İyi pazarlar... Deniz tatiline diye çıkıp, yolda şaşırmaya hazır mısınız? Kalkan’dan başlayan tatil turumuz Kaputaş Plajı’ndan geçecek, Patara’ya uzanacak ve Kaş’ta bir akşam vakti son bulacak. Arada Mavi Mağara’da serinleyecek, Finike yolunda mavi yengeç yiyecek, Saklıkent’te yüzümüze çamur süreceğiz… Ama bütün bu güneşli, denizli, lezzetli yaz tatili öğelerinin yanında tarihin bizi şaşırtıp ters köşe yapmış olduğunu da göreceğiz.
Kaş’a 25 kilometre mesafede yer alan şirin mi şirin Kalkan, son yollarda özellikle İngiliz turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir tatil merkezi. İngilizler, evlerin birçoğunu ya sezonluk kiralıyor ya da mülk olarak satın alıyor. O yüzden pek çok fiyat tabelasını ve menüleri sterlin karşılığıyla da görebilirsiniz.
Şahane bir deniz ve onu çevreleyen liman, sabahları balığa ve turist turlarına ayrılan teknelerin görüntüsüyle huzur veriyor. Küçük sayılabilecek çarşısı; el sanatları ve özel tasarım eşya dükkanlarıyla, giyim kuşam butikleriyle ve elbette nefis balık restoranlarıyla saatlerinizi keyif içinde geçirmenizi sağlayacaktır.
Türk kahvenizi yudumlar, yaşlı İngiliz çiftleri yumurtalı fasulyeli English breakfast’larını yerken izlersiniz. Bu bile eğlenceli… Biz yemeği Gusto’da yemiştik. Izgara somon ve yanındaki risotto’suyla beraber ezmeli süzmeli bütün mezeleri harikaydı.
Herkes yemekten sonraki yürüyüşünde, ünlü Kalkan dondurmasından bir iki kaşık alıyor. Bakınız burası romantik! Burası biraz pahalı ama pek artistik! Ve burası Herodot’un ‘dünyada yıldızlara en yakın yer’ olarak tanımladığı yerdir. Hiçbir zaman beni geldiğime pişman etmedin Kalkan!
YAZIN ORTASINDA NOEL BABA’YA ZİYARET
Yola devam ediyor, Demre’ye doğru gidiyoruz. Sağımızda uzanan ovaların seralarla dolu görüntüsü çok ilginç. Suların toprağa yanaştığı deltalar, aralarında naylon sebze meyve çadırları, yeşillikler, ardında zirvesi karlı dağlar… Böyle bereketli, böyle güzel bir coğrafya, vallahi de yok!
Korumamak haksızlık, hatta cinayet olur. Hazır mısınız? İşte Demre’deyiz. Antik adıyla ‘Myra’… Tarihin, yaz tatili turistine ters köşe yapması, buradan başlıyor işte! Önce küçük ilçenin merkezine geliyor, aracımızı Aziz Nikolaos Kilisesi ve Anıt Müzesi’ne yakın mesafeye park ediyoruz.
Aziz Nikolaos kimdir? Elbette ki Noel Baba. Yazın ortasında Noel Baba ziyareti, bu bölgenin en farklı etkinliklerinden biri. Milattan sonra 240’lı yıllarda Patara’da doğan bu iyi kalpli amca, orta yaşlarında Myra Kilisesi’ne tayin edilir ve burada ‘fakir dostu, denizci dostu’ olarak tanınır. Yardımlarını halktan esirgemez ve burada da ölür.
(Kemikleri burada değildir. Sonradan kaçırılır ve İtalya’daki Bari’ye götürülür.) Özellikle Ortodokslar o gün bugündür burayı ziyaret eder. H Demre merkezinden Myra Antik Kenti’ne gitmek için ayrılıyor, yolda sıralanmış mavi yengeç restoranlarından birinde duruyoruz. Televizyondan bilenler bilir, benim yemek felsefem, yörenin ünlü mamulü neyse onun bir tadına bakmaktır.
Bu yüzden çok kez “Iyyy Burak Abi nasıl yedin o şeyi” yorumlarıyla karşılaşmışımdır. Dokümanter bir gezgin olarak; Fransa’dan salyangoz, Kırgızistan’dan at sucuğu yemeden ayrılamazdım değil mi? (Evet, Tayland’daki tırtıl ile biraz ileri gitmiş olabilirim.) İşte Demre-Fenike yöresinin bu mavi yengeci de dünyanın bir diğer yöresel yemeği benim için. Tadı nasıl? Eh işte… Doyuruculuğu? Hiç yok… Ama hoş denebilecek isli bir beyaz et tadı var. Denemeye değer.
