Barselona’ya trenle bir saat uzaklıkta küçük bir şehir Granollers. Katalan özerk bölgesinin merkezi kentlerinden biri olan Granollers, küçük ama fazlasıyla sıcak ve canlı bir şehir merkezi. Ağustos ayında bu şehirde konaklama fırsatı buldum. Buna vesile olan da, bu şehirde yaşayan yakın bir arkadaşım ve ailesinin beni evlerinde ağırlamasıydı. Aynı Türkler gibi fazlasıyla misafirperver bir toplum İspanyollar. Orada kaldığım iki hafta boyunca bana özellikle Barselona olmak üzere Katalan bölgesini gezdirdiler. Ben de bu süreçte yakından öğrendiğim Katalan ve İspanyol kültür ve geleneklerini sizlerle paylaşmak istedim.
Ağustos ayının son haftası, Granollers’de ‘festa major’ zamanıydı. Festa major, Katalanların her yıl kendi şehirlerinde düzenledikleri bir geleneksel festival. Farklı Katalan şehirlerinde yılın farklı zamanlarında düzenlenen bu festivalin geçmişi 19. yüzyılın başlarına dayanıyor ve 200 yıllık bir geçmişe sahip. Bir hafta süren bu festivalde tüm şehir sakinlerinin katılabileceği etkinlikler ve oyunlar, dans, müzik ve ateş içeren gösteriler ve geceleri çeşitli partiler düzenleniyor. Festivalin ilk günlerinde dini ve kültürel etkinlikler düzenleniyor. Sokaklar Katalan kültürüyle süsleniyor. Geleneksel Katalan dansı olan ve özellikle Katalonya’nın güneyinde sokaklarda sıkça görülebilen ve herkesin katılabildiği Sardana dansı, dansçıların el ele tutuşarak dans etmesiyle bizim halayımızı andırıyor. En bilinen festa major, Ağustos sonunda Barselona’nın Gràcia bölgesinde düzenlenen Festa Major de Gracia, ancak her ilin kendilerine özgü festa major gelenekleri var. Örneğin Granollers’deki Festa Major’da tüm şehir maviler ve beyazlar olarak iki takıma ayrılıyor ve hafta boyunca oynanan çeşitli oyunlar ve yarışmalar sonucu bir takım galip geliyor. Bu yarışmaların arasında halat çekmeden bir Granollers geleneği olan tuğla taşımaya ve yapımına kadar uzanan çeşitli etkinlikler var.
“Gegants” adı verilen devasa insan figürleri, sokaklarda dolaşıp dans gösterileri yapıyorlar. Bu dev figürlerin uzunlukları birkaç metreyi buluyor ve genellikle kültürel bir önemi olan kişileri temsil ediyorlar. İspanyol festivallerinin yanında, bu figürler Belçika, Fransa ve Portekiz’de de festivallerde kullanılıyor.
Bir başka Festa Major etkinliği ise fazlasıyla ateş kullanılan bir etkinlik. “Correfoc” denilen bu ateş festivalinde baş aktörler, şeytan ve değişik yaratıklar kılığına girmiş ve ellerinde havai fişek taşıyarak şehrin etrafında dolaşan insanlar. Sözlük anlamı “ateş koşusu” olan correfoc, yine Katalonya’da 12. yüzyılda ortaya çıkan “Ball de diables” yani “Şeytanlar dansı”’ndan türemiş bir gelenek.
Festa Major’ün belki de en dikkat çekici etkinliği ise Katalonya’nın en köklü geleneklerinden biri olan “castell”. Sözlük anlamı İngilizcede “castle” yani kule olan castell, çeşitli yaş ve arka planlardan gelen Katalanların oluşturduğu bir insan kulesi. En güçlüler en aşağıda olmak üzere, “casteller” adı verilen sporcular katmanlar oluşturup birbirlerinin üzerlerine tırmanarak bir kule oluşturuyorlar. Kulenin en zirvesine tırmanan kişi ise hafifliğinden dolayı genellikle bir çocuk oluyor. Bu çocuğa “enxaneta” adı veriliyor. Castell, Katalonya’da 18. yüzyılın başlarından beri süregelen bir kültürel miras, ve 2010’dan beri UNESCO tarafından “Sözlü ve Somut Olmayan İnsanlık Mirasının Başyapıtları” arasında sayılıyor.
