Ben bu ülkede, kundaktan mezara kendini ispata zorlanan milyonlarca kadından biriyim. Benden önceki nesiller toprak oldu, benden sonra gelecekler henüz tohum. Ben bu ülkede yazgısını eline almaya çabalayan milyonlarca kadından biriyim. Galiba başardım ama başaramayanlar benim ebedi kederim.
Doğum günümdü. Mutluluklarımı koydum önüme, uzunca düşündüm. Ne kadarı şanstı dedim, ne kadarı emek... Mutlu ve sevgi dolu bir ailede, kararları desteklenerek büyütülmüş, gitmek istediğinde önüne yol, kalmak istediğinde döşek serilmiş ve bütün çaresizlik anlarında doyunca ağlayabilmiş bir çocuktum. Masalları, şiirleri anne babasının sesinden dinlemiş, kardeş kavgaları hep gülüşmeyle sona ermiş bir çocuk... Bayramları gerçek, sessizliği huzurlu, kalabalığı hevesli bir çocuk; kitapları çok, şarkıları ezberlik... Çocukluğum şansımdı.
ERKEKLERİN DÜNYASI DEĞİL
Ve sonra büyüdüm. Zor nedir kolay nedir, insanın zoru kendine nasıl kolay edilir; yaşayıp da anladım. Okudum, sordum, yazdım, sordum, aradım, sordum, buldum, sordum. Dayatılana düşman, bilmeye sevdalıydım. Vazgeçmeyi bile öğrendim sonra. İstediğim bir şey için başka bir şeylerden vazgeçebilmeyi ve yerine koyabilmeyi zamanla kaybettiklerimi. İnsanları sevmek kadar hızlı öğrendim gerekince terk etmeyi. Ayıpsız vedalar ve amansız kayıplar tattım, yalnız da bırakıldım elbet; kendime sarılıp yattım. Ardına gizlenip bir kapının, sessizce izlememi istediler kurdukları düzeni. Erkeklerin dünyasında güneş, layığınca doğmuyor gibiydi. Çalıştım, çok çalıştım, ben hep dahasına aşıktım. Kanatlarım çabadandı, pusulam ahlaktan. Çalmadan doymayı ve paylaşarak çoğalmayı öğrendim. Bir kadına yurt olmayı ve yurdum saymayı bir kadını; el ele yürümeyi ve yolu hayat bilmeyi. Kadınların da kılmayı bu inatçı dünyayı... Şans denemez yorgunluğuma, o düpedüz emekti. Erkeklerin dünyası değil burası, hayır. Burası uzun ve mutlu yaşamaya yaraşan kadınlar cumhuriyeti.
HER ŞEYDEN ÖNCE ÇALIŞAN, ÜRETEN BAŞKALDIRAN KADIN
Yıllardır kendime mektuplar yazıyorum ben. Bu sancılı yolculukta bir kadın olarak neler yaşadığımı ve dahası neler yaşayamadığımı hiç unutmayayım diye. Ertelenmiş sevinçlerimi ve altı çizilmiş hüzünlerimi not düşüyorum defterime. Emek emek büyüttüğüm ne varsa; bir insan, bir kadın, bir hekim, bir anne, bir eş, bir evlat olarak nereden yaşadıysam ve nereden kanadıysam, hepsini kayda geçmek istedim hep. Susturulmak istendiğim masalara tekrar tekrar oturdum konuşarak ve hakkımız hakkında anlattım her fırsatta. Kadının işgal edilmiş varlığını, bir yakın tarih anlatısı saydım konuşup yazdıkça. Ulaştığım evler, kalpler ve akıllar kadar zenginleştim, kadınlar kalabalıklaştıkça ben de devleştim. Kimin beni nasıl gördüğü ne dün umrumdaydı ne bugün umrumda. Varlığımın her bir anıyla gurur duydum; en zayıf, en düşkün anlarımla dahi benim. Kendimi, noksanlıklarımla da samimiyetle sevdim. Gökçen Erdoğan olmak kolay olmadı çünkü o her şeyden önce bu ülkede çalışan, üreten ve başkaldıran bir kadındı.
TEŞEKKÜR
Bana mesleğimde hiç durmadan gelişme ilhamı veren, yollar açan, yolculuklar yaptıran, mutluluk göz yaşları döktüren, sımsıkı sarılmalar tattıran, burada ülkemde ve çok uzaklarda bir sözümle bakış açısını değiştiren, gelişen, soran, öğrenen, utanmaktan vazgeçen, kadın olmanın tadını çıkarmaya ant içmiş ve inanıyorum ki içecek bütün kadınlara teşekkür ederim. Okuduğunuz her satır, yaşama dair taşıdığınız en ufak umut ve olmaktan vazgeçmediğiniz o kadın için nice yorgunluğu göze alırım. Yeter ki uyanışta kalın, yeter ki bir olalım. Yaralansanız da karalansanız da bembeyazdır sayfanız. Bastırsalar da sindirseler de değerlidir varlığınız. Yaralarınızdan utanmayın. Yaralı olanlar da uçabilirler; biz bunu en iyi birbirimizden öğrendik. Şans da emek de ruhumuzun teridir. Ben, şansınızın tek bir zerresi bile olmaya talibim.