2200 YILDIR AYAKTA DURAN MYRA ANTİK KENT
Myra/Mira; Likya Uygarlığı’nın en sağlam kalmış olan en önemli merkezi. Kaya, mezarları ve tiyatrosuyla Myra Antik Kenti’nin 2200 yılı aşkın süredir dimdik ayakta durduğunu gösteren bulgular mevcut. 2018 seyahatimde buraya giriş 20 liraydı ve Müze Kart geçerliydi, bilginiz olsun. Kente girdiğiniz anda donup kalıyorsunuz. Karşınızda dev bir amfitiyatro duruyor ama öyle böyle değil.
Bildiğiniz; yarısı yıkılmış, taşları kalmış, turistik otellerin animasyon sahneleri kadar küçük bir şey değil karşınızdaki. ‘Game of Thrones’ çekebileceğiniz bir set sanki. Dev kapıları ve protokol girişindeki dev kemerli geçidiyle hayranlık uyandıran harika bir yapı.
Civarında büyük küçük heykeller, kaya mezarlar, mağara tapınaklar... Büyüleniyoruz. Tarihin ilk federe devleti olan Likya’nın kanunlarının yazıldığı ve işletildiği üç şehrinden biri olan Myra Antik Kenti, kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir yer.
UÇURUMUN DİBİNDEN BİLDİRİYORUM: KAPUTAŞ PLAJI
Akdeniz’in ünlü batık şehirlerinden biri olarak bilinen Kekova, eğer deniz ve dalış tutkunuysanız, Kalkan’a gittiğinizde ilk ziyaret ettiğiniz yer olacaktır. Kalkan’dan kalkan birçok tekne turuyla Kekova’ya ulaşabilirsiniz. Yolda, Üçağız’dan geçerken, Teimiussa Antik Kaya Mezarları’nı izleyip ilk şaşkınlığınızı yaşayacaksınız. Artık Kekova Adası’na çok yakınsınız.
Eğer cep telefonunuzla oynayıp durmuyorsanız, vardığınızda kendinizi, dış dünyayla bağlantınız kesilmiş hissedeceksiniz. Buraların nispeten temiz, sessiz ve bakir kalmasının sebeplerinin başında, kara ulaşımının bulunmaması geliyor. Siz ne sandınız şaşkınlar? İnsanlar korudu, piknik yapmadı, tatil sitesi kondurmadı, falan mı? H Gelelim Kaputaş Plajı’na. Burası, yol üzerinden görünen uçurum dibi görüntüsüyle, yerli turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerlerden.
Hele hele Blogger’lar, Instagrammer’lar için en ideal yerlerden biridir. Buradan fotoğraf paylaşmayan sosyal medyacıya banner vermezler! İlginç yerdir gerçekten. Tepeden bakar bakar, o yar arasında o plaj nasıl oluşmuş, şaşırırsınız.
İsterseniz 200 basamak aşağıya inip berrak suyunu da deneyimleyebilirsiniz. Tek problem, kalabalık olan yaz günlerinde aracınızı koyacak yer bulamayacak olmanız. Arabayı yol kenarına sıkıştırıp bırakacak ve “Geri döndüğümde aynası uçmuş mudur” korkusu yaşayacaksınız.
YOL KENARINDA BİR HAZİNE: XANTHOS
Az önce Myra’da Likya Uygarlığı’nın üç merkezinden bahsetmiştim. İşte onların ikincisi, Xanthos’tayız. Kınık şehir merkezine çok yakınız. UNESCO korumasındaki bu küçük antik şehir hemen yol üzerinde yer alıyor. Yol kenarında bir hazine sanki. Likyalı yapmış kardeşim. Ancak maalesef, Xanthos halkı, tarih boyunca sayısız saldırı ve felakete maruz kalmasıyla biliniyor.
Pers saldırıları, depremler ve en son da Brutus’un yöreyi işgali Xanthosluları tarih sahnesinden siliyor. Yarım saat daha yol alarak, üçüncü ana merkeze Letoon Antik Kenti’ne geliyoruz. Milattan Önce 7. yüzyılda kurulduğu tespit edilen kent, Likya Uygarlığı’nın kutsal merkezi. İhtişamlı eklektik yapısıyla, daha uzaktan gördüğünüzde sizi etkisine alıyor bu alan. İçeri girdiğimizde, bir tarih kitabının sayfalarına giriyoruz sanki.
Adeta törenlerde krallar geçiyor, halkın çığlıkları duyuluyor sanki. Algılarınızın ardında beyninizde yankılanıyorlar. H Gelin, güneşi bölgenin en özel alanında, Patara’da batıralım… Biliyorsunuz ki plaj uzunluğu olarak, Kaş-Fethiye arasındaki 12 kilometrelik rekor bir alanı kaplıyor. Peki, bu plaja ‘Patara Ören Yeri’ tabelasından giriş yaparsanız, karşınıza ülkemizde görebileceğiniz en geniş ve etkileyici antik şehrin çıkacağınız biliyor musunuz? Xanthos halkının iki önemli şehri olan Patara ve Pınara birbirlerine beş kilometre mesafede sıralanıyor.
