Ev, insanların içinde oturabileceği şekilde yapılmış yapı.
Ev, içerisinde bir ailenin yaşadığı yer.
Ev, yuva...
Ev, en güvende hissettiğimiz; hep gitmek ama aynı zamanda hep de dönmek istenilen...
Ev, özlem ile hep yan yana denk gelen...
Son zamanlarda evimiz en çok zaman geçirdiğimiz, en çok güvende hissettiğimiz ama bir anda da kaybedebildiğimiz bir yer haline geldi. Artık kapıdan bin türlü sıkıntıyla içeriye girdiğimiz, rahatça sırtımızı giriş kapısına dayayamadığımız ya da saklanamadığımız alanlara dönüştü. Günün sonunda varılacak noktaya giden yollarsa bizi oldukça yormaya başladı.
Yıkımlar, hastalıklar ve sıkıntılar her dönemde yaşandı, her dönemde bitti ve her dönemde yeniden başladı. Hafıza bazen unutmaması gerekenleri unuttu, unutması gerekenleri ise sürekli hatırladı. Yine de insan, bir şekilde ayakta kaldı. Hafıza, tüm yaşananların kayıt altına alındığı yerse, ev de her şeyin yaşandığı yerdi. Ev bizim için her şarkıda gidilmek istenen, her filmde dönülen, her şiirde ise terk edilen bölgeydi.
Eve gitmek, bazen en çok istediğine ulaşmak, bazen de kaçtığınla karşılaşmaktı.
Evi terk etmek, bazen kendini bulmak, bazen de hiç istemediğin adımları atmaktı.
Eve dönmek, bazen kaybettiklerini tekrar tekrar bulmak istemek bazen de ne bir üzüntü ne de bir pişmanlık hissetmeden kapının önünde beklemekti.
Evde olmak, sadece evde olmaktı. En doğal ve en basit şekliyle orada olmaktı.
Eve kaçmak, evde beklemek, evden gitmek, ev aramak, evden çıkmak, ev sahipliği yapmak, evde huzur bulmak... Her kelimenin başında ya da sonunda evi bulmak. Birçoğumuzun huzur kelimesi ile yan yana getirmeye çalıştığı ve bunu başardığı zaman da çok mutlu olduğu ev, bu aralar zorla dile gelse bile yine mutluluğun bulunduğu yer olacak. Belki biraz özel, belki biraz garip, belki de biraz sıradan olacak ama yine tam gitmek istenilen anda orada olacak.
Bir kişi, bir dost, bir koltuk, bir çaydanlık, bir dam ya da bir oda olarak karşımızda duracak.
Şu zamanlar da ne tüm olumsuzluklar ne de yapılan olumlamalar varılmak istenilen yere bizi hızla ulaştırmayacak; büyük ihtimalle sadece ne kadar yorgun olduğumuzu bize hatırlatacak. O yüzden hem evden biraz uzaklaşmak hem de hiç bilmediğiniz evlerde biraz zaman geçirmek isterseniz bu üç kitaba göz atabilirsiniz. Ne de olsa kimin eve daha erken döneceği ya da eve giden yolları daha da uzatacağı belli olmaz değil mi?
Sophia veya Tüm Hikayelerin Başlangıcı - Rafik Schami
“Göç” ve “ev” pek yan yana gelmek istemeyen ama birinin adı anıldığı zaman da diğerinin peşinden geldiği kelimelerdir. Savaş, yıkım ve yasaklar ardında kaybedilen evler, yerinden edilen insanlar ve yeni bir yer bulmak üzere tekrar tekrar çıkılan yollar kalır. Göç, yitirilen bir evin tekrar bulunamayacağını bildiğin halde aidiyetini bir evden bir diğerine taşımaktır. Ve göç, hafızada kalanlarla yönünü bulmaya çalışmak, yenilerle birlikte eskileri bir anlığına unutmak ama kuytu köşede kalanlarla ansızın karşılaşmaktır.
Suriyeli-Alman yazar Rafik Schami'de tam olarak bu kitabında, hafızanın tüm köşelerine çarparak ve derinliklerinde kaybolarak düşe kalka evin dönmenin yolunu bulmaya çalışan insanların yıllar boyunca iç içe geçen hayatlarını anlatıyor.
Roma ve Şam arasında geçen hikayede yıllar birbirini takip etmek yerine birbirine karışıyor, iyice dolanıyor ve tam da olması gereken noktada bütün düğümler çözülüyor. Aşk ve nefret, iyilik ve kötülük, gitmek ve kalmak arasındaki hassas dengeyi çok iyi bir şekilde kuran yazar, en umutsuz anlarda bile hala bir umut olduğunu hatırlamamızı sağlıyor.
İnci Gibi Dişler - Zadie Smith
“Aidiyet nedir? Bir kişiye mi, bir toprak parçasına mı yoksa bir eve mi aidiz?”
Yazar Zadie Smith, İnci Gibi Dişler kitabında tam da bu soruların yanıtını ararken okuyucuyu da oraya nasıl geldiğini kesinlikle bilmediği ama içeri girdiği andan itibaren daha çok kalmak isteyeceği bir eve davet ediyor.
Londra'nın kenar semtlerinden birinde geçen bu hikaye; farklı renklere, farklı dinlere ve farklı kuşaklara sahip olan üç ailenin yaşamları etrafında gelişen olayları hiç gülmek istemediğimiz bir zamanda bile kahkahalar atarak takip etmemizi sağlıyor.
Bazı kitaplar vardır ki gerçekten ilk okuduğunuz zaman aldığınız o tadı kolay kolay size unutturmaz. İşte, İnci Gibi Dişler tam da böyle bir kitap!
Eve Dönmenin Yolları - Alejandro Zambra
Hem bu yazının başlığına hem de yazının kendisine ilham veren Eve Dönmenin Yolları, ister bitmez bir boşluğun içine düştüğünüzde ister kafanızı dahi kaldıramadığınız bir mesai çıkışında ya da sadece bir şeyin üzerinde öylece oturduğunuz bir anda olsun elinize alıp bir çırpıda bitireceğiniz ama sayfaların arasında tekrar tekrar bir şeyler kurcalamaya devam edeceğiniz bir kitap.
Alejandro Zambra'nın en iyi çalışmalarından biri olan Eve Dönmenin Yolları, üzerinde çok da konuşmamıza gerek kalmadan içerisinde neyle karşılaşacağımızı tam da şu sözlerle anlatıyor:
“Bir keresinde kayboldum. Altı ya da yedi yaşındaydım. Aklım başka yere gitmişti, birden annemle babamı kaybettim. Korktum ama sonra yolumu buldum ve eve onlardan önce vardım, ümitsizlik içinde beni arıyorlardı. Ama bence o akşamüstü esas onlar kaybolmuştu. Çünkü ben eve dönmeyi biliyordum ama onlar bilmiyordu.”