İç sıkıntısı candır... Çünkü iç sıkıntısı yolunda gitmeyen bir şeyi bize göstermeye çalışır.
İçimizde yerleşen “Her şey çok anlamsız” duygusu…
Ne yaparsak yapalım, yaptığımız şeylerden zevk alamama…
Doldurulamayan boşluk duygusu…
Bunu yaşayan bilir; bu duyguların içinden geçer giderken çok zorlayıcıdırlar.
Ama sebep oldukları hisler için ne kadar şükran duysak o kadar azdır. Çünkü kendimize dair önemli sinyallerdir bu duygular.
Belki yardım istememiz için, hayatımızda bir bayram temizliği yapmamız için, kendi üstümüzde düşünmemiz, kendimize emek vermeye başlamamız için.
Mutluluk bazen coşkulu, bazen hafif, bazen de dengeleyici, topraklayıcı bir histir ama iç sıkıntısı insanın ruhunu kemirir, elini kolunu bağlar, sersemleştirir, ağırlaştırır.
İnsanın tadı tuzu kalmaz.
Böyle durumdayken elimiz hemen televizyon kumandasına, buzdolabına, telefonumuza gider ki, bu üçlü o anda içimize oturan sıkıntıyla başa çıkmamız için çok destekleyici olabilir.
Ve ama kalıcı bir çözüm olmaz, olamaz, maalesef.
İç sıkıntımızı unutmak için peş peşe dizileri peş peşe adeta yesek de, dizi bitince daha da çökmüş hissederiz, sınırsızca yemek yesek de bir an gelir ki, artık tek lokma bile yiyemeyiz, arkadaşlarımızla gülsek eğlensek bile eve geldiğimizde kendimiz ve iç sıkıntımız baş başa kalıveririz.
İç sıkıntımızdan kurtulmanın yolu, kendimizi eğlemek değil, yüzümüzü bu sıkıntıya dönmek…
Yani bir bakmak, ne demek istiyor bu iç sıkıntısı, bize neyi iletmeye çalışıyor?
Bedenimizin nerelerinde hissediyoruz?
Bu tür sorulara tek başına cevap vermek her zaman mümkün olmuyor.
Böyle durumlarda destek almak, belki terapiye gitmeyi düşünmek.
Yeter ki içimizden yükselen iç sıkıntısının sesini çeşitli eğlenceli aktivitelerle boğmaya çalışmayalım.
Uzun süredir kendimizi iyi hissetmiyorsak, bu durumu normalleştirmek, hayatın doğal akışı olarak kabul etmek yerine, oraya bakmamız, üstüne düşünmemiz gerekir.
Nasıl kendimizi kırık hissettiğimizde bazen tavuk suyu çorba iyi geliyorsa ama bazen de ayağa kalkmamız için yeterli gelmiyorsa, işte eğer ruhumuzu ayağa kaldıramıyorsak, ruhumuz ayaktaymış ve bir sorun yokmuş gibi davranmak niye?
Hissedilen zorlayıcı duyguları kabul etmek, kendini desteklemek için ilk yardım kutusuna başvurmak, yakınlardan yardım istemek, profesyonel destek almak… Ve belki de her birimizin kendine ait çözümleri…
İç sıkıntısı, içimizdeki boşluk duygusu sanki şımarık bir çocuğun mızmızlanması gibi gelebilir, kendimize bile…
Bu hislerimizden bahsetsek, bize “Senin arpan fazla gelmiş” bile diyebilirler.
- Ama hayattan zevk alamıyorsak, kendimizi izole olmuş gibi hissediyorsak, sanki ayaklarımızın altındaki zemin değil de bir boşluk varmış gibi geliyorsa, bize kim şımarık derse desin, kulak asmayalım.
Hayatta başımıza gelen şeyler bizi mutsuz ederken, bazen de başımıza gelmeyen şeylerden dolayı da iç dengemizi ve neşemizi kaybedebiliriz.
Bir anne baba çocuğunun neşesiz, sıkkın ve mutsuz olduğu fark edip, nasıl şefkatle bu hale müdahale ediyorsa, kendi durumumuzu da fark edip kendimize sahip çıkmak.
Kişinin kendisinin ebeveyni olması da tam olarak bu.