Almanya Gelsenkirchen’de gurbetçi bir ailenin oğlu. Fabrikada çalışan bir baba ile okulda temizliğe giden bir anne. İki kız kardeş ve ağabeyi ile büyüyen çocuğun en keyifsiz olduğu mekân ise okul. Evde Türkçe konuşulduğu için okulda iyi Almanca konuşamayıp mutsuz olan bir ‘Mesut’... Mesut olduğu yer ise hayatının yönünü belirleyecek, futbol oynayabildiği ‘dünyanın en güzel futbol sahası’. Mesut Özil’in tanımıyla, arkadaşlarıyla gece olana kadar top koşturdukları altmış adım uzunluğunda otuz adım genişliğinde demir parmaklıklarla çevrili, kül ve çakıl karışımı zemini olan bir ‘Maymun Kafesi’
Alman gibi düşünüp Türk gibi hissetti
Schalke’de kariyer antrenörü olan Norbert Elgert ile taktik gelişimini sürdüren Mesut ‘sabırlı bir şekilde sabırsız’ olarak yoluna devam ediyordu. O dönemde alacağı bir kararın hayatı boyunca sorgulanacağını ve önüne çıkacağını gayet iyi biliyordu. Annesi ve amcası Türk Milli Futbol Takımı’nı seçmesi gerektiğini söylerken babası ile ağabeyi doğduğu, oyunu öğrendiği ve kulüplerinde oynadığı için Almanya’yı seçmesi gerektiğini düşünüyordu. Oturup iyice düşünen Mesut, Almanya’yı seçti:
Doğduğum ülkede kendimi iyi ve evimde hissediyorum. Ama Türkiye’de de iyi hissediyorum kendimi. İnsan rahatlıkla iki kültürün parçası olabilir. Bir kalp hem Türkiye hem Almanya için atabilir. İnsan Alman gibi düşünebilir, Türk gibi hissedebilir.
Almanya ile Dünya Kupası’nı kaldıran Mesut Özil için mesele gayet net ve anlaşılabilirdi.
Messi dahil kimseden çekinmedi
Uzun süre annesinin arkadaşlarının verdiği ikinci el kıyafetler giyen Mesut Özil, yokluğu çok iyi biliyordu. Bu nedenle kazandıklarının da hep kıymetini bildi. Yardıma muhtaçların hep yanında oldu. Futbol yolculuğunda Schalke, Werder Bremen, Real Madrid, Arsenal gibi dünyaca ünlü kulüplerle sayısız başarıya imza atarken hep kendi gibi olmayı tercih etti. Üç ülkede kupa kaldıran Mesut Özil sahaya sürekli sağ ayağını basıp çıkarken dudaklarından okunan dua, “Allah’ım bugünkü maçımız için bizlere güç ver ve özellikle beni ve takım arkadaşlarımı sakatlıklardan koru” oldu. Sahada kimseden çekinmeyen ve hiçbir tasası olmayan Mesut, Lienol Messi karşısında bile bir an için kendini baskı altında hissetmedi. Oyuna olan aşkı, tasasız tavrı onun için her maçı basit ve rahat hale getirdi.
En üzen fırçayı Mourinho’dan yedi
Mesut’u en çok üzen azar ise Real Madrid’i tercih etmesine neden olan Jose Mourinho’dan geldi. Mourinho’nun soyunma odasında Mesut’a söylediği bu cümleler oyuncunun hayatının en önemli ve etkili azarı olarak kişisel tarihine geçti:
Bir erkek gibi ikili mücadelelere girmeni istiyorum. Ağla hadi, zırla bakalım. Bebeksin sen duşa git. Sana ihtiyacımız yok. Sen Zidane değilsin. Sen onun yanına bile yaklaşamazsın.
Çok fazla kupa
Arsenal’de son dönemde sorun yaşayıp futbol oynayamayınca, Fenerbahçelilerin “Mesut’un yolu bir gün mutlaka Kadıköy’e düşecek” hayali gerçek oldu. Aynı hayali kendisinin de kurduğunu söyleyen oyuncu Kadıköy’de çok mesut. Mesut’un sarı lacivert hikayesinin hangi yöne döneceğinin ipucunu ise şu cümleleri veriyor.
Üç ülkede kupa kaldırdım. Dünyanın en büyük kulübünde İspanya şampiyonu oldum. Ve bir futbolcunun kazanabileceği en büyük kupayı kazandım. Şimdiye kadar kazandığım kupa sayısından memnun muyum? Hayır çok daha fazla olabilirdi. Daha çok uzun süre futbolun sihrini hissetmek istiyorum.
Kökenine değil kalitesine baktı
Almanya’da Mesut’un adından çok yeteneği ile ilgilenen ve hikayesine yön veren isim ise Norbert Elgert oldu. Mesut’un potansiyelini fark edip kendisini ve babasını ikna eden Norbert Elgert, gelecekte tüm dünyayı büyüleyecek Mesut’un hikayesinin giriş paragrafını yazan insandı. Mesut kendisini Schalke’ye kazandıran Norbert Elgert’i şu sözlerle tanımlıyordu:
Benim adımın Mesut veya Markus olması ile ilgilenmiyordu. Onun için önemli olan tek şey oyuncu olarak kalitemdi, kökenim değil. Bunun üzerine 2005’te Rot-Weiss Essen’den ayrılıp Schalke’ye geçtim.
Not: Yazıda Mesut Özil’in “Futbolun Büyüsü ve Gerçekleşen Hayaller” adlı otobiyografisinden yararlandım. (Doğan Kitap)