Hava sıcak. Yaz aniden en sıcak haliyle geliverdi. Şikayet etmiyorum çünkü o kadar ağır bir kış geçirdik ki, bu sıcak günlerin gelmesi için her gün dua ettim. Bu yazıyı yazdığım sıralarda, kızlarım balkondaki şişme havuzda kahkahalar atıp, ara sıra da kavga ediyorlar. Zaman zaman yazımı, “Durun, yapmayın, kavga etmeyin, hayır havuzdan çıkma kayarsın” demek için bölüyorum. Onları çıkarmaya da gönlüm razı değil havuzdan. Hem parka gitmek için çok sıcak bir saat, hem de suyu bu kadar çok seven çocuklarıma bu sıcakta daha eğlenceli bir uğraş bulamadım.
İzmir’den döndüğümüzden beri, evlerini ve oyuncaklarını özlemiş olan kızlarımı birkaç gün evde zapt etmek kolay oldu. Sanki oyuncaklarını ilk defa görüyorlarmış gibi hevesle oynadılar ilk iki gün. Benim iki çocuğum ve hatta ikizlerim olduğu için şanslıyım. Birbirleriyle ne kadar kavga etseler de, yine de birlikte oyun oynamaktan zevk alıyorlar. Başka bir oyun arkadaşı aramama, ya da sürekli onlarla oyun oynamama gerek kalmıyor. Günün yarısında kavga edip, diğer yarısında da oynuyorlar. Kavga etmeleri son derece normal çünkü ikisi de, ilk ergenlik kabul edilen iki yaş sendromunu yaşıyorlar. Olan tabii ki bana oluyor.
Şimdi bir heyecan, balkona koyduğumuz şişme havuzda, yaz sıcağına meydan okuyor miniklerim. Bir önceki evimde balkon yoktu ama küvetim vardı. Yine onları oyalayacak bir su kaynağı buluyordum yazın en sıcak günlerinde. İstanbul’da yaşamanın dezavantajlarından biri, balkonlu ev bulmanın çok zor olması, bir diğeri de, günü birlik gidebileceğimiz deniz kenarı yerlerin olmaması. İşte bu yüzden, 5 gün kalacağım diye İzmir’e gidip, 10 gün kaldım sevgili okur. Havuzu olan bir sitede oturuyor olmama rağmen, çocuklarımı havuz yerine denize sokmayı tercih ediyorum çünkü. Bunun için de 400 kilometrelik yolu, gözümü kırpmadan gidebiliyorum arabayla.
2 yaş sendromu ve ikizler
Şu ara ilk ergenliklerini yaşıyor kızlarım. Allahım ne zor işmiş bu ergenlik. Sürekli protest tavırlar, teklif ettiğim her şeyi tersleyerek geri çevirmeler, ısrarcılıkta sınır tanımamalar filan, gözümün döndüğü zamanlar olmuyor değil. Ağızlarından düşürmedikleri “Hayır” kelimesinin ne kadar itici olduğunu fark etim. Sonra bir baktım ki, bunu onlara sürekli ben söylüyorum. Hayır kelimesinin yerine bir şey bulmam gerek. “Olmaz” desem de olmuyor, “Yapma” da en az “Hayır” kadar itici.
Baktım başa çıkamıyorum, onlarla anlaşma yapmaya karar verdim. Bunu yaparsan, sonucunda böyle olur, ama bunu yapmazsan seninle daha eğlenceli bir şey yapabiliriz. Konu her ne olursa olsun, açıklama yapmaya başladım. Her seferinde işe yaradığını söyleyemem ama en azından beni dinleyip, kendi seçimlerini yaşıyorlar. Havuzdan çıktığında, onu düşebileceği konusunda defalarca uyarmama rağmen, hala aynı şeyi yapıyorsa, sonucuna katlanıyor. Evet düşüyor, kaçınılmaz son. Ağladığı zaman, ona bunun kendi seçimi olduğunu söylüyorum. Onun düştüğünü gören diğer kızım, havuzdan çıkıp, etrafta koşturmaktan vazgeçiyor.
İnatlaşmak çözüm değil. Bunu söyleyen de son derece inatçı bir anne, emin olun. Bir Boğa burcu annesiyle, iki Koç burcu kızının inat çatışmasını, varın siz düşünün. Hoş olmuyor. İnatlaşmak yerine, uzlaşmaya ve dikkatini başka bir şeylere çekmeye karar verdim ben. İşe yaradığını gördükçe seviniyorum.
14 Haziran 2012, Perşembe 05:00
Haberin Devamı