Yılın son dönemi özellikle işyeri poliçelerinde yenileme dönemi olarak bilinir. İşyeri poliçeleri bir acente veya broker uzmanlığında satın alınan poliçelerdir. Bu noktada sigortayla ilgili danışmanlık aldığınız aracı kurumlar size poliçenizin bittiğini mutlaka hatırlatacaktır. Bu konunun atlanmaması için şirketlerden de uyarı gelebilir ama sizin yine de bir kenara not etmenizde fayda var. Yenileme günü geldiğinde şayet geçen süreçte hizmet aldığınız sigorta şirketinden memnunsanız orada devam etmenizde fayda var.
Bu süreçte şöyle bir gelişme yaşanıyor. Yeni poliçe fiyatı önümüze gelip artışı görünce önce hop oturup hop kalkıyoruz. “Yahu geçen sene poliçemizi hiç kullanmadık, neden bu kadar arttı” deniliyor genellikle. Bu artış aslında şu anki ekonomik konjonktür ve enflasyon rakamları dikkate alınarak yapılıyor. Diğer taraftan “hiç kullanmadık ne kadar çok artmış” söylemleri ise çok da geçerli değil. Çünkü şayet poliçe kullanıldıysa bir miktar daha da fazla artacağını söylemeliyim. Bu arada iş yerinize yeni bir makine parkı veya cihaz yatırımı yaptıysanız bunu sigorta acenteniz ile mutlaka paylaşmalısınız. Ve tabii ki tüm makine parkınız için yeniden bir değerleme yapmanız da gerekiyor. Bu tesisi sıfırdan kurmanız gerektiğinde sizin ne kadar bir yatırıma ihtiyacınız olur bunu düşünmeniz, bu değerlemeyi uzman birine yaptırmanız ve sigortacınızla paylaşmanız en doğru olanıdır. Poliçe yapılırken sizin tasarruf etmeye çalışmanız Allah korusun risk hasara dönüştüğünde size maliyetinin çok daha fazla olacağını unutmayın.
Sigorta denildiği zaman aklımıza hep trafik kazası geliyor. Ama her geçen zaman riskler günün koşullarına göre değişiyor, farklılaşıyor. Yeni yeni riskler oluşuyor. Trafik sigortası ve Kasko’ya sıkışmış sigorta bilincimizin artık yetersiz kaldığı bir gerçek. Yeni risklere geçmeden öncelikle sağlığımızın sigortasına değinmeden edemeyeceğim. Son günlerde özellikle Tamamlayıcı Sağlık Sigortası (TSS) çok konuşulmaya başlandı. Bir sosyal güvenceniz varsa TSS yaptırabiliyorsunuz ve belirlenmiş özel sağlık kuruluşlarından hizmet alabiliyorsunuz. Bu sigortayı yaptırmak artık çok da maliyetli değil.
Tabii ki hastaneye gidip bir muayene olup, küçük bir operasyon geçirdiğinizde bunu anlıyorsunuz. Ne yazık ki Devlet hastanelerinden hizmet almak önceliğimiz ama oradaki yoğunluğu yaşayınca özel sağlık sigortası alternatifi olmasının önemi daha da iyi ortaya çıkıyor. Bu yaz eşimi akrep soktu, en yakın diye Devlet Hastanesi’nin aciline gittik, doktor hanım; “Hemen serum bağlamamız lazım, boş yatak bulun ve yatın” dedi. Ne yazık ki yataklar dolu ve başında sıra bekleyenler vardı. Tabii ki çok acil bir durum olduğu için özele gittik. Ve eşim o şekilde tedavi olabildi. Bu belki de sağlık konusunda yaşanabilecek en basit bir olay olarak görülebilir. Sosyal güvencesi olan her birey bir sigorta acentesine başvurup TSS için kendisi ve ailesi için teklif alabilir. Rakamların çok da korktuğunuz gibi olmadığını göreceksiniz.