Festa Major dışında, Katalanların yıl içinde diğer önemli festivalleri de var. Eğer Barselona’yı ziyaret etmek istiyorsanız, ne zaman bu önemli festivallerin ve özel günlerin olduğunu kontrol ederek ziyaret edin. 23 Nisan yani Aziz George Gününde kutlanan Sant Jordi’de, erkekler kadınlara gül, kadınlar da erkeklere bir kitap veriyor. Bu gün aynı zamanda, William Shakespeare, Miguel de Cervantes ve Josep Pla’nın ölüm yıldönümleri anısına “Kitap Günü” olarak da kutlanıyor.
Katalanlar için Noel ve Yılbaşı’nda da özel kutlamalar yapılıyor. Barselona’nın en ihtişamlı mimarilerinden birine sahip olan Barselona Katedrali’nin önünde kurulan Santa Llucia Noel Panayırı, Barselona çevresindeki tüm Katalanların göz attığı bir pazar. Eğer şansınıza Noel zamanında Barselona’da bulunursanız, tüm şehri Noel ışıklarının ve süslemelerinin kapladığını göreceksiniz. Sadece Katalanlara özgü bir Noel geleneği ise “Noel kütüğü” anlamına gelen ve Katalan mitolojisinde bir figür olan “Tió de Nadal”. Üzerine gülümseyen bir yüz çizilen bu kütüğe, Noel’de birçok Katalan evinde rastlayabilirsiniz. Çocuklar, hediyelerini açmadan önce bir sopayla bu kütüğe vuruyorlar.
Festivallerin yanında, Katalanlar için yemek kültürü de çok önemli. Sadece özel günlerde yedikleri geleneksel yemek ve tatlıları var. Örneğin Paskalya’da çocuklara verilen “mona” isimli dekore edilmiş pastalar, Aziz Juan gününde yedikleri “coca” adı verilen hamur tatlısı ve Noel’de yedikleri etle doldurulmuş bir silindir lazanya olan “canelones”. Bunların yanında, Katalan mutfağının ve kimliğinin bir parçası olarak görülen bir yiyecek ise “pa amb tomàquet”. Ekmeğin üzerine domates sürülüp zeytinyağı ve tuz dökülerek yapılan bu atıştırmalık, iber jambonu, fuet denilen Katalan sosisi ve peynir gibi şarküteri ürünleri ile birlikte servis edilebilir. Katalan bir evde sıradan bir akşam yemeği olan pa amb tomàquet, benim için bir ziyafetti. Bir başka enfes lezzet ise, crème brûlée ile sütlaç karışımı olan bir tatlı, “crema catalana”. Katalan mutfağının yanında İspanyol mutfağı da birbirinden güzel yemeklerle dolu. Herkesin bildiği paella’nın yanında, tüm tapas restoranlarında bulunan soğuk Gazpaço sebze çorbası, özel soslu patates olan patates bravas ve kalın İspanyol omleti. Tatlı olarak ise elbette, orada kahvaltı niyetine yenilen churros.
Gezim boyunca, İspanyollar ve Türkler arasında pek çok benzerlik olduğunu da gözlemledim. Misafirperverliğin yanında, insanların sıcaklığı ve pozitif enerjisi beni çok etkiledi. Mesela bir restorana veya küçük bir dükkana giriyorsanız, içeri girince sadece çalışanlar değil, müşteriler de size selam veriyor. Yağmur yağdığında ve herkes en yakın çatının altına sıkıştığında yanınızdaki teyzeler yetersiz İngilizceleriyle sizinle sohbet etmeye başlıyor. İnsanlarımız arası bir başka benzerlik ise kültürlerimize bağlı olmamız ve kültürel mirasımızı korumamız. Bunun yanında, arkadaşımla konuşurkan Türkçe ve İspanyolca/Katalanca arasındaki benzer bazı kelimeleri tespit ettik. Örneğin “mandalina”, “ciklet”, “banyo”, “fatura”, “bilet”, “pantalon”, “limonata”, “palyaço” gibi kelimeleri aynı telaffuz ile söylüyoruz. Bu şekilde, kültürlerimiz bizleri birleştiriyor.
