İnsan, varoluşundan bu yana gördüğü, duyduğu ve dokunduğu her şeyi anlamlandırmaya çalışmıştır. Her adımı bir başka bir adım izlemiş, her ses bir harfe dönüşmüş ve her his gerçekliğini kanıtlamaya uğraşmıştır.
Kader tesadüfe, kehanetler öngörülere, deneyimler bilgiye dönüşmüştür.
***
Antik uygarlıkların şansa inanmaması sayıların büyük önem kazanmasını sağladı. Sayılar sadece miktarları ifade etmekle kalmayarak kendilerine özgü nitelikler kazandılar.
Tarihler, saatler, sistemler ve evren sayılarla ifade edildi. Sayıların arkasında duran güçlü sembolizm, yeni anlamalar ortaya koydu.
"3" ise belki de en çok karşılaştığımız, en çok kullandığımız ve en çok anlam yüklediğimiz sayılardan biri oldu.
***
Üç; Platon'nun ölçüsü, 2 boyutun yıkımı, eşitliğin bozucusu, ortanın bulucusuydu. Aynı zamanda matematiğin ilk tek sayısı, şansın ve korkunun rakamı, farklılığın başlangıcı, anlatının bölümleri ve dileklerin sayısıydı.
Dinlerin de kutsal sayısı olan üç; İslam'da insan ruhunun, Hristiyanlık'da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un oluşturduğu Üçlü Birliğin, Yahudilik'de ise 3 gün 3 gece süren ruhsal bir yolcuğun göstergesiydi.
Eski Mısırlılar, Eski Yunanlılar ve Romalılar güçlü üçlü tanrılara sahiptiler. Yunan mitolojisinde Zeus elinden düşürmediği üç dişli bir mızrağa, Poseidon üç dişli bir zıpkına ve Hades üç başlı bir köpeğe sahipti.
***
Üç, birliğin ve çeşitliliğin toplamı olan mükemmel uyumu sembolize etti.
İnsana her zaman üç hak tanındı, üç şans verildi ve bir şey üç kere soruldu. İnsan üç öğün yemek yedi, zamanı üçe böldü, üç kere doğdu.
Her zaman gördüğümüz, her zaman duyduğumuz ve her zaman söylediğimiz üç; renklerin, yerlerin ve hikayelerin hatırlatıcısı oldu.
Üç renk
Siyah gece, beyaz gündüz ise gri, bulutların arkasına saklanmış güneş miydi? Siyah yanlış, beyaz doğruysa gri, gerçek miydi? Ve siyah karanlığın, beyaz aydınlığın kaynağıysa gri, insan olmak mıydı?
Gri
Siyah ve beyazın içe içe geçmesiyle doğan gri, dengenin rengi olarak karşımıza çıktı.
Siyah gibi karanlığı ya da beyaz gibi ışığı temsil etmeyen gri, keskin çizgilerin değil hüznün, geçmişin ve özlemin rengidir. Kasvetli havaların ve bilinmezliğin sembolüdür. Ve tüm bu hissetirdikleriyle gri, insanı temsil eden en iyi renk olmuştur.
Siyah
Siyah, renk ve ışığın yokluğu olarak kabul edilmiştir. Genellikle kötülüğün ve gizemin sembolü olan siyah, ölümün, acının ve kederin değişmez simgesi haline gelmiştir. Yas, siyah elbiseler içinde can bulmuş, hastalıklar ve çaresiz durumlar kara talih olarak adlandırılmıştır.
Beyaz
Beyaz renk birçok kültürde saflığın, temizliğin ve kutsallığın sembolüdür. Barışın ve aydınlığın rengidir. Ancak Çin, Japon ve Hint kültürlerinde beyaz, ölüm ve yasla bağlantılıdır. Bir zamanlar Avrupa'da geçerli olan bu durum,toplumların ölüm kavramına nasıl baktığının da göstergesidir. Bilginin ve ışığın rengi beyaz aslında ruhsal bir yolculuğun ulaşmak istediği noktaya varmasını temsil eder.
Bu üç renk, yaşamdaki gerçek uyumun göstergesidir. Ve bu uyumu kaybetmemek için unutulmamalıdır ki beyazın parlaklığı insanı kör edebileceği gibi siyahın karanlığın da içerisinde hiç keşfedilmemiş güzellikler barındırır.
Üç yer
Yer evimiz, gök hayalimiz, su ise yaşamımızdır. Toprak, yerdir. Hava, göktür ve su, denizdir. Yer de gök de su da hep hakim olmak istediğimiz ama bunu yapmaya çalışırken hep ihanet ettiklerimizdir.
Üçünden de vazgeçemeyeceğimiz ama üçüne de sahip olmayacağımız yer, gök ve su yaşam kaynağımızdır.
