Sevgili dünlük ‘bildiğinden tamamen emin olmak’ kavramı üzerine düşündüm bugün. Sonra ne denli anlamsız olduğunu fark ettim. Her objenin, her durumun, her duygunun, her bilimsel bulgunun bile birden fazla yüzü olduğuna göre; bir yeri tam anlamıyla bildiğini söylemek de maalesef tam bir yanılgı olacaktır. Böylelikle anlıyoruz ki ‘ben filanca yeri avucumun içi gibi bilirim’ demek mümkün değil. Dünya gibi değişiyor köyler, şehirler, ırmaklar, denizler.
Bir de bir yere sadece bir kez gitmekle, etrafını görmeden dönmekle, orayı bilmek mümkün olmuyor. Urla merkezi bilmeyen yok, çok popüler olduğundan beri! Peki ya Özbek? Urla’da gitmeyi en sevdiğim yerlerden biri, çok özel, çok keyifli, çok kendine has bir yer Özbek. Yakından bakalım...
ÖZBEK KÖYÜ
Urla topraklarının her karışı binbir renk. Özbek ise balıkçı olduğundan mı, denizle sarmaş dolaşlığından mı bilinmez masmavi bir köydür bence. Çokça söylenen yanıyla, Osmanlı döneminde Özbekler tarafından kurulduğu için köyün isminin Özbek köyü olduğu. Çünkü maalesef 1950’de hükümet konağında çıkan yangında tüm kayıtlar yandığı için tam olarak doğru bilgiye ulaşılamıyor.
Günümüze aktarılan tüm gelenekler ise bize Özbek köyünde nefis bir yeme içme deneyimi yaşamımızı sağlıyor. Bu köyü size önermemin nedeni ise hem evde kalmak isteyenler için hem de dışarda olmak isteyenler için çok iyi bir alternatif olması. Haftanın her günü 12.00’de kurulan balık mezatına gidip en tazesini, en lezzetlisini, en uygun fiyatlısını alıp evde istediğiniz usulde pişirebilirsiniz.
Köy meydanında kurulan pazardan doğal, organik alışveriş yapmak mümkün. Çoğunluğu kadınlardan oluşan yerel üreticinin ürünlerini görmek bile insanın içini açmaya yetiyor. Ayrıca camii bahçesinde 1000 yaşında bir servi ağacı var ki görmeden dönmeyin derim. Taş evleri, bahçeleri, serin köşeleri, sahilde dizi dizi balıkçıları ve ince uzun ahşap iskeleleri ile fotoğrafseverler için de bir cennet Özbek köyü.
Gün batımında, suyun ve gökyüzünün rengi bin kat güzelleşiyor; kaçırmayın. Umarım gider ve güzel anılarla dönersiniz çünkü hepimizin huzura, gülümsemeye ve yeni keşifler yapmaya her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
CANIM EGE OTLARI
Egeli olup çıtır çıtır güzelim otları sevmeyen var mıdır? Herkesin en sevdiği başkadır elbet. Çok seçenek olmasından, lezzetinden şüphe edilemeyecek olmasından, türlü çeşit masamızda boy göstermesinden, adına festivaller yapmamızdan da bellidir ki, otlar başımızın tacıdır. Şifa kaynağıdır.
Başka şehirlerde sağlıklı yaşam düşkünlerinin dünya para döküp azıcığını bulabildiği bizim ise dört bir yanımızı kaplayan, pazarlarımızda tezgahlardan taşandır. Cibez, ebegümeci, ısırgan, radika, sarmaşık, turp otu, acı soğan, deniz börülcesi, arapsaçı, rezene, şevketi bostan, gelincik otu, hindiba. Daha aklıma gelmeyen niceleri.
Kavurması, haşlaması, kuzu etlisi, yoğurtlusu ayrı. Yazarken bile canı çeker mi insanın? En basitinden üç beş dakika haşlanıp, rengi değişmeden ocaktan indirilen ve üzerine sarımsak, zeytinyağı ve limon süper üçlüsü eklenen bir ot tabağına sıcak ekmek banmayan bilemez bu tutkuyu. Hep söylüyorum çok şanslıyız biz. Sadece bu topraklardan fışkıran otları düşünüp düşünüp bile mutlu olabiliriz. Sahi siz şimdi koşup hangi otu kaynatacaksınız?