Mevsimlerle aranız nasıl?
En sevdiğiniz mevsim/ler, en sevmediğiniz mevsim/ler, sizin için belirgin mi?
Yoksa her mevsim aynı mı geçiyor?
Hayat ritminiz, günlük akışınız, psikolojik durumunuz, duygusal gitgelleriniz, bedeninizin ihtiyaçları, ritmi her mevsimde aynı mı? Yoksa mevsimden mevsime değişiyor mu?
Eğer bir ofiste, plazada masa başında çalışıyorsak mevsimleri çok hissedemiyoruz maalesef. Bankacı bir arkadaşım “Benim sadece takım elbiselerim var, bankadaki klimadan dolayı yaz kış hemen hemen hep aynı kıyafetleri giyebiliyorum” demişti.
Oysa çok değil, bizden iki, üç nesil önce yaşayan insanlar için mevsim demek neredeyse her şey demekti.
Yiyecekleri besin, giyecekleri kıyafet, uyuyacakları ve uyanacakları saat, günlük ritimleri, yapılacak işlerin içeriği…
Mevsimler temel olarak belirleyici etmendi.
Bugün ise öyle mi?
Her mevsim istediğimiz her yiyeceği buluyoruz, klimanın ve ofis kıyafet yönetmeliğinin “aynılaştırıcı” etkisi ile kıyafetlerimiz hemen hemen değişmiyor, hep aynı saatte uyanıp, hem aynı saatte öğlen yemeği yiyoruz.
Hayatın doğal döngüsü değil, insan yapımı iş hayatı karar veriyor artık yaşam ritmimize.
Doğadaki tekrar ise yaşamın özü aslında; ilkbaharda ağaçlar filizleniyor, yaz mevsiminde meyveler olgunlaşıyor, yazın sonunda hasat toplanmış oluyor, sonbaharda yapraklar sararıyor, dökülüyor ve kış mevsiminde ağaç dalları kupkuru kalıyor. Sonra ilkbahar tekrar kendini gösteriyor, döngü hep devam ediyor.
Kadim Çin felsefesi olan Taoist anlayışa göre, doğanın bu döngüsüne “Beş Element Döngüsü” denir.
Beş Element Döngüsünün temelinde mevsimler vardır.
Her element bir mevsim ile ifade edilmiştir:
• İlkbahar, Ağaç Elementi
• Yaz, Ateş Elementi
• Pastırma Yazı, Toprak Elementi
• Sonbahar, Metal Elementi
• Kış, Su Elementi
Her element döneminin kendine has bir akışı vardır; bu akış sadece doğayı değil, doğanın bir mikro hali olduğu için insanı da etkiler.
Ağaç elementinde, ilkbaharda yaşam nasıl filizleniyorsa, bizim de içimiz kıpır kıpır olur, belki oluşan yeni fikirler belirir, yeni kararlar alınır.
Ateş elementinde, yaz, evlere sığamama, hayatla bir olma, devamlı dışarıda olma istediği ile yanıp tutuşuruz. Hareket halinde olmak, istediğimiz, hedeflediğimiz konularda aksiyon almak, gülmek, sosyalleşmek, eğlenmek doğal bir biçimde içimizden dışarı doğru taşar.
Toprak Elementinde, biten bir yazın ardından biraz sakinleşmek, durulmak, yazın coşkusundan geriye kalanların muhasebesini yapmak, hissetmek, “hasadımızı” gözden geçirmek, dengelenme ve soluklanma istediği kendini gösterir.
Metal Elementinde, sonbahar gelmiş, ardında bıraktığı filizlenme, hayatla bir olma, hasadı toplama döneminden sonra, tıpkı dökülen ağaç yaprakları gibi kendine artık hizmet ettiği için bırakılması gerekenler, dönüşme, kendi içinde, özüne dönme zamanı.
Su elementi, kış, büyük yin mevsimi. Tekrar bahar mevsimine girmeden, derin bir dinlenme; doğa ile uyumlu bir şekilde kış uykusuna yatmak.
Ve ilkbahar kapıdan görünür…
Tekrar soralım; doğanın doğal akışı, bizim fani hayatlarımızın neresinde?
Yaşamlarımızda mevsimlere yer var mı?