Riskler artıyor derken... trafik, kasko, konut, sağlık sigortaları dışında gelecekte, iklime bağlı risklerle çok daha fazla karşılaşabileceğimizi unutmamalıyız. Diğer taraftan dijital dünyanın tam göbeğindeyiz. Her şeyimiz bir cep telefonuna sıkıştırılmış durumda. Dijitalde dolandırılma olayların artacağı bir gerçek. Yaşanıyor da zaten. Tüm kimlik bilgilerimiz, banka bilgilerimiz de artık çok kolay ele geçirilebiliyor. Bir gecede bankadaki hesabınızdaki paraların uçup gittiğini görebileceğimiz günler geliyor. Sigortacılar bunlar için de sigortalılara güvence sunmak için çalışıyor elbet. Siz siz olun bütçeniz doğrultusunda sigortanızı yaptırın, riskleri sigorta şirketlerine devredin derim.
13 yıl önce toplumda sigorta bilincini artırıp, bireylerin, kurumların değerlerini risklerden korumak ve sigorta sistemine aktarmasını sağlamak için yola çıkılmıştı. İlk yıl Taksim’de toplanıp Tünel’e kadar pankartlarla yürüyüp topluma bir mesaj verilmeye çalışılmıştı. Aynı günün gecesinde ise Galatasaray Lisesi’nin önünde bir açık hava konseri verilmişti. O dönemde ilk olması sebebiyle sektör biraz acemiydi. Basında yansımaları olmuştu ama o çok organize olunamamıştı. Sonrasında Sigorta Haftası düzenlenen etkinliklerle ağırlıklı olarak sektör sorunlarının paydaşlarla tartışıldığı bir yere evrildi.
O günden bu yana böyle devam ediyor. Bu da gerekli elbette. Ama Sigorta Haftası ruhu toplumda sigorta bilinci oluşturacak etkinliklerle olmalı diye bıkmadan usanmadan 12 yıl boyunca eleştirdim. Bu sene de Sigorta Haftası kapsamında, İstanbul’da bir zirve, etkinlikler ve Antalya’da Fuar gerçekleşti. Bu etkinliklerin bir yerinde bile tüketici yani odak noktasına koymamız gereken “sigortalı” yoktu.
Bu toplantılarda gerekli hiç itirazım yok. Ama bunun Sigorta Haftası amacını karşıladığına inanmıyorum. Çocuklara yönelik bir etkinlik düzenlendi. O gerçekten güzeldi. Ama diğer etkinlikleri biz her zaman yapardık ve yapıyoruz. Antalya’da bir Fuar gerçekleşti. Bütün sektör paydaşları oradaydı. İşbirlikleri konuşuldu, dostlar ile hasret giderildi, iyi paneller düzenlendi. Bunlara da itirazım yok. Fuar etkinliğinin İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da da yapılmasını isterim. Ama konsepti farklı. Bu fuara katılacak sigorta endüstrisi temsilcileri açtıkları stantları tüketiciye mesaj verecek unsurlarla donatmalı mesela. O haftaya özel ilk kez sigorta yaptıracak kişilere özel indirimler yapılabilir. Özel promosyonlar ile tüketicilere ulaşılması daha doğru olur. Mesela bir panel yapılacaksa “eğitim sigortası, kasko, cep telefonu sigortası, BES ve Hayat sigortası”nın faydalarını yaşamış kişilerin katıldığı kişilerden oluşmalı. Bu fikirler daha da geliştirilebilir. Ben sabırla yazmaya devam edeceğim ::))
Sigorta bir güvencedir. Bunun yanında sigorta ile ilgili en sevdiğim söz ise “ihtiyacın olduğunda satın alamayacağın tek şey sigortadır.” Yani bu şu demek; yangın oldu, sel oldu, hastalandın, ekinlerine dolu vurdu, aracınla kaza yaptın... Tüm bunlar olduğunda sigorta yaptırmak istesen bile satın alman mümkün değil. Tabii ki satın alabilirsin ama o yaşamış olduğun mağduriyetini engellemez. Özetle sağlıklıyken, aracın çalınmamışken, kaza yapmamışken, yangın olmadan, sel basmadan, evin yıkılmadan sigortanızı yaptırırsanız bu riskleri sigorta şirketlerine bütçeniz oranında devredersiniz. Bu olayları yaşadığınızda ise bırakın sizin yerinize sigorta şirketi düşünsün. Sigorta bilinci daha ilkokul müfredatlarından itibaren çocuklarımıza aşılanmalı. Ehliyet sınavında sigorta ile ilgili birkaç soru konulmalı. Zaman zaman sigortanın önemine vurgu yapacak bilgiler, haberler toplumla paylaşılmalı.
