İtalya’nın Puglia bölgesi; İtalyan kültürünün değişmemiş, modernleşmemiş, en saf haliyle kalmış halini yaşatır. Biraz da ekonomik imkanlar değil midir, özü bozan? İtalya’nın geri kalanı kadar büyük bir turist yoğunluğu bulamadığı için çok zenginleşmemiş olan Çizme’nin topuğu; aslında öz kültürü yansıtmasından dolayı en çok gezgini, en çok turisti hak eden bölgedir… Turizmde de böyle bir dilemma var işte… Bölge başkenti Bari, Lecce, Trani, Vieste, Matera, Otranto, Ostuni, Alberobello ve Polignano A Mare gibi çok özel şehirleri keşfedecek, makarnanın en lezzetlisini tadacak, Adriyatik’in nefes kesici manzaralarına şahit olacaksınız. İtalya’nın güneyine doğru koy koy, köy köy bir seyahat bu. İki bölümde gezeceğiz efendim; muhteşem Puglia turunu kaçırmayın.
ARAÇ KİRALAMAYA DİKKAT
Geçenlerde okuduğum bir haber; AVM’lerde kütüphane açıyorlarmış… Yapay bahçeleri de var malum biliyoruz. Sanat merkezleri de var kocaman kocaman… (Otoyola tabela koyabilmeleri için bir Sanat Merkezi yapmaları gerekiyor biliyorsunuz.) Yani bir AVM’nin içine tüm şehrin sosyal hayatını sığdırabiliyoruz artık… Ama bakın, ben size çok daha kolay bir yol söyleyeceğim: Normal parklara bahçelere kıymayalım, konser salonlarını yıkmayalım; şehirlerde çarşılar var zaten, onları da ellemeyelim…
Doğayı katletmeden, eskiyi de koruyarak; şehri kendi doğal haline bırakarak, yaşatabiliriz. Vallahi daha masrafsız, daha kolay… İtalya, ulus olarak 1870’lerin hemen başından beri birleşik durumda. Erken dönem toplumu Etrüskler, Yunanlılar ve elbette Romalılar bu topraklara o kadar renkli ve zevkli bir kültür bırakmışlar ki; bugün bu ülke bence “yurtdışına ilk çıkışım, ilk önce nereye gideyim” sorusunun, net cevabıdır… Hareketlidir İtalya; tansiyonu yüksektir, şıktır, stile çok önem verir…
Lezzetlidir. Gelin o İtalya’nın en saf, en gerçek bölgesi Puglia’yı gezelim… Bu bölgeyi coğrafi olarak şöyle anlatayım: Çizme’nin topuğu… Ulaşımı kısaca geçelim zira olay çok net. Büyük Türk havayolumuzun en ucuz yurtdışı hatlarından biridir Bari. Uçak biletinizi alıyorsunuz, İstanbul’dan biniyorsunuz, 2 saat içinde pasaporttan çıkmış, havalimanının araç kiralama servisinin önündesiniz. Internet’ten ayırttığınız aracınızı teslim alıp; yollara vuruyorsunuz… Aman! Durun! Kiralık araç olayına İtalya’da çok dikkat edin.
Öncelikle toplamda 50 euro kadar farkı olsa da kesinlikle full kaskolu alın. Ve sonra yine 50 euro gibi bir ekstraya “benzin dahil” alın ki, havalimanına dönerken “ay benzinci nerede, gece oldu self servis pompa nasıl çalışıyor” stresine girmeyin. Ve en önemlisi; araç kiralama işinde hiçbir şirkete yüzde yüz güvenmeyin! Üç İtalya dönüşümün ikisinde e-postama aylarca “aracın şurasını çizdiniz para çekeceğiz” “burası vuruk, avukata vereceğiz” bildirileri geldi. Kredi kartımı yeniledim. Hala da geliyor. Korona’yı yendim İtalyan Rent A Car’ları yenemedim.
ÖZÜ SÖZÜ BİR ŞEHİRLER
İlk durağımız, havalimanına 20 dakika araç mesafesindeki Molfetta… Güney Doğu İtalya’nın tadını alıştıra alıştıra almak istiyor, hiçbir lezzeti kaçırmadan gezmeyi arzuluyoruz… Bölgenin neredeyse tüm yerleşim yerleri, eski şehir kısmı surlarla çevrilmiş – ya da ortasındaki yüksek alanda surları olan- tarihteki tehditlerin ve savaşların şekillendirdiği şehir yapılarına sahip...
Şahsi fikrimi belirtmem gerekirse; ben İtalya’nın Roma, Floransa ve Milano hariç onlarca şehrini dolaşırken “görülecek yerleri tespit edeyim, listeden tek tek bulayım” yöntemine gitmedim. Gidilmemeli de. Buralar canlı, hayatın sıcak sıcak aktığı ve her sokağından tarih taşan yerler… En iyi yöntem, kendinizi yollara bırakıp hislerinize güvenmek olacaktır. Internet bilgilerinize ara ara bakarsınız yine… İtalya size zaten hakkıyla dolaştırır… Molfetta’nın halk pazarını gezip, Akdeniz balıklarıyla ilk göz göze gelişimizi yaşıyoruz.