Barselona’ya gitmeden önce arkadaşım ve ailesi beni Katalonya etrafında gezdirdi. Önce Tarragona vilayetinde bulunan Avrupa’nın en büyük eğlence parklarından biri olan PortAventura’da bir gün geçirdik. Yine Tarragona’da bulunan bir UNESCO Dünya Mirası Tarraco antik kentinde, Roma dönemi kalıntıları ve amfi tiyatrosunda dolaştık. Daha sonra Girona vilayetine hareket ettik. Girona’da ilk gördüğümüz yer Banyoles adında minik bir kasabaydı. Banyoles, bir doğa harikası olan gölü ve güzel manzaralarıyla ünlü. Gölde her yıl Gençlik Olimpiyat Oyunları Triatlon Avrupa seçmeleri düzenleniyor. Banyoles’ten sonra Girona merkezine gittik. Game of Thrones’ın da çekildiği Girona Katedrali ve çevresindeki sokakları dolaştık. Girona eyaleti, her yıl nisan ayında düzenlenen “Çiçek Festivali” ile ünlü. Bu festival boyunca eyaletin tüm illerinin sokakları çiçeklerle süsleniyor.
Eve dönmeden önceki son haftamı ise tamamıyla Barselona’yı gezmeye ayırdık. Barselona, Gaudi’nin şehri. Gaudi’nin en büyük eseri olan ve hala birçok mimarın işbirliği ile yapım aşamasında olan Sagrada Familia’da başlayan yolculuğumuz, Passeig de Gràcia caddesinde yer alan Gaudi’nin tasarladığı evler Casa Milà ve Casa Batlló ile devam etti. Bu büyüleyici dış ve iç mimarinin şehir merkezinin tam ortasında yer alması, Barselona’yı özgün kılan özelliklerden biri. Şimdi Antoni Gaudi’yi anlatmaya başlasam bitiremem, onun için Gaudi ile ilgili bilmeniz gereken en önemli bilgiyi vereceğim: ilham kaynağının doğa olması. “Doğadan gelmiyorsa hiç bir şey sanat değildir” diyen Gaudi, tüm mimarisi eserlerinin iskeletlerini tasarlarken doğayı ilham almış. Gaudi’nin en etkileyici eserlerinden biri ise, büyük bir park olan Park Güell. Ağaçları ve muhteşem Barselona manzarasının yanında yine Gaudi’nin tasarladığı sütunlar, heykeller ve evler arasında dolaşıyorsunuz.
Gaudi turundan sonra ise Passeig de Gràcia’nın yakınında olan La Rambla’da yürüdük. Barselona’nın alışveriş ve kültür caddesi olan La Rambla’da, “Mercat de la Boqueria” adı verilen şehrin en ünlü marketinde dolaştık. Pandemi döneminde bile fazlasıyla insanı içinde barındıran La Rambla, canlılığı ve enerjisi ile Barselona’yı temsil eden yerlerden bir tanesi.
Şehir merkezinden biraz uzaklaşarak, gotik mimarinin merkezi olan Gotik Mahallesine doğru yol aldık. İlk gezdiğimiz yer ise şehrin ünlü Barselona Katedrali. Aziz Eulalia anısına inşa edilen Barselona Katedrali, uzun, sivri kuleleri ve 100 melekten oluşan heykelleri ile Katalan gotik mimarisinin en seçkin örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Terasından ise neredeyse tüm Barselona’yı yukarıdan görebiliyorsunuz. Katedralin bahçesinde ise 13 tane kaz var. Bu kazlar, idam edilmeden önce Eulalia’nın yaşadığı yıl sayısını temsil ediyor. Katedrale çok yakın mesafede bulunan Santa Maria del Mar Bazilikası de Katalan gotik mimarisinin olağanüstü bir örneği.
Sanat turumuza, kısa adı MNAC olan Katalan Ulusal Sanat Müzesi ile devam ettik. Gotik, Rönesans, Barok ve Modern dönemlerden Katalan sanatının sergilendiği bu müzenin görkemli neoklasik mimarisi büyüleyiciydi. Müzenin önündeki çeşmeye “Font Magica” yani sihirli çeşme adı verilip, yıl içinde bu çeşmede ışıklı ve müzikli su gösterileri düzenleniyor.
bulunduğu La Barceloneta’ya gittik. Panoramik şehir manzarası sunan teleferiğin yanında, denizden bir Barselona turu yapan “Las Golondrias” teknesine binip Barselona sahilinin tadını çıkardık. Üzerine tabii ki, denize bakan bir restoranda leziz bir paella yedik ve Barselona’ya veda ettim.