SİGORTA BİR YARDIMLAŞMADIR
Sigorta şirketleri her gün milyarlarca TL tazminat ödemeyip vatandaşların mağduriyetini engelliyor. Sigorta bir yardımlaşmadır, bugün prim ödersiniz başınıza bir şey gelmez, komşunuzun arabası kaza yapar onun mağduriyetini engellemiş olursun, ama gelecek yıl sizin aracınız kaza yapar bu sefer komşunuzun ödediği primlerden sizin aracınız tamir edilir. Sigorta sistemi böyle bir şeydir. Sigorta yaptıran kişi sayısı arttıkça primler de ucuzlayacaktır. Evet bütçelerimizin zorlandığı bir dönemdeyiz. Ama kaybettiğimiz bir değeri tekrar satın alıp yerine koymanın daha zor olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Bu nedenle bütçemiz elverdiği kadarıyla değerlerimizi sigorta ile güvence altına almalıyız. Sigorta sektörünün tüm paydaşları Sigorta Haftası’nda sektörün önemini düzenlenecek çeşitli etkinliklerle kamuoyuyla paylaşacaktır. Sigortasız kalmak en büyük risk. Kaldı ki risklerin de çok arttığı bir dönemdeyiz. Sigortasız kalmayın!
Sigorta şirketlerinin toplum üzerindeki algısı her geçen gün artarak devam ediyor. “Poliçeyi satana kadar, hasar olduğunda ara ki bulasın” sözü artık çok geride kaldı. Artık sigortacılar hasar olduğunda neredeyse olayın olduğu anda hasar ödemeye başladılar. İstisnalar elbet oluyordur. Karşılıklı güvene dayalı bir sistem. Sigortacılar mağduriyetleri hızla önlemek konusunda hevesli olsalar da bazen karşılarında haksız kazanç sağlamak için sigorta şirketlerini dolandırmaya çalışanlarda olduğu için zaman zaman yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ediyorlar. Fakat sigortacılar bu hasar anı ve mağduriyetler dışında kamuoyunu yakından ilgilendiren sosyal, sportif, genel sağlık sorunları sırasında yurttaşlarımızın hep yanında olmaya çalıştılar.
Pandemide şartnamede olmamasına karşın bu tedavi masraflarını ödemelere dâhil ettiler. Son yıllarda sigorta şirketleri profesyonel ve amatör birçok kulüp ve sporcuya destek oluyor. Deprem ve sonrasında her konuda depremzedelerin yardımına koşan da yine sigortacılardı. Hasarları hızlıca ödediler bölgede. Sigorta şirketleri deprem bölgelerinde kalıcı yardımlar da yaptılar. Okullar, konutlar ve birçok projeye imza attılar. Geçtiğimiz günlerde AXA Türkiye deprem bölgesinde bir okul yaptırdı. Ve okulda eğitim başladı. AXA Sigorta CEO’su Yavuz Ölken ile konuyla ilgili konuştum.
Yavuz bey “Sevgili Can hatırlarsın, depremin 10’uncu günü Sigorta Ekranı’ndaki yayında bir söz vermiştik. Acenteler adına bölgede bir okul yaptıracağız. Acentelerimize bu yıl seyahat kampanyası düzenlemeyeceğiz onun yerine okul yapacağız demiştik. Acentelerimizde buna çok sıcak bakmışlardı. Sevgili Can okulumuz bitti. Eğitime başlandı. Çok mutluyum. Mutluluğumu tarif etmem mümkün değil. Biz sigortacılar mağduriyetleri engelleyerek zaten manevi bir tatmin yaşıyoruz. Ama okul işi bunun çok ötesinde. Bu mutluluk kariyerimde yaşadığım birçok başarının da üzerinde. Bunu seninle paylaşmak istedim” dedi. Ben de sizlerle paylaştım. Geçtiğimiz günlerde Ray Sigorta da İskenderun›da bir okul yaptırdı. Ray Sigorta CEO’su Koray Erdoğan bizzat okul açılışına katıldı. Bunlar sektörün tüketici nezdinde ki algısını ve güvenini pekiştiren şeyler. Sektörü bu konulardaki duyarlılığından dolayı yürekten kutluyorum.
