Sigorta sektörü her yıl enflasyon üzerinde büyüyor. Fakat bu büyüme, sisteme katılan, risklerini sigorta sistemine devredenlerin sayısına yansımıyor. Enflasyon yaşanan bir ülkede prim artışları en azından enflasyon oranında olmak zorunda ne yazık ki. Son yıllarda riskler bu kadar çok artmasına rağmen, sigortalı sayısında hatırı sayılır bir artış gözlemlenmiyor.
Zorunlu yaptırılması gereken sigortaları bile küçük de olsa bir kesim yaptırmayabiliyor. Ama unutulmamalı ki sigorta yaptırmayarak 1000-1500 TL bir masraftan kaçınıldığı düşünülse de, örneğin sigorta yaptırmadığınız varlığınız bir araç ise bu rakamın çok daha fazlasını küçük bir kazada bile ödemek zorunda kalabiliyorsunuz. Ya da aracınızın kapının önünden çalındığını düşünün. Değer mi? Değmez elbette.
SİGORTA BİR HAVUZ SİSTEMİDİR
Geçtiğimiz yıldan beri yaşamımıza kabus gibi çöken pandemi ile birlikte sisteme sadece ek olarak 800 bin kişi dahil olmuş. Bu kadar ciddi bir sağlık riski 80 milyonluk bir ülkede ancak 800 bin kişiyi sigorta yaptırmaya teşvik edebilmiş. Geri kalan milyonlar COVID-19 ve önümüzdeki yıllarda bunu takip edebilecek birçok farklı risk ile bu şartlarda mücadele edebileceğini düşünmüş olmalı.
Sigorta aslında bir havuz sistemi. Yani toplanan primler bir havuzda toplanıyor. İhtiyaç duyulan sigortalıların mağduriyeti bu sistemden karşılanmış oluyor. Ödenen tazminatlar, yatırılan primlerden fazla olduğu sürece sigorta primlerindeki artış devam edecektir.
Fakat sistemde toplanan prim tutarları ödenecek tazminatların çok üstünde olursa prim fiyatları da düşecektir. Sigorta şirketlerinin kendi aralarındaki rekabetten dolayı primleri aşağılara çekmeleri sigortacılık sisteminin içinde zaten var.