Yer
Yer, bolluğun, canlılığın ve doğanın evidir. Gücün, dayanıklılığın ve bereketin simgesidir. Yer üzerinde doğulur, yer üzerinde yürünür, yer üzerinde ölünür ve tekrar yerin altında yaşamın bir parçası olunur.
Gök
Gök, imkansızı mümkün kılan, hep dokunulmak isteyip dokunulmayan ve belki de bu yüzden hep özel olandır. Gökler yıldızların evi, ay ve güneşin buluştuğu nokta ve tüm evrenin ne kadar büyük olduğunu tekrar tekrar insana hatırlatan yerdir.
Göklere hakim olma inancı insan için yıldız parlaklığına ulaşmak, tanrıların katına çıkmak ve en üsteki güce sahip olmak demektir. Geçen zaman bu inançları biraz köreltmiş olsa da hala göklere ulaşmak gerçek özgürlüğün simgesidir.
Su
Yaşam suda başlar ve susuz devam edemez. Tüm berraklığı ve saydamlığıyla su, yaşam kaynağının kendisidir. Tüm medeniyetler su sayesinde ilerlemiş, gelişmiş ve şu an bulunduğu konuma gelebilmiştir.
Değişimin, saflığın ve yaşamın sembolü olan su, tüm inaç sistemleri içerisinde yer alır. Ay'la, maviyle ve durulukla bağdaştırılmıştır.
Aynı zamanda sakin sular hırçın dalgalara her an dönüşebilir, saf kaynaklar bulanıklaşarak hasta edebilir ya da yaşamı kaynağı olan su her an kuruyabilir.
Üç hikaye
Üç'ün hikayesi görüldüğü üzere ne sembollere, ne kişilere, ne de yerlere sığamayacak kadar büyüktür. Üç hakkında dile getirilenler kadar dile gelmeyenler, bilinenler kadar bilinmeyenler vardır.
Geçmişte olduğu gibi bugünde üçün hikayesi muhakkak yeni anlamlar kazanarak sürmeye devam edecektir. Aynı üç kişinin, geçmişten bugüne kadar uzanmış üç hikayesi gibi.
Üç Hikaye - Gustave Flaubert
Gustave Flaubert tarafından kaleme alınan Üç Hikâye, Fransız yazarın öykücülükteki başarısını ve romanlarından esintileri görebileceğiniz bir çalışma olarak karşınıza çıkıyor.
Aşk, yalnızlık, inanç ve ihtiras gibi konular etrafında şekillenen öyküler, farklı zamanlara, farklı topraklara ve farklı insanlara yakından bakmamızı sağlıyor.
Flaubert, “Basit Bir Yürek”te yalnızlığının kederiyle kendini inançlarına adayan Félicité’nin Lulu’yla kurduğu özel ilişkiyi anlatıyor. “Konuksever Aziz Julien Efsanesi”nde bütün hayatını kaderinden kaçmaya adayan Julien’in hikâyesini yeniden yazıyor. “Herodias”ta ise kutsal kitaplardaki Vaftizci Yahya’nın hikâyesini yorumluyor.
Üç Hikaye - Nikolay Vasilyeviç Gogol
Yapı Kredi Yayınları tarafın yeniden basılan Üç Hikaye, ilk kez 1945 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Rus klasikleri arasında yayımlanan üç ünlü Gogol hikayesini barındırıyor.
Aynı zamanda Üç Hikaye'nin çevirisinde Erol Güney ve Orhan Veli'nin imzası olduğunu belirtelim.
"25 Mart'ta Petersburg'da son derece tuhaf bir hadise oldu" cümlesiyle açılan "Burun", kaybolan burnunun peşinden Petersburg sokaklarını arşınlayan bir adamın hikayesi, absürd bir başyapıt. "Fayton", bir süvari alayının gelişinin değiştirdiği bir kasabada yaşananları konu edinen bir hiciv. Bugün okurlar tarafından "Palto" adıyla bilinen ve pek çok yazarı etkilemiş olan "Kaput"ta ise, küçük memur Akakiy Akakiyeviç'in hem komik hem hüzünlü hikayesine tanık oluyoruz.
Üç Hikaye - Mehmed Rauf
Üç Hikaye, Türk Edebiyatı'nın usta yazarlarından Mehmed Rauf'un sade bir dille kaleme aldığı "Girdap", "Bir Hikâye-i Hüsran" ve "Hediyeler" başlıklı üç uzun hikâyesinden oluşmaktadır.
II. Meşrutiyet'ten sonra yayımlanan bu hikâyelerin sırasıyla Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Fazıl Ahmet Aykaç'a ithaf edilmesi, yazarın edebî anlayışındaki değişikliği göstermenin yanında ülkenin o yıllarda geçirdiği ekonomik krizden, jurnalciliğe kadar toplumsal yaşamda derin izler bırakan sosyolojik konulara ışık tutması bakımından da göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.