dolaş yaşamalarına hayret etmemek elde değildi. Güney Amerika ağaçları bölgesinde mesela, bir Amazon ormanına girmiş kadar oluyorsunuz… Su zambakları ah o su zambakları… Burak Akkul Botanik Bahçesi’ni “beğendi”!
NAZLI YARİM GELDİM SANA, KİŞNİŞİNİ TOPLASANA
Mutfakta iyiyimdir bak; bu konuda tevazu gösteremeyeceğim. (Öyle ya, başka konularda çok gösterdim!) Hem yemek yapma hem de yemekleri yeme konusunda iyiyimdir. Ve hatta yemeği mutfağın dışına taşıyanlardanım… Gezginim sonuçta; sokakta ne varsa tatmak işimin bir parçası. Sakın kimse “ay ama virüs kaptın bak” muhabbetine girmesin lütfen; öyle uzun tartışırım ki bu konuyu; mesleklerin çıkışına kadar ineriz…
Özetle; bir kültürün en net göstergelerinden olan “mutfağını” deneyimlemek, işimizin önemli parçasıdır. Bilen bilir Paris’te pesto soslu salyangoz, CapeTown’da her tür okyanus böceği, Bangkok’ta soya soslu tırtıl hüpletmişliğim vardır. Özel zevk olarak da tatlıyı acıya karıştırmayı; ballı hardallı sos kulvarındaki lezzetleri sever, sabah kahvaltısında da tuzlu peynir üzerine reçeli bayıla bayıla yerim affedersiniz…
Ancaaak iş “KİŞNİŞ”e gelince; orada bir dururum arkadaş! Mutfak kültürü bu kadar eskiye dayanan; etin, sütün en hasına ulaşabilen, meyvenin en tazesini en yağmurlu iklimde misss gibi yetiştirebilen bir toplum; neden yaptığı her yiyeceğin içine “parfüm sıkar” yahu? Kişniş gibi “Chanel No.5 kokulu” bir bitkinin; dana şiş olsun, haçapuri pidesi olsun, Gürcü mantısı olsun; herhangi bir yiyeceği lezzetli kılabileceği nasıl düşünülebilir?
Yemeğin lezzetinden daha ön plana çıkan bir esansı var kişnişin… O yemekten eser kalmıyor ki içine kişnişi basınca! Neyse… KKOD (Kişnişe Karşı Olanlar Derneği) olarak, Batum yemekleri konusunda diyeceklerim bu kadar! Bu arada, biz ekip olarak yemeği Old Boulevard/ Eski Bulvar Restoran’da yemiştik, tam turistik, bütün Acara mutfağına hakimler. Tavsiye ederim.
BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKAYESİ…
Batum’un turistik merkezi elbette “Batum Bulvarı”, pek çok tabela sizi “Boulevard” olarak yönlendirecektir zaten. Şehirden gelen Eski Bulvar, deniz kıyısındaki Yeni Bulvar ile birleşiyor. Biz gittiğimiz sene, buradan deniz kenarından devam eden düzenleme, 15 kilometre kadar daha devam etmek üzere şekilleniyordu ve kıtanın en uzun keyif yürüyüşü yolu olacağı söyleniyordu.
Herhalde artık tamamlanmıştır. Yürüyün yürüyebildiğiniz kadar. 1800’lerin sonunda bir Alman bahçıvan şehrin pek çok sosyal alanına el atmış ve sağlam bir peyzaj getirmiş buralara; şehri daha da güzelleştirmiş. Karşınıza çıkacak olan bronz heykelciklerin, Saat Kulesi’nin, Alfabe Kulesi’nin ve tabii ünlü Ali ve Nino heykelinin tadını çıkarın. Ali ve Nino… Gürcülerin Romeo ve Juliet’i…
Heykelin ününe ün katan romantik roman, 1937’de Kurban Said tarafından yazılmış. 1.Dünya Savaşı yıllarından bir aşk hikayesi bu. Buradaki karakterlerden yola çıkılarak yapılmış 7 tonluk hareketli heykelin sanatçısı ise Tamar Kvesitadze. Birbiriyle iç içe geçen bir kadın bir erkek figüründen oluşan mekanizma her akşam 19:00’da çalışmaya başlıyor ve elbette ki turistleri başına topluyor.
Bir diğer önemli alan “Avrupa Meydanı” ama meydanın kendisinde – elinde zenginlik sembolü olarak altından kuzu postu tutan Medea heykelinden başka- bir numara yok. Ancak meydandan çıkan sokakları bir bir dolaşırsanız; hem güzel yerel restoranlar keşfeder hem de dönemin eklektik mimarisinin tadına varırsınız. Küçük fırınlardan pastanelerden peynirli “al götür” haçapurilerden alın. 1-2 Lari fiyatı vardır ve bir öğünü ayakta geçiştirmeye yeter de artar…
Şehri etkisine alan toplulukların mimari etkileri; Avrupalıların Rusların Türklerin izleri, yapılarda kendini gösterir ve bu şehre cidden farklı bir hava verir. Bir ara, ferforje balkonlu evleri görüp kendimi New Orleans’ta geziyor hissettiğimi bile söyleyebilirim. Keşfedin bu şehri. Keyiflidir. Baştan da söylediğim gibi; lüks otellerde gece eğlencesi istiyorsanız “tam” keyiflidir… Ama şöyle sakin bir huzur arayan turist için de hiç eksiği yoktur Batum’un.