Bu kez yanımızda çok sevgili bir dostumuz var; THY Bari Müdürü Ömür Kahraman, bölgenin kompetanlarından… Ara sokak, ana cadde, ne varsa arşınlayıp gerçek İtalya ruhunu üzerimize şöyle bir alıyor, hemen 20 dakika ötedeki Trani’ye yöneliyoruz… Şirinlik muskası bu şehrin deniz kıyısında da espressomuzu yudumluyor, Saint Nicola meydanına küçük bir yürüyüş yapıp, bir kilise düğününü gözlemleyip, bir süre dalgaları izliyoruz… Yarım günün sonunda soluğu, oradan da bir 30 dakika ötede –açıkçası gördüğüm en ilginç tarihi yapılardan birinde- Castel del Monte’de alıyoruz.
“Andria” şehrinin tepelerinden birinde yer alan Castel del Monte; İmparator 2.Frederic’in yaptırdığı ve 1240 yılında tamamlanan, sekizgen bir kale. Tepeden görünümü muhteşem. Kalenin içi de bir o kadar masalsı, harika… Kuzey Avrupa, Gotik ve Doğu mimarisinin karışımı. İçindeki odalarda dönemin kılık kıyafetleri ve silahları var. Bu çok özel Dağ Kalesi’ni mutlaka görmelisiniz.
DELIZIOSA ITALIA
Lezzetli İtalya! Türk turistlerin yemeklerini çok sevdiği yabancı ülkelerden biri burası. Sebep elbette “makarnanın hası”… İtalyan şefler makarnayı sosun içine katarlar. Sos asla makarnanın üzerine dökülmez. Ne burası canım? Öğrenci evi mi? Güneydoğu İtalya’nın zeytinyağı ve elde açma makarnaları tadına doyum olmaz bir lezzete sahiptir. Napoli’ye çok daha yakın olduğumuz için, gittiğimiz pek çok yerde Napoliten yani domates soslu makarna ile karşılaşıyoruz.
Karım Seda için bulunmaz nimet. Hastasıdır… Tavalarda, o gün yapılmış bütün sosların tortularıyla oluşmuş ayrı bir lezzet zemini vardır. Makarnalar 7-8 dakika “aldante” pişmiş, buram buram sarımsak kokulu zeytinyağı, onlar da az pişmiş… Bunların hepsi yöre domatesinin kabukları soyulmuş çekirdekleri çıkarılmış sosuna katılıyor; biz de aynı masada bu lezzete katılıyoruz...
Yemeğin üzerine de elbette, limon sorbe var. Sorbe nasıl taze bir lezzettir, sorma. Ben çoğu zaman hazır yapım dondurma yerine, bu meyvenin taze yapım sorbesini tercih ediyorum. Gargano, Puglia’nın çok güzel bir bölgesidir. Doğa turizmi ile öndedir… Dağların denizle buluştuğu bu ovanın simgesi olan İkiz Kayalıklar ve otoyolun kıyısında yükselen Sarımsak Kulesi, Bari’ye gelmeden gördüğümüz ilginç yerlerden…
Ne yidüğü belirsiz bu Sarımsak Kulesi’nin hemen arkasından denize bakınca da, St.Felicia kemerini oldukça net görüyoruz. Ve ufka doğru silüeti görünen sayfiye şehri “Vieste”… Bu kasabada öyle bir kaya daha var ki (Pizzomunno Kayası) onun görüntüleri, fotoğraf olsun video olsun, tüm seyahatlerimde çektiğim en etkileyici 10 görüntüden biridir. Haritadaki topuğun “Aşil tendonundaki” bir diğer şirin kasaba da “Peschici”dir ve mavi mavi kapılı evleri olan o sokaklar, mutlaka gezilmelidir.
Deniz izlenirken dondurma yenmelidir… Bu yörenin tadılacak ve alınacak makarnası “Orecchiette”dır. İtalya’nın ortasından aşağısına kadar, şehirlerin ve kasabaların açık olan mutfak kapılarından sokaklara taşan masalarında, teyzelerin Orecchiette yaptıklarını görürsünüz. Elleriyle çekerler hamuru, yuvarlarlar, parmakla bastırırlar; kulak memesi şekline gelince tekrar unun içine, kurumaya atarlar… Çok da kurumadan, tencereye atarlar… Çok da kaynamadan, midenize atarsınız.
MONT SANT ANGELO VE POLIGNANO A MARE
İşte gözlerinizle görmeden inanamayacağınız bir yer daha… Mont Sant Angelo. Foggia iline bağlı 13 bin nüfuslu bir komün. Gargano’nun turizmdeki göz bebeği burası… Biz ulaştığımızda hava biraz kararmıştı ama bu tepelere yayılmış özel kasabaya daha da mistik bir hava veriyordu… Aziz Angelo’nun mağaradaki yaşamı ve üzerine kurulan dini yapılar, tüf katman üzerine inşa edilmiş evler, ünlü Norman kalesi ve bronz kapıları dönemin Konstantinapol’ü İstanbul’da yaptırılan, altı mağaralarla dolu bazilika…
Dünya turizm rotaları arasında çok özel bir yer burası. Orijinal dilinde “Basilica Di San Michele Arcengelo”, not ediniz… Üzerindeki kilise aşağıdan daha yeni, 14.yüzyıl yapımı, altında mağaraların içine inşa edilmiş kiliseler ise 5.yüzyıldan geliyor. Yolumuza kıyıdan kıyıdan devam ediyor ve “Vooolare” diyerek ünlü müzik insanı Domenico Modugno’nun memleketi Polignano A Mare’ye varıyoruz.