Evet çocuklarınızın eğitim sürecini garanti altına alacak bir sigorta ürünü var. Var ama ne yazık ki ihtiyaç duyulan kesimde bu sigorta ürünü pek bilinmiyor. Kime anlatsam “ya gerçekten böyle bir sigorta var ama biz neden bilmiyoruz“ diyorlar. Çocuklarımız bizim her şeyimiz. Onlar için yapamayacağımız bir şey yok. Eğitimleri gelecekleri için elbette çok önemli. İstiyoruz ki iyi bir eğitim alsın ve geleceğini bu eğitimin temelleri üzerinde kurarak mutlu bir yaşam sürsün. Türkiye’de eğitim devlet okulları ve özel okullarda veriliyor. Çocuklarının eğitimini özel okulda devam ettirmek isteyen ve mali durumu iyi olan bir kesim var. Birde dişinden tırnağından artırıp birçok şeyden feragat eden çocuklarını özel okullara gönderen ebeveynler var.
ÇOCUKLARIMIZ BİZİM HER ŞEYİMİZ!
Bu sürecin sürdürülebilir olması gerekiyor. 3 sene vereyim sonra Devlet okuluna geçiririm düşüncesi pek doğru değil. Ekonomik şartlar zorlarsa yapacak bir şey yok elbet. Tabii ki çocuklarımızın eğitimi bir şekilde nerede olsa devam edecektir. Bu sektör ile ilgilendiğim yılların başında yaşanmış bir hikâye beni çok etkilemişti. Bir mühendis iki çocuğuna da eğitim güvence sigortası yaptırmış. Ve bundan kimsenin haberi yok. Birkaç yıl sonra şantiyede yüksek gerilim nedeniyle vefat ediyor. Eve eşyaları getirildiğinde dosyaların arasında bu poliçeye rastlıyor eşi. Birine danışıyor ve sonra anlıyor ki çocuklarının eğitim süreci sigorta güvencesine alınmış. Ve bundan sonraki tüm okul masrafları sigorta şirketi tarafından karşılanmış. Özetle çocuğunuza bir eğitim güvence sigortası yaptırmak istiyorsanız bir acenteye başvurabilir detayları öğrenebilirsiniz. 8 sene boyunca yıllık okul ücretleri yaklaşık olarak belirleniyor (enflasyon farkıyla) ve bunun için bir prim belirleniyor. Toplam rakamın binde bilmem kaç oranında buna ilişkin belirlenen primi bir seferde ya da taksitle ödeyip çocuğunuz için 8 yıllık bir güvence edinebiliyorsunuz. Çalışan anne ve baba gelir elde edemez duruma düştüğünde (vefat maluliyet vb.) sigorta şirketi çocuğun eğitim hayatının geri kalan tüm masraflarını karşılıyor.
Sigorta yaptırmaya karar verdiğinizde günümüzde birçok alternatif var. Yeter ki sigorta yaptırmaya karar verin gerisi kolay. Ekonomik zorluklar ve beraberinde yaşadığımız deprem, sel, yangın ve kazalar sigorta yaptırmayı artık zorunlu hale getiriyor. Hele hele bu ekonomik zorluklar çerçevesinde edinilen değerli varlıklarımızı sigorta güvencesine kavuşturmak kaçınılmaz bir yöntem. Artık hepimiz değerlerimizi korumalıyız. Çünkü başına bir şey geldiğinde yerine koyması bir hayli zor.
BİR “SİGORTA DANIŞMANINIZ” OLMALI
Sigorta yaptırmaya karar verdiğinizde bireysel olarak bir sigorta danışmanına ihtiyacınız olacak. Kim bu ‘sigorta danışmanı?’ derseniz... Bu bireyler için tabii ki “Acenteler”. Çevrenizden alacağınız bir referans ile acenteyle iletişime geçmenizi öneririm. Nasıl kişilerin kurumların, bir avukatı, bir muhasebecisi varsa bir sigorta danışmanı da olmalı. Bu kişi size hem ihtiyacınız olan sigortayı yaptıracak hem de olası bir hasar sonrası size yardımcı olacaktır. Bu arada artık acentelerin birçoğunun “çoklu acente” olduğu yani birden fazla şirketin sigorta poliçesini kesebildiği için size aralarında en uygun poliçeyi sunma şansı olduğunu da hatırlatmalıyım.
