Yüzü kezzapla yakılan Berfin Özek, "Asla affetmem" dediği eski sevgilisi Ozan Çeltik'le evlendi. Haberi yazarken kalp atışımın hızlandığını hissettim. Yüzünde çeşitli estetik operasyonlar olan ve sağ gözü görme yetisini kaybeden Berfin'in kararı şok etkisi yarattı. En üzücüsü de Berfin'in affettiği Casim Ozan Çeltik, son duruşmada tahliye edildi.
Kadın cinayetlerinde katili ve kurbanı hep sonradan tanırız ya, bu kez gözümüzün önünde kendisini kezzapla yakan kişiyle evlenen bir kadını görmek bambaşka bir korku yarattı. Ancak, sosyal medyada gördüğüm "Kadınlar kendilerine ne yapılsa hak ediyor" yorumları ayrıca yaraladı.
Kadın olmanın üzerindeki sayısız baskılardan bazıları: Güzel olmak zorundasın, belirli bir yaşa geldiysen evlenmelisin, evlendiysen çocuk doğurmalısın...
Belki de Berfin çirkinleştirilip başka bir erkekle evlenme hakkı elinden alındığı için toplumda hep 'öteki' hissedeceğini düşündü.
Olayın ardından eski sevgilisi Casim Ozan Çeltik'in ailesinin evinde kalan Berfin şunları söylemişti:
Ondan intikam alacağım dedim. Cesaretimi toplayarak aynısını yapmayı düşünüyordum. O zamanlarda aynaya bakamaz haldeydim, insanların yüzüne bakamaz haldeydim ve insanlar bana acıyarak bakıyordu. Çocuklar da benden kaçıyordu. Sanki dipsiz kuyunun dibine düşmüşüm ve çırpınıyordum. Elimi de tutan yoktu. Çok çaresizdim.
Hayatı kabusa dönmüş belki de psikolojisi bozulmuş bir kadını suçlamak biraz kolaya kaçmak mı?
İnsanlar kendi başlarına gelmeyen olaylarla ilgili son derece rahat konuşur. Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir ancak bu gibi olayların toplumsal karşılığı var.
Örneğin Kadir Şeker davasından dolayı insanların 'Artık zarar gören hiçbir kadın için müdahale etmem.' demesi gibi.
Ancak...
"Kendi etti kendi bulacak" demek potansiyel katillere cesaret vermek olabilir mi?
Berfin, kendine bağımsız bir hayat kurmak yerine neden evlenmeyi tercih etti?
Casim Ozan Çeltik işlediği suçun cezasını çekti mi?
Bundan sonra kaç potansiyel saldırgan, "Sevgilimin yüzüne kezzap atsam da o beni affederse sorun çözülecek" diye düşünecek? Kaçı nikah masasına oturunca yasalar ve toplum karşısında kendini aklanmış hissedecek?
Sizce bu hikayede kendimize sormamız gereken en doğru soru ne?