Burası tepeden baktığınızda inanılmaz etkileyici görünen bir yardaki dev plajıyla ünlü. Bir de çok özel bir tatlısı var ki; yemeyip yanında yatıyorsunuz! Bu ünlü kekimsi tatlı için Martinucci Pastanesi’ne giriyoruz. 1950’den beri açık olan bir aile işletmesi burası. Zaten İtalya’da çoğu mekan ve dükkün, var olduğu andan beri aynı ailenin fertleri tarafından işletilen aile işletmeleri...
Biz dedemden babama geçen köfteciyi neden işletemedik, hala anlamam… Yazarlıktan sekiz kat daha fazla para kazanırdım, eminim. Neyse. Martinucci’de ve bölgenin pek çok fırınında, pastanesinde yapılan bu tatlının adı “Pasticciotto” efendim. Kek ile tart arasında duran tatlının yumurta kremalısı, bademlisi, fındıklısı, sırf çikolatalısı; içi dolu dolu pek çok türü mevcut… İç dolgularına tadını veren Ricotto peynirini, saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Tepeden aziz Adriyatik’e bir kez daha bakıp, Bari’ye doğru yola çıkıyoruz.
BARİ SİZİ BEKLİYOR
Bari’nin nüfusu 320.000. Adriyatik Denizi kıyısında; bana tam bir Akdeniz şehri hissi veriyor. Puglia bölgesinin hem başkenti hem de en büyük şehri. Aynı zamanda Güney İtalya’nın da Napoli’den sonraki 2. büyük şehri… Bari’nin eski şehir merkezi Bari Vecciya, çok sayıda dar ve dolambaçlı sokaktan oluşuyor. San Sabino Katedrali, San Nicola Bazilikası ve Svevo Kalesi gibi kentin önemli Orta Çağ eserlerini, yürüyerek bir saatlik bir alanda görebilmek mümkün. Meydanlarında ve yapılarında Norman, Bizans, Roma ve Roma öncesi kalıntılarını taşıyan şehir, İtalya’nın çok eski yerleşim birimleri arasında yer alıyor.
Ferrarese Meydanı tarihi merkez olarak alabilirsiniz. Buradaki Adalet Sütunu; 12.yüzyıldan sonra uzun yıllar, insanları bu ölümlü dünyalarında, öldürmeden cezalandırmak için kullanılmış… Aynı amaca hizmet bir utanç sütununu, Karadağ’da Kotor Meydanı’nda da görmüştük. Utanç; insanın en kuvvetli dizgini değil midir? Aziz Nicholas Kilisesi’nin tabelalarını bu tarihi meydandan denize kavuşurken bol bol göreceksiniz. Antalya’nın Demre ilçesini yazmıştım önceki yazılarımda; buranın eski adı Myra’dır.
İşte St.Nicholas yani Aziz Nikola, 6.yüzyılda tayini Myra’ya çıkmış bir piskopos olup, yardımseverliğiyle kendini halka çok sevdiren bir zattır. Özellikle denizci ailelerine güzel güzel hediyeler vermiştir… Gel zaman git zaman kendisi, AVM’lerde daha çok alışveriş olsun diye herhalde, yılın son haftalarında tüm dünyada sahne alacak bir “Noel Baba” olarak tanınır.
Azizin gömüldüğü ilk yer olan Demre’deki kilisesine her yıl dünyanın pek çok yerinden turist gelir ama Noel Baba’nın kemiklerinin bulunduğu yer şu an Bari’deki bu St.Nicholas kilisesidir… Hep o İtalyan korsanlar işte. 1048 yılında bir seferden dönerken azizin kemiklerini Demre’den alır, Bari’ye getirirler… Kemikleri Bari St.Nicholas kilisesinin zemininin alt katında, cam bir tabut içinde görebilirsiniz. Sahilde, beyaz binalarıyla harika bir gezme hattı olan Lungomare’de keyif yapın.
1900’lerin ilk yıllarında yapılmış olan iki mimari ustalık örneğini; Teatro Margherita’yı ve Petruzzelli Opera Binasını görün… Bari’nin sokak aralarında kaybolun, makarna yapan teyzeleri izleyin, bulduğunuz her pastaneden dondurma ve pasticciotto yiyin… Orijinal İtalya’nın tadına varın… Lecce, Matera ve Alberobello; Puglia’nın farklı özellikleriyle detaylıca anlatılması gereken diğer şehirlerden… Bir sonraki yazıda oraları da keşfedip çizmenin topuğunu tamamlayacağız. Şimdilik “arrivederci”.