Sevgili dünlük çınar ağacının nazlı yapraklarından mı, yoksa ıhlamurun pıtrak tohumlarından mı bilinmez ama havada derin bir sonbahar kokusu var. Küçükken yaz severdim ben. Neşeli, pervasız, kolay gelirdi bana yaz. Her mevsim, bir insan gibiydi gözümde. Kış; sıkıcı bir işi olan, asık yüzlü, gençliğinin kıymetini bilmemiş, her şeyden şikayet eden biriydi. Bahar gençti, akılsızdı, tecrübesizdi, uçuş uçuş bir ergendi hatta. Sonbahar ise gözyaşı hep gözünün ucunda, kolları uzun hırkalar giyen, kırklı yaşlarda, günde dokuz kahve içen biriydi. İnsan büyüdükçe, yaşadığı her anın ne kadar kıymetli olduğunu anlıyor. Mevsimlere, gelip geçen şeylere ve hatta insanlara bile fazlaca anlam yüklemenin doğru olmadığını anlıyor. Mutluluğun kaynağının sadece “BİZ” olduğunu anladığımızda ise işler güzelleşmeye başlıyor. Birinin, bir şeyin, bir durumun sizi mutlu etmesini bekleyerek geçirdiğiniz zamanlar, ömürden boşa gidiyor. Size bu köşede onlarca yazı yazdım. Artık küçük mutluluk oyunlarıma alıştınız. Hatta çoğu zaman ortak olduğunuzu da görmek beni çok mutlu ediyor. Bu hafta sonbahardan mutluluk çıkaralım istiyorum. İzmir’de sonbaharı sevmek için çok neden var. Hemen üç tanesini sıralıyorum.
İzmir Kuş Cenneti
İçinde bulunduğumu günler, göçlerin başladığı zamanlar oluyor. 18 Ekim’de başlayan kırlangıç fırtınası günlerce sürüyor. İzmir Kuş Cenneti ise Çamaltı Tuzlası sınırları içindeki 40 bin hektarlık yüzölçümlü Gediz Deltası ve günümüz verileriyle 289 kuş türünün bulunduğu alan, kış aylarında da 100 bine yakın su kuşunu konuk ediyor. Türkiye’de flamingoların ürediği iki alandan biri olan İzmir Kuş Cenneti’nde 30 bin kadar flamingo da var. Nesli küresel ölçekte tehlike altında olan tepeli pelikan da aynı alanda ürüyor.
Yaban kedisi, domuzu ve tilkisinin yaşamını sürdürdüğü Gediz Deltası ekolojik yanıyla da; Ramsar Alanı, 1. Derece Doğal Sit Alanı ve Yaban Hayatını Koruma gibi ulusal ve uluslararası birden fazla koruma statüsüne sahip. Sonbaharın renklerini keyifle izleyebileceğiniz bu harika yere mutlaka gitmişsinizdir ama şimdi gidip bir akşamüstü geçirmenin tam zamanıdır bence.
Sarpıncık Feneri
Mor bulutlu, turuncu denizli, deniz fenerinin gölgesinde sarp kayaları hayal edin. Karaburun’da öyle şahane bir fener var ki, gitmediyseniz hemen plana alın hemen. Sarpıncık Feneri, 12 mil görünme erişimi olan çakar bir fener. Kurulmuş olduğu 10.01.1938 yılından bu yana hizmet veriyor. İzmir Çeşme Yarımadası Urla-Karaburun yönünde yol alınca, birbirinden güzel koylara tepeden bakıp Karaburun’a ulaşıyorsunuz.
Karaburun merkezinde bulunan Yeni İskele’den sonra 12 km daha ileriye, yarımadanın uç noktasına yaklaşınca önce Sarpıncık Köyü’ne, sonra da tepelere çıkıp en uç noktada Sarpıncık Deniz Feneri tabelalarını takip ederek toprak patika yollardan inişe geçiyorsunuz. 12 metrelik beyaz kulesi ve bahçe içinde fener evi ile Sarpıncık Deniz Feneri ile karşılaşıyorsunuz. Denizden 97 metre yükseklikte bulunan Sarpıncık Feneri güneş enerjisi ile çalışıyor. Çok etkileyici olduğunu tekrar tekrar söylemek isterim.
Kestaneli yol Tire
Eylül sonunda kestane hasadı başlıyor, hasat uzun sürmüyor. İzmir ve çevresinde kestanenin en bol olduğu bölge Tire. Hatta Ege’nin kestane deposu deniyor Tire’ye. Sizi bilmem ama yaprağından, gövdesinden ve meyvesinden en çok etkilendiğim ağaçtır kestane. Şimdi o dolambaçlı yemyeşil yollara gidip kestane ağaçlarının sarmaladığı Tire’ye gitmenin en güzel zamanları bence.
Üstelik hasadını tamamlayan halk, ürünü pazara indirdi bile. Tire pazarı Salı günleri ama çarşı içinde, tezgahlarda da kestane bulmak mümkün. Gitmişken alınacaklardan bir diğeri de taze ceviz. Gördüğünüz gibi sonbaharı sevmek için ne çok sebep var.