Sonucunda seçimi yine size bırakacaklar. Sigorta danışmanı acentelerinize bilgilerinizi tam olarak ve doğru verdiğinizde size yaptırmanız gereken sigorta poliçelerini de söyleyecektir. Siz de bütçeniz oranında sigortanızı gönül rahatlığı ile yaptırabilirsiniz. Bir diğer önemli nokta, sigorta poliçeniz bitmesine yakın size hatırlatma yapıp poliçenizi yenilemek için alternatifli teklifleri paylaşacaktır. Bu arada bir işletmeniz varsa Brokerler de size sigorta konusunda danışmanlık yapabilir. Şayet bunlara hiç vaktiniz yoksa birey olarak danışma ihtiyacı olmadan, fiyatların şirketlerde de aynı olduğu poliçeleri internet üzerinden satın alabilirsiniz… Yeter ki sigorta yaptırın.
Son günlerde özellikle sosyal medyada hocalar güzel dinimizi kendilerine göre saçma sapan yorumlayarak etkileşim sağlamaya çalışıyor. Bu şekilde Mütedeyyin kesimi etkilemek istiyor aslında. “Saç ektirmek caiz değil diyen de var, Kasko caiz değildir diyen de...
Bu arada Kasko caiz değil diyen Zorunlu Trafik Sigortası’na caiz diyebiliyor. Bunun sebebini de devletin zorunlu tutmasına bağlıyor. Baktığınızda ikisi de sigorta. İkisi için de prim ödeniyor, ikisi de bir havuz sistemi sonuçta. İki sigorta da bireylerin mağduriyetini önlemek amacı ile yapılıyor. İnanın bu açıklamalarını neye dayandırdıklarını anlamak çok güç.
FELAKET, İNANÇ AYIRT ETMİYOR!
Dinimiz yardımlaşma dini. Mağduriyetlerin önlenmesine yardımcı olacak her konuya açık bir din. Burada ki en önemli hassasiyet, toplanan primlerin nerede değerlendirilip nemalandırıldığı konusu. Katılım sigortacılığı ülkemizde büyüyen bir sigorta dalı. Dünyadaki tüm Müslüman ülkelerde de sigorta sistemi var. Sigorta şirketlerinin bu konuda danışma kurulları var. Kurullarda bu hassasiyetleri araştırıp sigorta şirketlerine ne yapıp ne yapmamalarını söylüyorlar. Mütedeyyin kesim bu şirketlerden gönül rahatlığıyla sigorta yaptırıyor. Katılım sigorta şirketlerinde toplanan primler faiz dışında, dinimizin izin verdiği kurallara göre nemalandırılıyor. Tekafül sigortacılığı tüm dünyada kasko da yapıyor, sağlık sigortacılığı ve hayat sigortacılığı alanında poliçeler düzenliyor.
Sektörde yıllarca anlatılan yaşanmış bir hikâye var. Küçük bir zincir market sahibine sigorta yapmak için bir acente gidiyor. Temsilci, marketleri sigorta yaptırarak güvenceye almayı teklif ediyor. Market sahibi ise, “Siz Allah’tan büyük müsünüz? Ben ona inanıyor ona güveniyorum. Her akşam üç İhlas ve bir Fatiha okur kepengimi kapatırım, sigortaya ihtiyacım yok” demiş. İki sene sonra marketinin bir şubesinde yangın çıkmış. Market sahibi tabii ki büyük maddi sıkıntıya düşmüş. Sonrasında sigorta yaptırmış mı bilemem ama ne yazık ki depremler, yangınlar, trafik kazaları dini inançları, zengini ve fakiri ayırt etmiyor. Bu safsatalara inanmamak lazım. Her türlü sigorta poliçenizi Bireysel Emeklilik’i, hayat sigortalarını katılım esaslı sigorta şirketlerinde gönül rahatlığıyla yaptırabilirsiniz. Böylelikle kendinizi, işyerinizi güvence altına alırsınız.