Likya dilinde ‘Pttara’ olarak geçen kent, yaşamını Osmanlı Sultanı II. Bayezid’e kadar sürdürmüş. Çünkü burası Akdeniz’e açılan yolun çok önemli bir ticaret limanı. Kentin en güney ucundaki Kurşunlu Tepe’ye yaslanmış olan tiyatro, göz alıcı bir Helenistik Dönem yapısı…
Hemen yanındaki parlamento binasının ve tam aksi yönde sütunların çevrelediği tören alanının inanılmaz bir duruşu var. Hayretimizi üzerimizden atıp yürümeyle beş dakikada ulaştığınız kumsal; sarının en sıcak tonuyla mavinin en güzelini buluşturuyor… Güneş batıyor biz süt mısır kemiriyoruz.
Bir kez daha fazlasıyla, fazlasıyla etkilenerek dönüyorum bu güzel coğrafyadan. Eve vardığımda kağıda şu satırlarım dökülüyor: Sen beni kıskanıyorsun; ben kendi yolunda giden o nehri… Sen beni; ben gölgesiyle bir başına kalan şu ağacı… Sen beni kıskanıyorsun, ben o çok güçlü, çok güçlü dağı… Sen beni; ben sonunu hiç düşünmeden giden o yolu. Kendi yolunda, bir başına, güçlü; sonunu hiç düşünmeden.
KAŞ SİZİ SÜRPRİZLERİYLE BEKLİYOR
Ve işte şimdi Kaş’tayız! Biliyorsunuz ki Kaş, öncelikle dalış tutkunlarının, sonra da “Lanet olsun büyük şehir hayatına, ben güneye gidiyorum” diyen maceracı işletmecilerin mabedidir. Uçanbalık Bankosu, Besmi Adası ve dev Kaş Kanyon’daki batıklar, dalışa meraklılar için biçilmiş kaftan, deniyor.
Tüpünü, gözlüğünü takıp oraların dalışını yapmak; benim gibi sakin bir ‘Kara Trakyalısı’ için hiç de sakin bir davranış değil. Merkezden uzaklaşmadan denize girmek isteyenler için Büyük Çakıl ve Küçük Çakıl adıyla, çok tatlış iki plaj bulunuyor. İlçenin güney ucundaki Antiphellos Antik Tiyatro’sunu bulmanız kolay olacaktır. Tabelaları takip ediniz ve Kaş’a girmeden buraya çıkıp etrafa dikkatlice bakınız.
İşte altınızda uzanan ünlü Kaş, sizi bekliyor. Fethiye-Antalya arasındaki o geniş yarımada oluşumu boyunca, metrekare başına düşen en yoğun kafe, bar ve restoran Kaş’tadır. Çarşının merkezindeki Likya Kral mezarında fotoğraf çektirip hediyelik eşya dükkanlarını gezebilirsiniz. Kaş sizi sürprizleriyle bekliyor. H Kaş ile Saklıkent arası yaklaşık 80 kilometreyi buluyor.
Yani Saklıkent aslında Fethiye’ye daha yakın ama ben Fethiye’ye gittiğimde balık pazarında tıkınmaktan ya da Belcekız’da yemek yiyip yaymaktan başka bir şey yapmadığım için Saklıkent’i Kaş-Kalkan yöresinin tatiline saklamıştım. Yoldaki ince dere kenarı, durmadan edemeyeceğiniz bir manzaraya sahip. Saklıkent’ten kano ile yola çıkanlar önümüzden geçiyor, izliyoruz.
Hedefe vardığımızda, kanyona girmeden su kenarına kurulmuş kahvaltıcılarda, gözleme yiyor, çay içiyoruz. Huzur böceği halindeyiz. Kiralık lastik ayakkabılarımızı giyiyor, kanyona doğru ilerliyoruz. Ayakkabıyla almazlar, haberiniz olsun! Terlikleriniz ise yürürken sizi yolda bırakır. Artık maceranın gerisi size kalmış, abartmadan ilerleyin derim.
Bir saati geçmeyen bir yol boyunca; tahta köprüler, doğal geçitler, sayısız kaya oluşumları ve çamur birikintileri var. Cilde yararlı çamurları oranıza buranıza sürerek eğlenir, çok ilginç yer yüzü şekillerinin fotoğraflarını çekebilirsiniz. Dediğim gibi; macerayı abartıp öyle üç saat falan ilerlemeyin. Doğanın sağı solu belli olmaz.