Çok zor günlerden geçiyoruz. Çok ağır bir süreçle, maddi manevi ciddi bir savaş veriyor ve bu savaştan mağlup çıkmamayı hedefliyoruz. Şu an için eminim, kimsenin bir adım ötesi için planı, hayali yok. Hepimiz şunun bilincindeyiz ki, arkadaşlarımızla kahve içebilmek, eşimizle çıkacağımız romantik yemek, ailece yeni bir ülke görme hayalimiz, doğum günü partimiz, yorulana kadar alışveriş yapmamız, hatta ve hatta elimizdeki parayı harcama imkanımız bile Covid19'u yenmemize bağlı...
2020'ye aslında genel olarak kötü başladık ve günümüzde de hala işlerin iyi gitmediğini düşünürsek, ilk çeyreğini de pek içi açıcı geçiremedik. Deprem, çığ, terör, yangın gibi bir çok olay ne yazık ki sadece ülkemizde değil, tüm dünyada endişe yarattı. Tüm bunlar olurken kendi aramızda "Mayalar takvimi mi şaştı?" kara mizahına kadar gittik. Yetmezmiş gibi karşımıza bir virüs çıktı ki, 7 den 77'ye herkesin bildiği ve hayatını etkilediği bir soruna dönüşüverdi. 30 yaşında bir kadın olarak, tüm dünya geçmişte elbette daha kötü felaketlerden geçmiş olsa da, kendi neslim adına şunu rahatlıkla söyleyebilirim; gördüğümüz en büyük savaşın içindeyiz. Öyle bir savaş ki karşımızda ülke yok, hatta tüm dünya yandaş. Savaşın tek karşı tarafı corona virüs. Ve yine gördük ki, hayatın ve olayların kontrolü her zaman elimizde değil...
Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan yeni tip corona virüsün sıçan, yarasa, kirpi, tilki, domuz gibi birçok hayvanın satıldığı canlı hayvan pazarlarında temini ve tüketimiyle tüm dünyaya yayılan bir sorun olduğu gerçeğiyle yaşamaya çalışıyoruz. Artık yenmeseydi, satılmasaydı, yasaklar keskin olsaydı, maske erken zorunlu olsaydı gibi gibi birçok konuyu tartışmanın kimseye faydası yok. Bu dönemde Sağlık Bakanlığımız ve Dünya Sağlık Örgütü'nün önerilerini dinlemeli, bizden çok daha erken bu virüsle tanışmış ülkelerin ve hastaların hatalarından dersler çıkarmalı, zorunlu olmadıkça dısarı çıkmamalı ve #evdekal demeye devam etmeliyiz.
Çalışanlar, özellikle çalışan anneler ne olacak?
Çocukların okulu kapandı ancak anne babalar çalışmak durumunda. Hal böyle olunca onlara ne olacak? Benim oğlum 3 yaşında ve 2 yıldır kreşe gidiyordu. Genelde herkes bilir ki, bakacak bir yakını olmayan ebeveynler bu kadar erken dönemde kreş tercih ederler. Okul kapandı, bir yakınımız yok ama şu an samimi olarak düşünüyorum da şöyle bir dönemde kim taşıyıcı bilmezken, kim hasta ve en son kiminle temasa geçti bilmezken, çocuğumuzu nasıl birine emanet edebiliriz? Diğer bir tarafta da büyüklere bırakılan çocuklar var... Onları akşamları almaya giden anne babalar, büyüklerin izole yaşamını zorlaştırıyor. Hem evladı için, hem aile büyükleri için, hatta geleceği, kirası, faturaları için endişelenen ebeveyn için hayat kabul edelim ki şu an daha zor. Sağlıkçıları tenzih ederek söylediğimi belirtmeliyim. Hastalığa henüz yakalanmayanlar için de ağır bir psikolojik savaş söz konusu. İnanıyorum ki ilerleyen günlerde herkes için çok daha çözümcül bir sürece girilecek. Bize şu aşamada düşen güçlü kalmak, alternatif fikirler üretmek, şartları zorlamak, inanmak ve bittiği gün neler yapacağımızı hayal etmeye devam etmek...
Tüm bunları beklerken çocuklarla bol bol dans edelim, şarkılar söyleyelim, egzersiz yapalım. Evde daha çok zaman geçiriyoruz; öğün ve menüleri arttırmayalım... Çocuklarla yapmak isteyip yapamadığımız şeyleri deneyimlemeye çalışalım. Mesela Rüzgar sürekli hayvan figürlü kurabiyeler yapmamı ve birlikte bir oyuncak çiftlik kurmamızı istiyordu. Şu an hepsini deneyimliyoruz... Kitap okuyun ,saate bakmadan uzun sohbetler edin, erken uyumak zorunda olduğunuz için bitiremediğiniz dizileri bitirin, yeni tarifler deneyin, yeni bir hobi edinin, belki yeni bir dil öğrenmek için de güzel bir fırsattır.
Hayatta olan kötü şeyler, onların ne kadar kötü olduğunu tartıştığımızda maalesef güzelleşmiyor. Bunun yerine her krizi fırsata çevirmeli, içinden neler alıp hayatımıza katabiliyoruz bakmalı, bunun bir yolunu bulmalıyız.
Böyle dönemler, iyi yönetemezsek aile içi gerginliklere de yol açabilir. Hatta depresyon, yeme bozukluğu, uyku sorunu, devamında çok zor durumlar ortaya çıkarabilir. Evet zor, ama elimizden geldiğince önlem alıp, evde kalıp, her şeyin bittiğini ve bugünlerin de biteceğini düşünmeye çalışmalıyız.
Biz şu an şehirlerarası seyahatin de yasaklanması ile yurt dışı kadar gezme fırsatı bulamadığımız, daha doğrusu "Ülkemizi nasılsa her zaman gezeriz" diyerek saçma bir sebeple ertelediğimiz şehirleri belirledik mesela... Bu süreç bittiğinde Karadeniz turu, GAP turu hayalimiz oluştu. Araştırmalar da başladı, belli mi olur belki de o zaman çok yakın ve ben yine bir seyahat yazısıyla sizlerle buluşurum... Herkesin, en içten dilekleri ile "Amin" dediğini duyar gibiyim...
Sabır öyle bir iptir ki; sen kopacak sanırsın, o gittikçe güçlenir. Sen bitecek sanırsın, o gittikçe çoğalır. / Mevlana